Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam162
Toplam Ziyaret1663615
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
“AMERİKA İLE SAVAŞA” HAZIR OLMAK
17/11/2017

 

 BOP Üzerine” başlıklı yazımın değerlendirme ve yorum bölümünde, şair ve hekim Abdülhak Molla'nın:

"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;

Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh!"

Beyt’inden hareketle:

 

Zaman, her gün Türkiye’nin aleyhine işlemekte ve artık biliyoruz ki, ABD kısa vadeli düşünmemektedir. Türkiye’nin de kısa vadeli planlama yapma lüksü kalmamıştır. Türkiye, uzun vadede dostlarını artıracak, direnme gücünü yükseltecek, hareket kabiliyetini genişletecek bir strateji izlemek zorundadır. Türkiye’nin ABD ile savaşmaktan başka bir seçeneği kalmazsa, bu savaşa en iyi şekilde hazırlanmak, en doğru tercih olacaktır,” diye yazmıştım.

 

Bazı dostlarım, bu konudaki düşünce ve gerekçelerimi biraz daha açmamı istediler. Bu sebeple yazıyorum. 

Batı’nın Derdi, Şark Meselesinin Günümüz Versiyonudur! 

Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte, özellikle Avrupalı halklar ve onların devletleri için Türk Milletini, geldiği yere, yani Orta Asya bozkırlarına geri göndermek ortak amaç olmuş; Haçlı Seferleri bu gaye uğruna düzenlenmiştir. 

Şark Meselesi” deyimi, ilk defa 1815 Viyana Kongresi’nde ifade edilmiş; iki yüz yıllık bir maziye sahiptir. “Türkleri Anadolu’dan çıkarmak veya kimliksiz bir sömürge yapmak” olan Şark Meselesi’nin ana fikri, Batılı Hıristiyan ülke yöneticileri ve entelektüellerinin kafasında yaşamaya” devam etmektedir. 

Avrupalı Devletler, Balkan Savaşları sonunda Türkleri Avrupa’dan çıkarmayı başardılar. Hıristiyan Batı, “Şark Meselesi” diye özetlediği amacına ulaşmak için, Birinci Dünya savaşından sonra Mondros Antlaşması’nı bahane ederek, Anadolu’yu dört bir yandan işgale başlamış; fakat Türk Milleti Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yürüttüğü Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak, Anadolu’da kalmayı başarmıştır. 

İstilacıların asıl amaçları, Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarında yaşayan Hıristiyanlara ve Yahudilere ayrı devletler kurdurmaktı. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’ya zorla imzalatılan Sevr Antlaşması’yla Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni, bir de özerk Kürt Devleti kurdurmak istedilerse de Türk Milleti, Türk nüfusun yaşadığı topraklarda buna izin vermedi. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonunda, Filistin’de, Osmanlı’nın mirası topraklar üzerinde Yahudi devleti kurmayı başardılar. 

Sovyetler Birliği’nin 1989’da dağılmasını takiben Batı, “Küreselleşme”, “Yeni Dünya Düzeni”, şimdi de “Büyük Ortadoğu Projesi” adıyla şuur altındaki eski amaçlarını gerçekleştirmek için kolları sıvamış bulunmaktadır. 

Batı, özellikle ABD, 11 Eylül saldırıları ile oluştuğuna inanılan “tehdit alanının kontrol altına alınması” tezini öne çıkarmakta ise de, asıl amacının Şark Meselesi’nin halli yoluyla, “bölgedeki petrol ve enerji kaynaklarını en yüksek düzeyde elde tutmak ve kontrol etmek” olduğu bir gerçektir. 

Özetle BOP, bölgedeki Ulus Devletleri yıkarak, ABD güdümlü bir Dünya yaratmanın adı olup bu projede bize biçilen rol, sadece ABD çıkarlarına hizmet etmektir. Bu çıkarlar Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını, küçülmesini ve ABD’nin resmi piyonu haline gelmesini, ya da tamamen tarihten silinmesini gerektirir. Tam bağımsız, egemen ve kendi halkının çıkarlarını düşünen bir Türkiye, bu projenin karşısında durmak zorundadır. Gerekirse, ABD ile savaşı bile göze alarak!

 

“Savaş, Uzlaşmaz Çıkarların Kaçınılmaz Sonucudur”

 

Birileri senin ülke ve millet bütünlüğüne göz dikmişse, yüzüne karşı ikrar etmese de, eylemleriyle bunu gösteriyor ve senin yokluğunda bu amacını dile getirmekten de kaçınmıyorsa; “tedbir almadan beklemek, günü geldiğinde o birilerine yem olmak”, demektir. İşte tam da bu nedenle, milli çıkarlarımızın savunulmasına yönelik tedbirler alınması, hayati zorunluluktur.

 

 ABD’nin de bölgemizde, kendisince, hayati çıkarları vardır. Halen Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden Dünya’nın en büyük petrol kaynaklarını keyfince kullanmakta olduğu, bilinmeyen değildir.  Irak’taki kaynakları da aynı şekilde kullanmak için giriştiği Körfez Savaşları sonrasında hedefine, kısmen ulaşabilmiştir. Bölgede kontrol edemediği tek petrol yatağı İran topraklarında bulunmaktadır. Irak’ta, ABD tarafından iş başına getirilen Şii Yönetim, tabanının arzularına uyup, zaman zaman İran’la dans etmeye kalkıştığından(!), ABD’ye güven vermemektedir.

 

Yere daha sağlam basmak amacıyla, Irak ve Suriye’de daha güvenilir gördüğü Kürtleri silahlandırmış ve onları sahada kendi silahlı gücü gibi kullanmaya başlamıştır. Kuzey Irak’ta oluşan bölgesel yönetimin bir benzeri şimdi Suriye’de oluşturulmak üzeredir. Irak ve Suriye’den sonra sıra İran’a, ardından Türkiye’ye gelecektir. Türkiye’yi yönetenler bir süre için bu hedefi görememiş olsalar da, bugün, “maymun gözünü açmıştır”. Ülkemin iç dinamikleri, baştaki “işbirlikçi yönetimi bile”, ülkenin genel çıkarlarını savunma çizgisine getirmiş bulunmaktadır.

 

Kuzey Irak’taki referandum sonrası Irak, İran ve Türkiye’nin birlikte hareket eder hale gelmiş olmaları, her üç ülke yöneticilerinin de ‘büyük oyun’u görmüş olmalarının sonucudur.

 

Musul ve Kerkük petrollerini Kürtler vasıtasıyla kontrol etme aşamasına gelmiş bir ABD emperyalizminin, kolayca pes edeceğini düşünmek, saflık olur. Burada, eğer yakın gelecekte üç ülkenin tutumu değişmez ise, bu defa mevcut çatışmalara ek olarak “bölgenin bir başka noktasında bir başka karmaşa çıkartılacak” demektir ki, bu da büyük ihtimalle İran toprakları üzerinde olacaktır. 

İran, en başından beri oyunun farkındadır, tedbirlerini almaktadır. Türkiye’yi yanına almadan ABD’nin İran’da bir kalkışma denemesi, sonuca ulaşabilme açısından, imkansız gibi görülmektedir. Öyleyse, önce bizi İran’a karşı kullanmak isteyecek; bu olmazsa, bize ihtiyaç duymayacağı bir başka noktadan harekete geçecektir. 

Bizi Suriye’deki PYD ve içerideki PKK ile oyalarken, bir yandan da İran’ın Kürtlerini ve Türklerini kışkırtıp; İran’a karşı güneyden kuklaları olan Arap Şeyhleri desteğinde Kürt ayrılıkçılarla;  kuzeyden de “Azerileri birleştirmek iddiasıyla”, Azerbaycan üzerinden harekete geçmesi büyük ihtimaldir. Azerbaycan’daki “düşük demokrasi standardı ve baskıcı yönetim sebebiyle var olan mevcut toplumsal huzursuzluk”, ABD’ye kullanabileceği araçlar sunacaktır. 

Suriye’de PYD’ye verilen “üç-dört bin TIR dolusu silah”, sınırımızdan geçerek başımızı ağrıtır, gencecik fidanlarımız toprağa verilirken; Güney Azerbaycan’daki İran Azerilerinin kışkırtılması ve Kürtlerle birlikte, İran’a karşı kullanılması ihtimal içindedir. 

Ne yandan bakılırsa bakılsın, ABD ile çıkarlarımızın uzlaşması mümkün değildir! Biz ülke bütünlüğümüzden, onlar da bölge üzerindeki hegemonya hedefinden vazgeçmeyeceklerine göre, uzlaşmaz çıkarlarımızın bizi savaşa götürmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu benim yorumum ve benim yargımdır. 

Türkiye’yi Yönetenler Savaşa Hazır Olmalıdır 

Bu yüzden, ne yaparsak yapalım, ister stratejik ortak olalım, ister olmayalım; ufukta bir Türkiye-ABD savaşı gözükmektedir. Türkiye’nin yapacağı tek şey bu savaşa hazırlanmaktır. Bu hazırlık; Irak, İran, Suriye, Azerbaycan gibi bölge ülkeleri ve Venezüella, Bolivya, Şili, Küba gibi bölge dışı ABD emperyalizmi karşıtı ülkelerle işbirliğini; geçici ve taktiksel de olsa, Rusya, Çin ve Hindistan gibi diğer ABD karşıtı güçlerle birlikte çalışmayı; ABD’deki Türk vatandaşlarının da örgütlenmesini gerektirir.

 Türkiye’ye düşen her bomba, ABD sokaklarında yankılanabilmelidir. Dışarıda yaşayan milyonlarca Türk, Türklük şuuru ile bilinçlenirse, anavatanları için her şeyi yapabilecek duruma gelirler. 

Önce kendimize güvenmeliyiz. Çünkü savaşlar öncelikle psikolojik olarak kazanılmakta veya kaybedilmektedir. “ABD balonu” sanıldığı kadar güçlü değildir. Bizim Vietnam’dan, Afganistan’dan neyimiz eksik? Eksiğimiz yok, fazlamız var. Tarihimiz, “emperyalizme karşı ilk direnişin ve ilk zaferin kahramanlıklarıyla” yazılmıştır. 

Ha… Bu yazıyı okuyanlar sakın ola ki beni “savaş çığırtkanlığı” ile suçlamasınlar! Büyük Atatürk’ün “vatan savunması dışında savaş bir cinayettir”, dediğini bilenlerdenim. “Nefsi müdafaa” gayesiyle savaşa hazırlanmak, savaş istemek değildir. Barış, ancak savaşa hazır olmakla kazanılır! 

Ülkesine yapılacak, doğrudan veya dolaylı her türlü saldırıya misliyle karşılık vermek, insan olarak da, Devlet olarak da en doğal hakkımızdır. 



651 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516