Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam231
Toplam Ziyaret1809919
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
BİZ ONU GÜDEMEK, ARKASINDAN GİDEMEK
13/07/2016

 

Karahan,  Kışlak , Köprücük, Küp ! 

Bu dört kelime özellikle genç okuyucuların zihninde herhangi bir çağrışım oluşturmayabilir. Geçen yazımızdaki ilkler arasında biri vardı ki okuyucunun gözünden kaçmamıştır: “Karahan, Kışlak ve Küp köylerine tarihinde ilk defa bir kaymakamın gitmesi.”

Köprücek, Karahan ve Kışlak Kozan ilçesi sınırında, Küp ise Yahyalı ilçesi sınırındaki Karaisalı’ya bağlı en uçta yer alan serhat köylerdi, ben bu ilçede çalışırken. Köprücük biraz içeride ve yüksekte, diğerleri ise Seyhan nehri kıyısına yakın, vadi içerisindedirler. İlçe merkezine o kadar uzaktılar ki 1986-89 yıllarında bir günde gidilip gelinmesi imkansızdı. Karayolu ulaşımına açık yeterli yolları yoktu. O yıllarda Devlet Orman İşletmesi tarafından yapılan orman yolu, Köy Hizmetleri Bölge ve İl Müdürlüğü’nce yapılmış gibi gösterilmiş; bu sebeple konu kaymakamlık makamı ile köy hizmetleri teşkilatı arasında tartışma konusu olmuş, tartışma ulusal basına bile yansımıştı.

Küp köyüne ilk gittiğimde gördüğüm yoksulluğun boyutu, son baharın kuru ayazı şeklinde iliklerime işlemiş; beni tir tir titreterek üşütmüştü. Hatırımda kaldığı kadarıyla o tarihte 62 haneli olan köyde hiç “soba” yoktu. İnsanlar şömine benzeri eski köy evi ocaklarında ısınmaya çalışıyorlardı. Ayaklarda “ermenek” veya “gıslaved” marka siyah lastik pabuçlar; üstte uyumsuz bir iplikle elde tehellenmiş, yamalı esvaplar. …..

Köyden döndükten sonra durumu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti’nin bilgisine sunmuştum. Vakıfça köydeki her eve birer adet kuzineli soba alınarak, yeterli miktarda borusu ile hediye edilmesi kararlaştırılmıştı. Kararın uygulanması için sobalarla birlikte köye gönderdiğimiz SYDV Müdürü değerli kardeşim Süleyman Solakoğlu gidişinin dördüncü günü geri dönebilmiş, bizler de:      “-Başına olumsuz bir iş gelmiş olmasın?” endişesini yaşamıştık üç gün boyunca.

Bir başka gidişimizde, Karsantı Orman İşletmesi Müdürü Hasan Basri Ekmekyapan’a bu köylerde gelir artırıcı çalışmalar kapsamında, Orköy kaynaklı hayvancılık, arıcılık projeleri uygulanmasını önerdim. O sene süt sığırcılığı ve koyunculukla ilgili tahsisler yapılmış, sadece arıcılık programında açık kapasite bulunmaktaydı. Arıcılığa talep yaratmak için Orman İşletme Müdürü ve ekibi ile birlikte Karahan köyüne gittik. Yanımda Tarım Bakanlığı İlçe Müdürü Veteriner Hekim Teoman bey de vardı.

Arıcılığı, köyün doğasının arıcılığa müsait olduğunu, kendilerine çok uygun şartlarda arılı kovan verilebileceğini, bal üretip satarak gelir elde edebileceklerini, vs. “ anlattık. Köylüler arıcılığa sıcak bakmıyorlar, bedava da verilse kendilerine gereksiz bir yük olacağını düşünüyorlardı. Israrla koyun verilmesini talep etmekteydiler.

Onlardan birinin sözünü hiç unutmuyorum: “- Kaymakam bey arıyı biz bilmek. Biz onu edemek, güdemek; kaçar gider arkasından gidemek!  Kala kala bir sineğin b.kuna mı kaldık? Sen bize vereceksen koyun ver.” 

Kendi dünyalarında ve kendi değer yargıları içerisinde haklıydılar. Arı sahibini tanımazdı; çağırsan gelmez, ünlesen duymazdı ! Uçsa gitse dağların arkasına, ya da Seyhan’ın karşısına, onlar nasıl gideceklerdi arkasından? İkna edemedik, vesselam. …

Daha sonra bu olayı çok düşündüm. Çok tarttım kendi içimde. Ve o insanları haklı buldum hep. Daha mal mübadelesi (değiş tokuş) ekonomisinden pazar ekonomisine geçememiş; köy dışındaki dünya ile ulaşımı kısıtlı, yolu bile olmayan; okulu, öğretmeni henüz tanımış; arıcılığı bir ekonomik faaliyet değil de bir hobi uğraş olarak gören insanlara arıcılık yaptıramazdınız. Arıcılıkla ilgili teknik bilgiden yoksun, ürün elde etse bile pazarlama altyapısı ve imkanları olmayan bu insanlar arıcılıktan gelir elde edemezlerdi. “-Türkiye’de (Dünya’nın diğer ülkelerinde de) bal üretiminden gelir elde edebilmek için gezginci arıcılık yapmak gerektiğini çok daha sonraları, memuriyetten ayrıldıktan sonra öğrendim” desem, doğrudur.

1988 yılına kadar bu köylerde elektrik bağlantısı henüz yoktu. Her İl Koordinasyon Kurulu toplantısında Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) il ve bölge müdürlerini ilçe kaymakamı olarak eleştirirdim. TEK Bölge Müdürü: “-İşin birkaç defa ihaleye çıkartıldığını, ama çetin doğa şartları sebebiyle hiçbir firmanın ihaleye girmediğini ve teklif vermediğini;” anlattı. İş ancak emanet usulüyle ve TEK personeli eliyle yapılabilirdi. Bu noktada da halk katkısına ihtiyaç duyuluyor, ama vatandaş katkı vermiyordu. Aynı konu Enerji Bakanlığı’nın da takibindeydi ve bakanlıkça da sıkıştırılıyorlardı.

Soruna kesin bir çözüm bulabilmek gayesiyle birgün TEK Bölge Müdürü’nü ziyaret ettim. “-Vatandaş katkısı olarak ne istiyorsunuz?”, dedim.  “- Personelin kalabileceği bir  barınak,  çalışanların yemeklerinin karşılanması ve ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılmak üzere katır ya da öküz gibi çekici hayvanlar.” Dedi. “Çalışanların yemek giderlerinin kendilerince karşılanması halinde konuyu çözebileceğimizi” söyledim ve “konuyu çözüme kavuşturmak üzere köylere birlikte gitmeyi” önerdim. Kabul ettiler.

Belirlenen günde ilçe müftüsü rahmetli Kadir Türkmen ile aynı zamanda Köylere Hizmet Götürme Birliği idari işlerine de bakan ilçe özel idare müdürü Fahrettin Çelik’i de yanıma alarak sabah namazı sonrası çıktık yola. Karsantı Belediyesi’nde TEK Bölge Müdürü ve ekibi ile buluştuk. TEK İl Müdürü önden gitmişti. Karsantı Jandarma Karakolu toplantı gününü ve konusunu köylülere duyurmuş, Karahan sakinlerinin de Kışlak köyündeki toplantıya katılımını sağlamıştı. Hatırladığım kadarıyla iki köyün arası 3-4 km. var ya da yoktu.

Toplantı yerine vardığımızda halkın TEK il müdürüne karşı dostça olmayan bir tavır içinde olduğunu hissettim. Sonradan öğrendiğim kadarıyla TEK il müdürü daha önce de bu köylere gelmiş, “işçilik ve TEK personelinin yemek giderleri köylülerce karşılanmazsa yatırımın yapılmayacağını, elektriğin getirilmeyeceğini” söylemiş; köylülerle aralarında nahoş konuşmalar geçmişti. Önden gittikleri halde kendileiryle ilgilenen yoktu ve ortalıkta bekleşmekteydiler.

Bölge Müdürü yurtdışında mühendislik okumuş, birkaç yabancı dil bilen, iyi donanımlı biriydi. İyi niyetini beyan etti. “Bu köylere de medeniyeti getirmek istediklerini” söyledi. “Ama işçilik ve çekici hayvan konusunda yardıma ihtiyaçları olduğunu” açıkladı. “İşçilerin kalabileceği bir barınakları bulunmadığını; yemek ihtiyacını Adana’dan teminle karşılamalarının mümkün olmadığını, bu konuda da yardım istediklerini”, söyledi. 

Vatandaş yoksulluk içerisindeydi. 20-25 kişilik bir ekibin, 2-3 hafta süreyle bakımını karşılayabilecek durumda değildiler. Yemek konusundaki giderlerin “çalışanların ücretlerinden kesilerek karşılanmasını” önerdim. “Bu konuda, iş yerinde yetkili sendikanın şiddetle karşı çıktığını ve daha önce bölgede yapılan başka çalışmalarda da aynı sıkıntıları yaşadıklarını, yatırımdan vazgeçmek pahasına da olsa sendikanın direnişini aşamadıklarını ” açıkladılar.

Bu arada dikkatimi çeken ve içimi acıtansa TEK yetkililerinin vatandaşa karşı takındıkları kibirli, tepeden bakan ve vatandaşı horlayan tavırlarıydı. Onlar sanki Türkiye Cumhuriyeti yetkilisi değil sömürgeci bir devletin temsilcileriydi. Vatandaş ise Osmanlı reayası ya da sömürge ülkenin teb’asıydı, onların gözünde. …

Böyle bir ortamda sürdürülen görüşmenin sonu iyi gözükmüyor, TEK elemanları ve halk arasında tansiyon gittikçe yükseliyordu. TEK’in Bölge Müdürlüğü koltuğunda oturan düzgün giyimli, Avrupa görmüş, beyefendi görünümlü TEK bölge müdürünün kendi insanına, içinden çıktığı halka ne kadar yabancılaşmış olduğunu hayretle izledim. Bu beni çok etkiledi, çok üzdü. Ancak bırakıp gitmek sorunu çözmüyordu.

Görüşmelerin başlamasından itibaren epeyce bir süre tartışmalara katılmadım. Konuşulanları dinledim. İster istemez, tarafların tartışmalarını yöneten bir moderatör  konumundaydım. Tansiyonun yükseldiği bir aşamada görüşmelere müdahale ederek, kendilerine danışmadan ve bir emrivaki ile: “-Herkes beni dinlesin! Sorunun çözümüne yönelik  olarak bir karara vardım.” dedim. TEK İl Müdürü ve İlçe Özel İdare Müdürüne: “- Lütfen, söylediklerimi not edin ve kayda geçirin!” diye direktif niteliğinde bir ricada bulundum.

Kararım şu:

1.    Kışlak Köyü İlkokulu geçici olarak TEK çalışanlarının barınmaları için tahsis edilmiştir. İş bitiminde TEK il müdürlüğünce 40 kg boya ve beş torba kireç temin edilerek köy muhtarına teslim edilecek.

2.    Kışlak ve Karahan köyünden onar adet döşek, yorgan ve yastık toplanıp, iş bitinceye kadar personelin kullanımına verilecek; bu husus Köy muhtarları ve ihtiyar meclisi üyelerince temin edilecek. Yetmezse takviye edersiniz.

3.    Karahan ve Kışlak köy muhtarları aşçı ve yardımcısı olarak çalışmak üzere birer kişi belirleyecek, bu kişilerin isimleri TEK il müdürlüğüne ve bilgi için kaymakamlığa bildirilecek.

4.    İnşaat süresince ihtiyaç duyulan vasıfsız işçiler bu köylerden temin edilecek. Bu işçilerle aşçı ve yardımcısına, emekleri karşılığında, her iş günü için en az asgari ücret düzeyinde günlük ücret ödenecek.

5.    Ekmek, günlük olarak Karsantı’daki fırınlardan temin edilecek; TEK’in araçlarıyla getirilecek; bedeli çalışanlarca ödenecek. Bu hususun takibi TEK il müdürünün sorumluluğuna verilmiştir.

6.    Yemeklik malzemeler Kışlak muhtarınca Karsantı’dan satın alınarak TEK araçlarıyla taşınacak; bedeli Köylere Hizmet Götürme Birliği bütçesinden karşılanacak; Kışlak muhtarına bu amaçla yeteri miktarda avans verilecek.

7.    İhtiyaç halinde yeteri kadar çekici öküz veya katır bulunması ekip şefince muhtarlardan istenecek; sahibinin rızası ile çalıştırılan hayvanların sahiplerine taraflarca belirlecek ücretleri peşin ödenecek.”

Benim bu kararıma itiraz eden olmadı. Tutulan notları bir “Anlaşma Tutanağı” şeklinde üç suret yazdırdım. TEK il müdürü ile Kışlak ve Karahan köy muhtarlarına imzalattıktan sonra; “Tarafımızdan da uyugun bulunmuş olup, şartlara uymayan sonuçtan sorumlu tutulacaktır.” ifadesini eleyerek TEK Bölge Müdürü ve Kaymakam sıfatıyla tutanağı bizler de imzaladık.

TEK İl Müdürlüğü işe on gün içerisinde başladı. Çalışmalara Köprücük köyü de dahil edildi, iş üç haftada tamamlandı. Ardından aynı yöntemle Küp köyü elektrik bağlantısı da yapıldı.

O günkü şartlarda çok başarılı bir çalışma oldu. Köylülerin hemen hemen hepsi çalıştılar. Ama angarya olarak değil, emeklerinin karşılığını alarak. … 

Bazı yerleşim birimleri sonradan ışığa kavuşsalar da bu çalışmalar sonunda Karaisalı’da elektriksiz köy kalmadı.  Yapılan çalışmalardan haz duymak, elde edilen sonuçtan mutlu olmak, ne güzel bir duygudur!

Her yöneticinin bu heyecanı yaşamasını öneririm.

Saygılarımla.

 

 



807 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.199634.3367
Euro37.158737.3076