Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam173
Toplam Ziyaret1663626
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
TARIMSAL ÜRETİM 2200 RAKIMDA DA GELİŞTİRİLEBİLİR
05/12/2017


İlçenin genel yöneticisi olan kaymakamların Hükümet Temsilcisi sıfatıyla, ilçelerindeki güvenlik, eğitim, sağlık, tarım, imar, sosyal hizmetler gibi Merkezi İdare’nin o ilçedeki izdüşümü işleri takiple sonuçlandırması; kamu çalışanlarının eğitim, denetim ve disiplin işlerini gözetmesi; kamu kurumları arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlaması rutin işlerindendir.

 

Bu işlerle ilgili “vatandaş memnuniyeti” başarının bir göstergesi olmakla birlikte, içlerinden çıkıp geldiğim mülki idare amirlerinin, benim bakışımla asıl başarıları, çalıştıkları yerlerde “istihdam artırıcı sanayi, tarım ve ticaret alanında mevcut potansiyeli harekete geçiren; kültürel ve sanatsal faaliyetlerin önünü açan ve onlara katkı veren” çabaları ile elde ettikleridir.

 

Tarım bu anlamda, kırsal ve tarımsal özellikleri ile öne çıkan eski-yeni küçük ilçelerde önemli bir uğraş alanıdır. Tarımda yeni üretim biçimlerinin uygulamaya geçirilmesi, mevcut çalışmalarda üretimin ve verimliliğin artırılmasına önder olunması, bu yolla insanların gelirlerinde artışa öncülük edilmesi çok önemli ve hayati değerdedir. Çalışılan yerlerde “alternatif tarımsal çalışmalar yoluyla yeni katma değer yaratılması ya da mevcut katma değerin artırılması” hedeflenmelidir.

 

Bu sebeple genç kaymakamların Kırsal Kalkınma kavramı ve çalışmaları konusunda donanımlı olmaları gerekmektedir. Kırsal kalkınma çalışmaları, kırsalda yaşayan insanların insanca yaşam koşullarına erişim olanaklarının ve kalkınma temelinde değişim taleplerinin desteklenmesine yönelik çalışmalardır.

 

Aynı zamanda, bireylerin kendi öz güçlerini keşfetmesi ve ona dayanması, toplum dinamiklerinin harekete geçirilmesi, gelirlerinin artması, gelir dağılımında adaletin sağlanması, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşım oranının yükselmesi, kadın ve çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesi, örgütlü davranış bilincinin ve örgütsel faaliyetlerin artması da bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, kırsal alanda tarımsal sanayinin geliştirilmesi, doğal kaynakların korunarak kullanılması ve zenginliklerin kırsaldaki bireylerin de hayatına yansıma sürecinin yönetilmesi faaliyetleri göz önüne alınmaktadır.

 

Ne var ki, kırsal kalkınma projeleriyle birlikte tarımsal ürünlerde görülen artış, tarımsal gelirleri –her zaman- arttırmamaktadır. Uygun pazarlama koşullarının yaratılamaması yüzünden yurtiçi piyasalarda yer alan aktörler, ya da ihracatçılar, üretilen katma değere el koyabilmektedirler. Öyleyse, kırsal kalkınma projelerinde tarımsal ürün artışı yerine çiftçi gelirlerini arttırıcı hedefler belirlenmeli ve arz açığı bulunan alternatif gelir alanları araştırılmalı ve geliştirilmelidir.

………………………………………………..

Van ili Özalp ilçesinde 1989-1991 yıllarında emek verdiğim ve bugün bile anısını heyecanla anımsadığım bir uygulamadan bahsetmek istiyorum.

 

Özalp, sonradan ilçe olan Saray ile birlikte, genel olarak deniz seviyesinden 2.000 – 2.200 metre yüksekte bir plato üzerinde kurulmuştur. Geniş, tarıma uygun sulanabilir araziler bulunmakta ise de bitkisel üretim, mevsimsel kısıtlamalar sebebiyle, çok zor şartlarda yapılabilmekteydi. Geleneksel tarla tarımı ve küçükbaş hayvancılık yaygın uğraşlardandı.

 

Devlet eliyle, özellikle 1970’li yıllardaki Ecevit Hükümetleri döneminde Özalp, “Köykent Projesi Uygulama Alanı” olarak seçilen Türkiye’deki iki ilçeden birisi olması sebebiyle, pek çok ölü yatırım barındırmaktaydı. Köylerde yapılıp, yıkıma terk edilen mandıraları, halı-kilim atölyelerini saymıyorum. İrili ufaklı onlarca sulama göleti yapılmış; ancak işletilemediğinden hepsi de kaderine ya da gölete en yakın yerde yaşayan birkaç zorbanın insafına terk edilmiş durumdaydılar.

 

Bunlara bağlı sulama kanalları aktif hale getirilebilirse, sulu tarımdan doğacak verim artışı ile yörede yaşayanların gelirlerinde artış sağlanabilirdi. Ancak bu, zaman alacak bir çalışma olup kısa sürede sonuç alınması beklenemezdi.

 

Ben, bir yandan “mevcut göletlerden yararlanabilecek insanların çalışmalara katılımını sağlamak”, bir yandan da “sorumlu kamu kurumları yöneticilerini yapılacak hizmetlerin boşa gitmeyeceğine inandırmak” durumundaydım. Çünkü yıllardır yapılan çalışmalar, hep boşa gitmiş görünüyordu.

 

İşletmecilik konusunda en önemli eksik, o tarihte geçerli mevzuata göre, sulama kanallarının sorumlu bir işletmecisinin olmamasıydı. Gerek mülga Toprak-Su teşkilatı, gerekse Devlet Su İşleri teşkilatı tarafından yapılan tüm göletler ve bağlı sulama kanalları, sorumlu bir işleticiye teslim edilmeden olduğu haliyle bırakılmış ve kullanılamaz hale gelmişlerdi.

 

İnsanların bir Sulama Birliği ya da Kooperatif çatısı altında toplanmaları imkansız gibi görülmekteydi. Eğitim zaman alacaktı. Ancak, yapılabilir de, “örnek üretim çalışmaları ile gözle görülür bir gelir artışı gösterilebilirse,” insanların bir araya getirilmeleri kolaylaşabilirdi.

 

İşte bu amaçla bir gün, randevu alarak Erciş Şeker Fabrikası Müdürü’ne gittim. Tanıştık. O tarihte fabrika eksik kapasite ile çalışıyor; işleyecek yeterli miktarda şeker pancarı bulmakta zorlanıyordu. Özalp’te deneme çalışmaları yapmışlar, özellikle Dolutaş ve Yumruklu göletleri alanından iyi randıman almışlar; ne var ki “insanların bir araya getirilememesi” sebebiyle istedikleri hedefe ulaşamamış, ulaşma umudunu da kaybetmiş, durumdaydılar.

 

1989 yılında 132 dekar deneme alanından 245 ton ürün elde edilmişti.

 

Fabrika yönetimindekiler ilçe kaymakamının devreye girmesinden büyük memnuniyet duydular. Benim önerim üzerine Mustafa Altıntaş adında bir ziraat teknisyenini Özalp ilçe temsilcisi olarak görevlendirdiler. Fabrika temsilcisi ile İlçe Tarım Müdürlüğü’ndeki ziraat mühendisleri ve teknisyenlerinin gayretleri üzerine 1990 yılında ekiliş alanı 930 dekara, ürün rekoltesi 1.480 tona çıkartıldı. Bu arada bazı alanlardan, ekiliş yapıldığı halde, “kötü ve bilinçsiz işçilik” sebebiyle ürün alınamadığını da eklemeliyim.

 

1991 yılında ekiliş alanı 2.800 dekara çıkartıldı. Benim ilçeden ayrıldığım o sene, rekolte beklentisi 5.000 tonun üzerindeydi.

 

O günlerden aklımda kalan, Şeker Fabrikası yetkililerinin dile getirdiği, “Özalp’ten gelen ürünün, birim pancardan elde edilen şeker miktarı bakımından yörenin en kaliteli ürünü” olduğuna dair söylenenlerdir.

 

Şeker pancarı tarımını öğrendikçe üreticilerin birim alandan daha fazla ürün almaya başladıklarını; bu tarımsal üretim çeşidi yoluyla ilçeye giren katma değeri, ek parasal kaynağı hayal edebiliyor musunuz?

 

Bu sonuca ulaşmak için kaç kere köylere gidip toplantılar yaptığımı; kaç kere ilçe merkezinde üretici toplantıları yapıldığını; kaç kere, hafta sonları, tarlalarda inceleme gezintileri yaptığımı, söylememe gerek var mı?

 

Konuyu umduğum seviyeye getiremeden, ilçeden ayrılmak zorunda kaldığımı, itiraf etmeliyim.

 

Benim yaptığım bir başlangıç idi. Nasreddin Hoca’nın göle yoğurt çalmasından daha gerçekçi, ulvi amaçları olan bir başlangıç, bir hayal! Akan zaman içerisinde gelişip gelişmediğini, olgunlaşıp olgunlaşmadığını hep merak etmişimdir.

 

 ……………………………………………….

Günümüze gelirsek: “Ah Türkiyem, vah Türkiyem!” demekten başka bir cümle gelmiyor dilime.

 

Yüz binlerce dekar arazi boş durduğu halde, ülkeyi yönetenler çiftçiye “ekim kotası” uygulamaktalar. “- Ekemezsin arkadaş!” diyorlar.

 

Ne hale geldik, ya da getirildik?

 

Yeterli pancar ekimi yapılmayınca, ortaya çıkan şeker açığı, “sağlığa zararları sebebiyle ülkelerinde kullanımı sınırlandırılmış, sömürgecilerin üretim fazlası glikoz şuruplarının ithalatı” ile kapatılmaya çalışılan bir ülke olduk. (!)

 

Aynı durumu tütünde de görebilirsiniz.

 

Ya tohum üretimine ne demeli?

 

“Yerli tohumlarımızın pazarlanmasını dahi yasaklayan bu zihniyet” kime hizmet ediyor Allah aşkına?

 

Ya süt, ya et?

 

Hayvancılıkta da aynı uygulamalar getirdi bizi bu duruma.

 

Eğer bu şartlar altında mutlu ve huzurlu olabilirseniz; mutlu olunuz, huzurlu kalınız!

 



972 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516