Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam559
Toplam Ziyaret1682546
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
TÜRK MİLLETİ VE DEVLETİMİZİN BEKA SORUNU -8-
14/03/2018
BENİM YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEM TÜRKİYEM

 Aşağıdaki bölüm Emekli Albay Erdal Sarızeybek´in “Menora, Işığın Gölgesindeki Darbe” adlı kitabından alınmıştır. O da ‘Ahmedin Hikayesi´ni Falih Rıfkı Atay´ın Zeytindağı adlı romanından aktarmış. 

**Yıl 1918…

Büyük Harp bitmiş, Mısır kaybedilmiş, Hicaz, Filistin, Kudüs ve Şam, Musul, Kerkük tümü kaybedilmiş, artık savaşın tanıkları trenle İstanbul´a dönmektedir.

Kayıp büyük, gözün gördüğünü yaşayan yüreğin ve aklın acısı ise daha büyüktür.

Falih Rıfkı gördüğünü anlatıyor, görürken ne düşündüğünü işte böyle anlatıyor:

“(…) Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan´ı sanki safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüs´süz, Şam´sız, Lübnan´sız, Beyrut´suz, Halep´siz, öz can ve öz ocak kaygusuna boğulmuş, öyle perişan bulacağız. ..

İstasyonda bir kadın durmuş, gelen geçene: ‘Benim Ahmed´i gördünüz mü?´ diyor.

Hangi Ahmed´i? Yüz bin Ahmed´in hangisini?

Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: ‘Bu tarafa gitmişti´ diyor.

O tarafa? Aden´e mi, Medine´ye mi, Kanal´a mı, Sarıkamış´a mı, Bağdat´a mı?

Ahmed´ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi?

Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed´ini görsen, ona da soracaksın: ‘Ahmed´imi gördün mü?´

Hayır…

Hiçbirimiz Ahmed´ini görmedik. Fakat Ahmed´in her şeyi gördü. Allah´ın Muhammed´e bile anlatamadığı cehennemi gördü. Şimdi Anadolu´ya, Batı´dan, Doğu´dan, Sağ´dan, Sol´dan bütün rüzgarlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor. Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu´dan utanır gibi, hepsi İstanbul´a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor.

Anadolu Ahmed´ini soruyor.

Fakat biz Ahmed´ini kumarda kaybettik!” (Zeytindağı, s. 108) 

Yüzyıl önce Ahmed´i kaybettik ama en azından Anadolu´yu kurtardık, vatan yaptık. 

Şimdi ise (……) bizi hem içimizde hem de dört yüz yıl hükmettiğimiz Ortadoğu´da yeniden bir savaşa sürüklemek istiyorlar. Arap aynı Arap, Yahudi aynı Yahudi, İngiliz aynı İngiliz, coğrafya aynı coğrafya, belki aradaki tek fark; Ahmed´in pahasına can bulmuş olan Türk milleti, Türk yurdu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti´dir. Eğer ki geçmişten tanıdığımız bu küresel güçlerin bu oyununa yine gelirsek, eğer ki onların peşine takılıp sürüklenirsek, her zaman bu vatan uğruna canını feda edecek Ahmed´imiz bulunur ve o Ahmed´ler hiç bitmez ama devir artık o devir değildir; bunu da hep akılda tutmak gerekiyor. Çünkü bu oyun artık içimizde oynanıyor ve düşman içimizde kılık değiştirmiş, kimse olduğu gibi görünmüyor.** (Menora, Işığın Gölgesinde Darbe, s. 358)

……………………………..

“Ahmed´in hikayesi”, 86 yaşındaki anamın nenesinden aktardığı bir anıyı getirdi usuma. (Bizde ‘nine´ denmez; ‘ebe´ ya da ‘nene´ diye söylenir.) 

Aslı Tarsus Yalamık köyünden olan büyük nenem Fadime, -annemin anneannesi-, Beylice (Manaz) köyündeki Bayastlı sülalesinden Ali ile evlenir. Bu evliğinden Elif, Mehmet, Abdullah ve Ayşe adında dört çocuğu olur. Kocası Ali askere alınır ve Yemen cephesinde kalır, şehit olmuştur.  Aile büyükleri onu kayını Veli ile evlendirirler. Hukuken evli de olsalar, uzunca bir süre karı koca olamadıklarını söylemiştir, sonraları yakınlarına. Derken durumu kabullenirler ve Şerife, Cennet,  Zeynep, Fatma, Emine ve Mehmet Ali adında altı çocuk daha doğurur. Zeynep benim anne annemdir. 

O yıllarda, önce Dünya Savaşı (Seferberlik), ardından Kurtuluş Savaşı yaşanmıştır.  Şehit kocasından olan oğulları Mehmet ve Abdullah da bu savaşlarda şehit olurlar. İkinci kocası Veli de Kurtuluş Savaşı´nda askere alınınca, büyük nenem, kucağındaki bebesi ile erkeksiz evinin erkeği olarak yaşar; kocası askerden dönene kadar, çocuklarına tek başına bakar, büyütür. 

1921 yılı Ağustos ayında Tekalifi Milliye Kanunu yayınlanır. Kanun emirleri arasında, “her haneden bir çift çorap, bir kat çamaşır ve çarık alınması” yanında, “halkın elindeki ulaşım araçlarının %40´ına, bedeli daha sonra ödenmek üzere, el konulması” da vardır.  Büyük nenem ahırındaki 2 kısrak ve 3 aygırından gebe olan kısrağını ayırır ve diğerlerini, evinden yüklediği, hanesindeki yiyeceklerin yarısı ile birlikte yedeğine alarak, Beylice´den kalkıp Pozantı Belemedik´e kadar götürür ve orada bedelsiz olarak görevlilere teslim eder. Bir gece Annaşa´daki (Eski Konacık) akrabalarında konaklayıp, döner.

Komşuları ona, “- Bineklerinin hepsini niye götürüyorsun? İkisini versen yeter,” derler.

Onlara: “- Ben bu orduya iki koca, iki oğul vermişim. Dört gölüğün lafı mı olur? Ziyaret tepesine gelen Fransız geavuru savaşı kazanırsa, o zaman bineğimiz değil namusumuz da kalmaz. Bunu görmez misiniz?” diye çıkışır.

……………………………………………………………………

 

Bugün de yine, milletimizin Anadolu´daki varlığı ve geleceği, yani “bekâmız” söz konusudur. Devlet aklını kullanmamız; tarihi gelişmeleri, uzak ve yakın ülkelerin bizimle ilgili/ilgisiz niyet ve hedeflerini bilerek, gerçekçi analizler yapmamız; her şeyden daha önce ülke savunmasını öne almamız, savunma kapasitemizi öz kaynaklarımızla güçlendirmemiz; toplumsal yapımızdaki birlik ve bütünlük duygusunu pekiştirmemiz öne çıkmakta, önem kazanmaktadır. 

Bugünlerde, yüzyıl önceki süreç yeniden yaşanıyor. 15 yıllık bir dönemde, tarihini bilmeyen yöneticiler elinde Türk Milleti ve Devletimiz bekâ sorunu ile karşı karşıya getirilmiştir. Bu Aziz Millet durumun vahametini kavradığı anda, elindeki her şeyini ortaya koyup, canları pahasına varlığını, dirliğini, bekâsını koruyacaktır. Yeter ki işbirlikçiler işbaşında olmasın. Milli hissiyatla, milli politikalar uygulamada olsun!

……………………………………………………………..

Film yönetmeni ve senarist Nuri Bilge Ceylan 2008 yılında,  "Üç Maymun" adlı filmiyle, "En İyi Yönetmen" ödülünü aldığı 61.nci Cannes Film Festivali ödül töreninde; "- Bu ödülü birisine ithaf etmek istiyorum... Yalnız ve güzel ülkem Türkiye´ye!" demişti.

Türkiye´yi ne de güzel anlatmıştı bu cümle.

Yazı serimizi şair Nazım Hikmet´in bir şiiri ile bitirelim: 

“Dörtnala gelip Uzak Asya´dan

Akdeniz´e bir kısrak başı gibi uzanan

                           bu memleket, bizim.

 

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benziyen toprak,

                           bu cehennem, bu cennet bizim.

 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

                           bu dâvet bizim.

 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

                           bu hasret bizim... “
 

Benim yalnız ve güzel ülkem, Türkiye´m,  her türlü tehlike ve tehditten uzak olsun!

 

S O N 


381 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398