Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam407
Toplam Ziyaret1809665
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
TELEFONA ÇIKMAYAN İLÇE MÜDÜRÜ
15/01/2018

1925 Şeyh Sait isyanı esnasında yaşanmış bir hikaye anlatılır.

 Tarih 2 Mart 1925. Şeyh Sait isyanının üçüncü haftası dolmuştur.

 Devlet erkanı Anadolu Kulübü’nde, akşam yemeği sonrası eğlenmekte ve dinlenmekte. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa bir köşede hem kahvesini yudumlamakta hem de günlük gazetelere bakmakta; bir masa etrafında aralarında Başbakan Ali Fethi Bey (Okyar) ve İstanbul’daki tedavisi yarım bıraktırılıp, isyanla ilgili görüşmelerde bulunmak üzere Ankara’ya çağrılan İsmet Paşa’nın da bulunduğu dört kişi briç oynamakta, bazıları da onları seyretmektedir.

O sırada Reisicumhur’un emir subayı Diyarbakır Valisi’nin gönderdiği şifre telgrafın çözümünü getirir. Bilgi notunu inceleyen Reisicumhur, “Elazığ’ı işgal edenlerin Ergani üzerinden Diyarbakır’a yöneldiklerini ve Diyarbakır’ı da işgale hazırlandıklarını,” öğrenir. Kulübün görevlilerinden birisini çağırarak; “Notu Başbakan’a vermesini,” söyler. Görevli, Başbakan Ali Fethi Bey’e yönelirken o da uzaktan başbakanın tepkisini izlemektedir.

Ali Fethi Bey notu alır, okur; “ – Tamam, bakarız!” diyerek getirene iade eder ve oyununa devam eder.

Reisicumhur görevliyi işaretle yanına çağırıp; “Elindeki notu bir de İsmet Paşa’ya göstermesini,” söyler.

Görevlinin getirdiği notu alıp okuyan İsmet Paşa, oyunu bırakır, briç masasından kalkar; salonun içinde sağa sola birkaç defa gider, gelir ve Reisicumhur’a yönelir. Tam önüne vardığında, Gazi ayağa kalkar ve:

“- Gel İsmet. Ali Fethi Bey’e, Bakanlar Kurulu’nu toplantı odasında beklediğimi söyle. Sen benimle gel!” der. Birlikte toplantı odasına geçerler.

Yarım saat sonra yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında Reisicumhur doğrudan söze girerek:

“- Ali Fethi Bey, şu anda istifa ettiniz. İstifanızı kabul ettim. Başbakanlığa İsmet Paşa atanmıştır. Yarın Meclisi bilgilendirin,” der ve toplantı biter.

3 Mart’ta Cumhuriyetin “Üçüncü İsmet Paşa Hükümeti” göreve başlar. Hemen ertesi gün Takriri Sükun Kanunu kabul edilir, İstiklal Mahkemeleri kurulur; 40 gün sonra da isyan bastırılmıştır.

………………………………………………….

18 Mayıs 1991 Cumartesi günü çelenk törenini takiben konuta geldiğimde telefon çaldı. Telefondaki Aşağı Sağmalı Köyü muhtarı idi.

“- Sayın Kaymakamım, biliyorsunuz Salı günü köyümüzdeki Biçki Dikiş Kursu’nun sergi açılışı var. Bir eksiğimiz kalmasın diye Halk Eğitim Merkezi Müdürü Halis beyle görüşmek istedim. Telefonla ulaşamayınca İlçe Milli Eğitim Müdürü Nejdet Bey’le görüşmek istedim. Evini aradığımda, ‘öğretmenevinde olduğunu’ söylediler. Orayı aradım. Görevli, ‘bakayım buradaysa haber edeyim’ diye bekletti. Sonra da ‘yok’ dedi. Sizi rahatsız etmek zorunda kaldım, özür dilerim. Günahını alıyorum belki ama, büyük ihtimalle Müdür Bey öğretmenevinde olduğu halde, görevlilere ‘yok’ dedirtiyor,” şeklinde yakındı.

Diyarbakır’a atandığım üç gün önce belli olmuştu. Haberin duyulması bile, bazı memurların “gevşemesine” yol açmış görünüyordu. Normal şartlarda, “bilerek, muhtarın telefonuna çıkmayan bir ilçe müdürü” düşünülemezdi benim çalıştığım bir ilçede.

Üşenmedim. Konuttan ayrılıp yürüyerek öğretmenevine gittim. Oyun salonunda bazı memurlar bulunmaktaydı. Bir masada da İlçe Emniyet Amiri Naci Bey, İlçe Tarım Müdürü Zulmet Bey, İlçe Milli Eğitim Müdürü Nejdet Bey ve ilçedeki Sümerbank Mağazası Müdürü Muzaffer Bey okey oynamaktaydılar. Selamlaştıktan sonra İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne, “Aşağı Sağmalı Muhtarı’nın kendisine ulaşamadığı için şahsımı aradığını, arayıp görüşmesini,” söyledim. Ardından, bir süre oyunlarını izleyip, çaylarını da içtikten sonra ayrıldım.

Muhtarın “doğru söylediği, müdürün onu refüze ettiği, bile bile ‘yok’ dedirttiği,” anlaşılıyordu. Konuya hiç girmedim.

Salı günü planlanan sergi açılışı, Hacıali Köyü kurs sergisi açılışı ile aynı güne alınarak Çarşambaya ertelendi. O gün, ilçeden geniş bir katılım grubu ile yola çıktık. Giderken İlçe Emniyet Amiri Naci Beyi yanıma aldım. Cumartesi günkü olanlarla ilgili olarak; “O gün neler yaşandığını?” sordum. Emniyet Amiri önce konuşmak istemedi, sonra da olanları “olduğu gibi” aktardı.

Görevli, “muhtarın telefonda aradığını” bildirdiğinde; “- Yok de!” diye özellikle söylediğini; kendilerinin, telefona bakması hususunda uyardıklarını; “Belki önemlidir, telefona cevap versen ne kaybedersin?” dediklerini; Nejdet Beyin de: “- Bu gün hafta sonu, tatil! Bugün de mi çalışacağız? Hiç mi istirahat etmeyeceğiz? Son bir buçuk yılda yedi gün, yirmi dört saat çalışmaktan yoruldum,” diye söylendiğini, anlattı.

Bu serzenişten, tepkinin, üst amiri olarak şahsıma da yöneltildiği, anlaşılmaktaydı. Çünkü onlara; “-Yöneticinin mesaisi olmaz, yedi gün yirmi dört saat işi ile ilgilidir!” diyen bendim.

Köye vardığımızda, İlçe Tarım Müdürü Zulmet Beyi okulun müdür odasına alarak, baş başa kalıp, durumu ona da sordum. O da, hemen hemen aynı şeyleri söyledi. Konu anlaşılmıştı.

İlçe milli eğitim müdürünün, beraber çalıştığımız son bir buçuk yılda çalışmalara bakışı, öğretmenler üzerindeki baskıcı tutumu; görev konularındaki yaklaşım ve sahiplenmeleri gözümün önünden geçti. Tarafımdan hep yetersiz olarak değerlendirilmiş, ancak, her şeye rağmen oturduğu koltuğun ve çalışkan şube müdürlerinin hatırına, kırıcı olmamaya çalışmıştım. Ancak, ilçeden ayrılacağımın belli olması üzerine yapılan bu saygısızlık, dolan bardağın taşmasıydı.

Sergi açılışında, (bazı okuyucularca yadırganacağımı da biliyorum ama doğrusu bu), kurdeleyi kesmeden önce; ilçe yöneticileri, memurlar, çevre köylerden gelenler, kursiyerler ve köy halkından katılanların önünde bir konuşma yaptım. Emeği geçenlere teşekkür ettikten sonra, Ali Fethi Okyar’la ilgili yukarıdaki hikayeyi anlattım. Cumartesi günü olanı da ekledim. Ardından da:

“- Görevi ile ilgili olarak bir muhtar aradığında ‘yalan beyanla’ emrindeki görevliye ‘yok’ dedirtip, cevap vermeyen bir ilçe müdürü ile çalışmak istemiyorum. Nejdet Bey benim gözümde artık ilçe milli eğitim müdürü değildir! İstifasını istesem, istifa etmeyeceğini de biliyorum. Bu disiplinsizliğin hesabı sorulacak. Buradan ilçeye dönmesini istiyorum. Hacıali’deki açılışa gelmesine lüzum kalmadı!” diyerek, geri gönderdim.

Takiben bir disiplin soruşturması başlattım. Resmen görevinin başında olmakla birlikte, “ilçeden ayrılışıma kadar hiçbir evrakı imzalamamasını, daire evrakının şube müdürleri tarafından ikmal edilmesini” istedim. İlçe emniyet amiri, ilçe tarım müdürü ve olay günü öğretmenevinde görevli olan personelin ifadelerini dosyaya ekleyerek, ilçeden ayrılmadan önce eylemine uyan bir ceza verdim.

Yargıyı okuyucuya bırakıyorum..

 



539 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.199634.3367
Euro37.158737.3076