Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam326
Toplam Ziyaret1663779
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
AĞLAMA KEKO
05/09/2017

 

 Özalp’te beni en çok uğraştıran, en çok yoran, bu uğurda İran makamları ile dost ve arkadaş olmamı sağlayan konu, Türkiye İran sınırında bir “Sınır Ticaret Alanı kurulmasına ve çalışır hale getirilmesine yönelik çalışmalar” idi. 

Özalp’e gelmeden önce; Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümetleri arasında “İyi ilişkiler tesisi ve bu arada iki ülke arasında sınır ticaretinin geliştirilmesi,” konusunda mutabık kalındığını ve bir Anlaşma Zaptı imzalanmış olduğunu, basına yansıyan haberlerden biliyordum. 

Vali Adnan Darendeliler’i ziyaret ederek kendisi ile tanıştığım ilk karşılaşmamızda; ”İlçede takiple sonuçlandırmamı istediği ilk ve en önemli işin ‘sınır ticaretini geliştirmek’ olduğunu” söyledi. Hükümetler arası anlaşma üzerinden uzunca bir zaman geçmiş olmasına rağmen, iki ülke arasında sadece Ağrı Doğubayazıt Gürbulak Sınır Kapısı’nda ‘Sarısu Sınır Ticaret Alan’ı adıyla bir saha oluşturulup uygulama başlatılabilmişti. Hükümet, Özalp Kapıköy ve Yüksekova Esendere Sınır Kapıları’nda da sınır ticaretinin başlatılması için Van ve Hakkari valiliklerini sıkıştırıyordu. 

Konu çok çetrefilli ve çok karışanlı bir işti. İçeride İl Planlama ve Koordinasyon, Gümrük, Milli Emlak,  Bayındırlık ve İmar, Köy Hizmetleri, Sanayi ve  Ticaret, Ticaret Sicili, TCDD, Karayolları, İl Özel İdaresi Müdürlükleri; Ticaret ve Sanayi Odası, Sınır Jandarma, Mülki Jandarma, Emniyet Müdürlüğü gibi onlarca kurumla ilde ve bağlı bulundukları bakanlıklar düzeyinde birlikte kararlar oluşturmamız, her yükümlülüğü yerine getirmemiz yetmiyor; karşımızdaki İran makamlarının da aynı içtenlikle konuya yaklaşmaları, onların da kendilerinin onlarca resmi kurum ve makamını ikna etmeleri gerekiyordu.  

İşin özü şu ki, “imza atmaktan ürken, risk almaktan korkan” yöneticilerle bu iş sonuçlandırılamazdı. 

İran makamlarının bürokratik yapısı bize kıyasla daha ağır işlemekteydi. Dolayısıyla fiili, ameli işlerin ifası ve ortaklaşa alınan kararların sonuca erdirilmesinde yük genellikle bizim tarafın üzerinde kalmaktaydı. Bir de açıkça söylenmese de, İran tarafındaki Türk kökenli yöneticiler işbirliğimizin gelişmesini, ilerlemesini hararetle arzu ederken, İranlı diğer yöneticiler aynı coşkuyu ve inancı göstermiyorlar; hatta bazıları bu işbirliğini engeller bir tavır sergiliyorlardı. 

İran tarafında konuyu iyi niyet ve coşku ile arzu eden iki kişi öne çıkmaktaydı. Biri İran Batı Azerbaycan Bölgesi Genel Valisi Zeynel Abidin Etai -ki Van Valisinin muhatabı idi-; diğeri benim muhatabım, Kotur İlçesi Hudut Komutanı ve birinci derece sınır makamı olan Yüzbaşı Hüseyin Tekizade. Her ikisi de İran’ın Tebriz Bölgesi Türklerinden olan bu iki kişinin, bu işle ilgili makamlarda bulunmaları benim için bir nimetti..  Merhum Etai – ki Tebriz’de şüpheli bir trafik kazasında vefat etmiştir- bir defasında; “-Kaymakam bey, İran ve Türkiye’nin barışı karşılıklı işbirliğimizden geçer. Ticaret her daim siyasetten yahşidir. Ticaret yakınlaştırır, siyaset uzaklaştırır. Biz ticareti geliştirmeliyiz!” dediğini bugün gibi hatırlıyorum. 

Ben ilçede göreve başladığımda Kapıköy Sınır Kapısı bölgesinde sınırın sıfır noktasında bir alan belirlenmiş ve kısmen de tesviyesi yapılmış bulunmaktaydı. 

Göreve başladıktan sonra bu alanı 4 dekarı İran, 4 dekarı Türkiye toprağı olmak üzere 8 dekar olarak yeniden sınırlandırıp, düzenledik. Alanın etrafını demir direkler ve 2,5 metre yüksekliğinde tel örgü ile çevirdik. Tel örgü üzerini ve arkasını da dikenli tel ile takviye ettik. Alana, Türkiye ve İran tarafından birer giriş çıkış kapısı koyduk. Kapılara karşılıklı olarak ikişer kulübe yerleştirdik. Kapılardaki kulübelerden birinde İran askerleri, diğerinde bizim askerler görevlendirildiler. 

Alan içerisinde araç park yerleri; emtia transfer rampaları kurduk. Sınırlı alan içerisinde gümrük memurları için bir çalışma odası; tüccarların buluşup görüşebilecekleri korunaklı bir çay ocağı ve görüşme mekanı ile WC’ler yaptık. Elektrik, içme ve kullanma suyu getirdik. Ve tüm bunları Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının sağladığı imkanlarla gerçekleştirdik. 

Sınır Ticaret Alanı’na bir adet kantar yerleştirdik. Kantarı çalıştırmak ve alanın temizlik işlerini görmek üzere, Özalp Köyler Hizmet Birliği’nden kadrolu iki işçi işe aldık. 

Sınır Ticareti yapmak isteyen özel kişiler ile firma temsilcileri için birer adet fotoğraflı, vali onaylı Sınır Ticaret Belgeleri hazırladık. Kapıköy Gümrük Kapısı’nda görevli Gümrük Müdürlüğü  ile Sınır Jandarma Karakolu’na kadro takviyesi sağladık. 

İranlı yetkililerle pazar yerinin açık olacağı günleri, açılış ve kapanış saatlerini belirledik. 

İran rejimi bize kıyasla daha devletçi yapıda ve yaklaşımda olduğundan, bazı ürünlerin ülkelerine girişine (makarna, şekerleme, ciklet gibi), bazı ürünlerin ülkelerinden çıkışına (sebze ve meyve gibi) yasak getirme eğiliminde olduklarından, ticaretin geliştirilmesi noktasında çok zorlandık. 

Bizim liberal tavrımıza karşılık, İranlı yetkililerin katı tutumları sonucu tüccarlara günlük ve haftalık miktar kısıtlamaları önerilerini, kabul edilebilir seviyelere çıkarmaya çalıştık. 

Sonuçta sistem işler hale geldi. 

Türkiye İran Kapıköy Müşterek Sınır Ticaret Alanı’nın hizmete alınması amacıyla Türkiye tarafından Van Valisi’nin, İran tarafından Batı Azerbaycan Genel Valisi ile Hoy Valisi’nin ve diğer ilgililerin katılımıyla bir tören düzenledik. Tören öncesi bize düşen her hazırlık mükemmel şekilde yapıldı. 

Törende her iki ülkenin istiklal marşları Van Sınır Jandarma Tugay Komutanlığı Bandosu tarafından çalındı. Katılanlar eşlik ettiler. Takiben valiler birer konuşma yaptılar. Bu konuşmalar tercümanlar vasıtasıyla diğer ülke vatandaşlarına tercüme edildi. Bizim tarafımızdan satın alınan bir koç kesilerek ilçe müftümüzce dua edildi. Tören esnasında bizim hem yönetici kademelerimizden, hem de vatandaşlarımızdan oldukça kalabalık bir topluluk hazır bulunmuşken; İran tarafından halk katılımı sınırlı sayıda olmuştu. 

Tören ertesi, Van’dan gelen Sayın Vali ile Tugay Komutanı ve diğer konukları yolcu ettikten sonra halk ve tüccarlarla sohbet için biraz gecikmiştim. O esnada bir vatandaşımızın, arkadaşlarınca teskin edilmeye çalışılsa da, bir kenarda ağlamakta olduğunu gördüm. Yanlarına gidip: 

 “- Geçmiş olsun. Ne oldu? Bir olumsuzluk mu var? Arkadaşımız neden ağlıyor?” diye sordum. Oradaki kişilerden biri: “- Yok kaymakam bey, önemli bir şey yok. Arkadaşımız çok duygulanmış!” dedi. 

Durum, bu defa daha da çok ilgimi çekti. Ağlayan vatandaşımızın yanına yaklaşıp, omuzlarından tuttum. “- Hayırdır, ne oldu?” diye bizzat kendisine sordum. Vatandaşımız kalktı. Boynuma sarıldı. Daha da yüksek hıçkırıklarla ağlamayı sürdürdü. Konuşmakta zorlanıyordu. Bir süre, böyle ağlamasına müsaade ettim. Hıçkırıkları azalınca, elinden tutup Kapı Karakolu’ndaki Mülakat Salonu’na götürdüm. Çevresindeki arkadaşları da birlikte geldiler. 

Orada neden duygulandığını, neden ağladığını anlattı: 

“- Kaymakam bey bir onların askerlerine baktım, bir de bizimkilere. Bizimkiler çakı gibiler. Tertemiz giyinmişler. Onların askerlerinde saç sakal karışmış. Bizimkilerin yüzünden nur akıyor, onlar meymenetsiz! Memurları da öyle. Bir bizimkilere baktım, bir de onların memurlarına. Memur mu, tüccar mı belli değil. Yaka bağır açık. Saç sakal biri birine karışmış. Pislikten kokuyorlar, Allah bilir. Vatandaşlarına baktım. Üç beş kişi gelmiş. Bizim hepimizin alana gelmemize izin verdiniz. Onlar ise vatandaşlarından korkuyorlar, vatandaşların çoğuna izin bile vermemişler. Gelenler de sus pus, korku içindeydiler. Bak, siz beni ağlar görünce hemen ilgilendiniz. O tarafta olsam, belki de, beni tekme tokat kovarlardı alandan. 

Allah sizden de, Devletimizden de razı olsun! Yıllardır, bazılarının öve öve bitiremediği ‘İslam Devleti acaba nasıldır?’, diye merak ediyordum. Eğer İslam Devleti böyle ise olmaz olsun! Bizim Devletimiz de; valimiz, kaymakamımız, askerimiz de onlardan kat kat üstündür. Ben bu kıyaslamayı yapınca duygulandım. Kendimi çok şanslı sayıyorum. İyi ki sınırın bu tarafında yaşıyorum. İyi ki Türkiye vatandaşıyım.”  

Bu konuşma üzerine ben de duygulanmıştım. Ağlayan vatandaşımıza; “- Ağlama keko!” dedim. “- İşte biz buyuz. Biz büyük Türk milletinin bir parçasıyız. Büyük bir Devletin vatandaşlarıyız. Sen bundan sonra benim dostumsun. İlçeye geldiğinde mutlaka makama gelecek, çayımı içeceksin. Seninle sık sık görüşecek ve sohbet edeceğiz,” dedim. Ziyaretime geleceğine dair sözünü aldıktan sonra ayrıldık. 

Kendisi, (şimdi adını hatırlamıyorum) Örenburç köyümüzdendi. Daha sonraki günlerde Örenburç’ta konuşlu 7.nci Sınır Jandarma Bölük Komutanı Üsteğmen Hüseyin Bahçeci’ye; “Bu vatandaşımıza sahip çıkmasını ve zaman zaman kendisi ile ilgilenmesini,” özellikle tembihledim. 

Ne denir? Değerini bilelim. İşte biz böyle bir Milletin fertleriyiz.

 

 



522 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516