Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam79
Toplam Ziyaret1795499
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
ÖNCESİYLE, SONRASIYLA ‘15 TEMMUZ 2016 KALKIŞMASI’ - 10
08/10/2018

 

5.             KALKIŞMANIN ÖNÜ VE SONU

 

KALKIŞMA SONRASI

 

Kalkışma gecesinde başarılı olamayanlar, iş başındaki iktidarın önderliğinde, yıllardır ilan ve işaret ettikleri hedeflerine, o meş’um kalkışmadan bir yıl sonra, 16 Nisan 2017 tarihinde Olağanüstü Hal şartlarında kabul edilen ve 10 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren yeni bir Anayasa ile ulaşmış bulunmaktadırlar. Bir anlamda 15 Temmuz Kalkışması, “diğer hedeflerini de gerçekleştirmek üzere devam etmektedir!”.

 

Kabul edilen Anayasa ile Paul B. Henze’nin 2006 tarihli Türkiye Raporu’nda yazılı hedefe ulaşılmış; hem Meclis etkisizleştirilmiş, hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla yürütme erkinin tüm yetkileri tek bir kişiye teslim edilerek denetimsiz, denetlenemez, “soru dahi sorulamaz” bir güç haline getirilmiştir.

 

Bu güç, işe önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tasfiyesi ile başlamış; Sevr dayatması paralelinde ordunun insan kaynağı olan okulları ve hastaneleri kalkışma sonrasında kapatılmış; Türk Ordusu Genelkurmay Başkanı’nın, 10 Temmuz 2018 tarihli ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile (Madde: 338) Kuvvet Komutanları ile bağı kesilerek her bir Kuvvet Komutanı ve Genelkurmay Başkanı ayrı ayrı ve doğrudan, Milli Savunma Bakanı’na bağlanmıştır.

 

Genelkurmay Başkanı barışta ordunun başkomutanı değildir artık!

 

Orduya dinci siyasetin sokulmasıyla art arda darbeler alan bu büyük kurum ilerde, “emir-komuta zinciri bozulmuş, savaşkanlık ruhunu yitirmiş, disiplinsiz bir insan kalabalığı” haline getirilebilecektir. Balkan Savaşları’ndaki olumsuzlukların yeniden hortlaması hiç de ihtimal dışı değildir! “Emperyalistlerin sakınacağı, çekineceği ‘peygamber ocağı’ ordumuz yok edilmektedir”,  demek üzücü ama gerçektir.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri, paralı askerlik sistemine göre yeniden düzenlenmektedir.

 

Devlet kurumlarının adlarındaki “Atatürk”, “Türk” ve “TC” ifadelerinin kaldırılmasına devam edilmektedir. Daha önce, T.C. Sağlık Bakanlığı ve T.C. Ziraat Bankası’nın “T.C.”sini; spor tesislerine verilen “Atatürk” adlarını; Türk Kızılayı tarafından üretilen maden suyunun “Türk”ünü; “Türküm” diye başlayan “İlkokul Andı”nı; dağlara taşlara yazılı Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene!” vecizesini her gördüğü yerden kaldırıp kazıyan siyasi iktidar, bu defa, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İdaresi adlı kurumu, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 476.ncı maddesi ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı bir Genel Müdürlük olarak yeniden yapılandırırken “TC” ifadesini kaldırarak, TCDD olan kurumun adını DDGM haline dönüştürmüştür.

 

Atatürk adı ders kitaplarında daha az zikredilirken, resmi kurumlardan da silinmeye devam etmektedir. En son İstanbul Uluslar arası Havaalanı’nın yeni yapılan havaalanı hizmete alındığında kapatılacağı açıklanmış; yeni havaalanına da “Abdülhamit Han” adı verileceği, -dedikodu şeklinde- piyasaya sufle edilmiştir. İnsanlar bu isme alıştırılmak istenmektedir.

 

MİLLİ İRADE VE ‘CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ’

 

“Seçmen” oy verenler, “iktidar” seçmenlerin çoğunluğu, “muhalefet” seçmenlerin azınlığıdır. “Milli irade” ise parlamentoda temsil edilen iktidar ve muhalefetin toplamıdır.

 

Parlamenter sistemde “muhalefet” yani azınlık görüşü de dikkate alınır. Bu sebeple “parlamenter sistem” demokrasiye daha yakındır. Başkanlık sisteminde ise iktidar “Ben yaptım oldu!” der. Geçmiş devlet adamlarımızdan merhum Süleyman Demirel; “İktidar her rejimde var;  muhalefet ise sadece demokrasilerde bulunur,” demişti. “Bir cümlede birden çok anlam barındıran” bir sözdür bu.

 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde (CBHS) eğer Amerika’daki gibi; idari işlem ve eylemler karşısındaki “Amerikan Yargısı’nın Pozisyonu”; üst düzey kamu görevlileri atamaları, bütçe yapma ve kamu parasını harcama konularındaki “Amerikan Parlamentosu’nun Pozisyonu” gibi, dengeleyici ve denetleyici yapılar olmazsa, bu sistem, kolayca diktatörlüğe kayar ki, söylenen yapılar bizim Anayasa’mızda es geçilmiştir.

 

Demokrasiyi belirleyen sadece “seçim ve sandık” değildir. Tarihin, önceki yüzyılda gördüğü en meşhur diktatör olan Hitler’in de sandık ve seçimle işbaşına geldiği unutulmasın.

 

Demokrasiyi belirleyen:

a)            “Kuvvetler Ayrılığı ile Hâkimlik Teminatı’nın İşlerliği” ile,

b)           “İdarenin Eylem ve İşlemlerinin Yargı Denetimine Tabi Olup Olması”dır.

 

CBHS adıyla, “vesayetle mücadele” adı altında, millet iradesi “sorgulanamayan bir vasiye” teslim edilmiş bulunmaktadır.

 

CBHS gerekçelerinden birisi “istikrar” arayışıdır. Ama bilinir ki en istikrarlı yönetim biçimi diktatörlüktür. Bu anlamda “istikrar” rejim değişimine gerekçe olamaz, olmamalıdır.

 

Diğer gerekçe ise “hızlı karar alma”dır. Hızlı karar almak da demokratik olmayabilir. Örneğin Suudi Krallığı’nda da çok hızlı karar alınır ama herhangi bir ülkeyi terk eden insanlara sorsanız hiçbiri, Kanada dururken Suudi Arabistan’da yaşamayı istemez.

 

Hep söylediğimiz şey, “Küresel Güç Odakları programlarını uygulatabilmek için kendi adamlarının iş başında olmalarına özen gösterirler”. Mc Kinsey&Consalting firmasına, danışman statüsünde de olsa, “Devleti Yeniden Düzenleme Görevi” verilmiş olması,  bu görüşü doğrulamaktadır. Danışmanlar yapılması isteneni raporlayacak, Damat Berat uygulayacak! TBMM’nin devre dışı olduğu bir ortamda Raporların “milli çıkarlara uygunluğunu” kim denetleyecek? …

 

Aynı şirketin raporlarıyla yapmadık mı özelleştirmeleri yıllarca? Sadece Telekom ve Seka özelleştirmelerinde ulaşılan sonuçlar bile geleceğe ışık tutacak ipuçları barındırmaktadır, anlayana. …

 

 

DEVAM EDECEK.



511 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.128334.2651
Euro37.320237.4697