Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam275
Toplam Ziyaret1663728
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
TURAN KÖY
06/03/2017

 

Ulaşımın; kara, deniz ve hava yolu bağlantısının değeri, pek çok şey gibi yokluğunda daha iyi anlaşılır.

Bazı ilçelerin bazı köyleri nedense, coğrafi yapıya aykırı idari bağlılıklarıyla temayüz ederler. Ya bir akarsu, ya bir dağ silsilesi ilçe merkezi ile köy yerleşimi arasına aşılması zor engeller çıkartır, bazen. Yöneticilerse çoğu zaman bu uygunsuz yapıyı gidermek için ilgilerini yoğunlaştıramazlar konu üzerine. Halbuki kendilerini bir kez olsun o köyde yaşayanlar yerine koymuş olsalar, empati kurmuş olsalar, bu çeşit çarpıklıklar devam etmez en azından.

Bunlardan birinin Van ili Özalp ilçesine bağlı Turanköy yerleşimi olduğunu, Özalp’e varınca gördüm. Özalp ilçesine bağlı, ilçenin güney doğusunda İran sınırındaki son köy olan Turanköy ile İlçe merkezi arasında doğu-batı doğrultusunda uzanan Güven dağları doğal bir engel oluşturmaktaydı. Turanköy, Özalp’in Güven dağları Karakaya tepesinin güneyinde kalan tek köyü idi. Sonradan bu köy Özalp’ten ayrılan Saray ilçesine bağlanmıştır.

Turanköy ile Özalp arasında 1989 yılında karayolu bağlantısı bulunmamaktaydı. Turanköy’de yaşayanların sosyal ve ticari ihtiyaçları Başkale ilçesinden karşılanmakta; nüfus ve tapu işleri ile adli ya da askeri bir iş için Turanköy’den yola çıkan vatandaş önce Başkale ilçesi Albayrak bucağına, oradan Başkale’ye; Başkale’den Hoşap Geçidi’ni takiben Van’a, Van’dan da Erçek üzerinden Özalp’e gelmek; birkaç taşıt değiştirmek, yüzlerce km. yol kat etmek zorunda kalmaktaydı. Bu çarpıklığı düzeltmek bana kısmet olmadı. Henüz giderilmiş de değil, Turanköy’ün Saray ilçesine idari bağlılığı devam etmekte. Oysa bu bağlılığın Başkale ilçesine devri, orada yaşayan insanlar için iyi bir hizmet olacaktır.

Kaymakam olarak herhangi bir ilçeye atandığımda ilk iki aylık sürede tüm köyleri ziyaret etmeye, tüm yerleşimleri görüp bilgi ve fikir sahibi olmaya özen göstermişimdir.

Özalp’e varışımdan yaklaşık bir buçuk ay sonra, -ki Ağustos ayında vardığıma bakılırsa Eylül ayı olmalı-, Turanköy muhtarı hayırlı olsun demek için kaymakamlığa uğradı. Hoş beşten sonra muhtara: “-Muhtarım, diğer köylerin hemen hemen yarısını gördüm. Kısmetse yıl bitmeden seni de ziyaret etmeye çalışacağım. Senin köyün durumunu biliyorum. Daha önce de gelmeye çalışırım ama her halde en sona kalacak, ister istemez,” dedim.

Muhtarın inanmaz gözlerle: “-Valla kaymakam bey bizim köye hiç kaymakam geldiğini görmedim. Siz de gelir misiniz bilmem?” deyişini hiç unutmuyorum. “-Geleceğim, göreceksin,” diye tekrarladım. Ona kalırsa; “Hangi kaymakam üç saatlik araba yolculuğunu, ya da birkaç saat at sırtında dağ tepe gitmeyi göze alıp ta oraya giderdi ki!”

Bugün-yarın, bugün-yarın derken bir de baktım yılın sonuna gelmişiz. Üstelik ortada muhtara verilmiş bir de “söz” var. Kurum amirlerine: “30 Aralık 1989 günü Turanköy’e gidileceğini bildirdim. İlçe Tarım Müdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürü, Sağlık Grup Başkanı ve Türkiye Elektrik Kurumu İlçe Şefi’nden bazı elemanlarıyla birlikte refakat etmelerini” istedim.

Hiç unutmuyorum hafta sonu, günlerden cumartesi idi. Araçlarla yol ulaşımı olan Karahisar köyüne kadar gittik. Karahisar muhtarı atlardan bir katar hazırlamıştı. Jandarma Karakol Komutanı kendisi ile birlikte eşlik etmek üzere yanımıza altı kişilik atlı jandarma timi görevlendirdi. Hava kapalı, soğuk ve kar tozutmaktaydı. Karahisar’ın arkasındaki Karakaya tepesini aşmamız gerekiyordu. Bazı arkadaşlarımız, daha önce hiç ata binmediklerinden yürümeyi tercih ettiler. Doktor bey ve gruba eşlik eden hemşire bu gruptaydı. Sonradan konuyu değerlendirdiğimde onlara büyük eziyet ettiğimizi değerlendirdim ve ilerleyen zaman içerisinde, bu fedakarlıklarının karşılığını bir şekilde onların gönlünü alarak telafi etmeye çalıştım. Zamanla aramızda oluşan gönül bağı ile bunu sağladığıma da inanıyorum; vicdanen rahatım.

Yolda çok büyük bir kaza atlattım. Bugün bile anımsadığımda içimin titrediğini hissederim. Yamaç bir araziden tek sıra olarak hareket halindeydik. Nasıl olduysa,   önümdeki İlçe Tarım Müdürü Veteriner Hekim Zulmet Beyin bindiği at huysuzlandı ve benim bindiğim ata doğru arka çiftelerini savurdu. Atın tekmeleri bindiğim atın ön dizlerine geldi. Altımdaki at yıkıldı. Ben, tam o anda üzengilerden ayaklarımı kurtarıp; öne doğru yıkılmakta olan atın eğeri kaşından ellerimle kuvvet alarak yan tarafa attım kendimi. Bindiğim at yıkılıp, yaklaşık 10 metre aşağıya yuvarlandı. Gerçekten büyük bir kaza idi. At yaralanmıştı. Değiştirmek zorunda kaldık.

Köye vardığımızda öğle vakti yaklaşmıştı. Turanköy çok yoksul bir yerleşim birimiydi. Bu yoksulluk içerisinde bile köyde bizim için koç keserek büryan hazırladıklarını gördük. Halkla konuları, sıkıntıları üzerine dertleştik. Okulu ve camilerini inceledim. Birlikte ikramlarını yedik. İleri derecede hasta olan bir kadını dönüşte ilçeye getirdik. Akrabaları Karahisar’a kadar sal ile taşıdılar. Sonra Sağlık Grup Başkanı’nın aracına aldık.

İlçeye geldiğimizde nöbetçi eczanenin hasta için reçete edilen ilaçları, “Pazartesi günü Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan ödeyeceğimiz bildirildiği halde”, parasını almadan vermeye yanaşmadığını hatırlıyorum. Nasıl unuturum? Şoför İzzet’in bildirmesi üzerine ilaçların parasını cebimden vermiştim. Üstelik sonradan yaptırdığım denetlemede, söz konusu eczane işletmecisinin İstanbul’da yaşayan eczacının diplomasını kiralık çalıştıran biri olduğunu; ilçedeki üç eczaneden ikisinin gerçek eczacı olmadıklarını öğrenecektim. Bunlarla, daha sonra yaptığım ve sonuçlandıramadığım mücadeleyi(!) hiç unutmadım. Bu, elbette ayrı bir yazının konusu olacak kadar özel ve ayrı bir mevzu.

1990 yılında Karahisar köyü ile Turanköy arasında yol çalışmasını başlattığımızı; yol inşaat şantiyemizin PKK teröristlerince basılarak iş makinelerimizin yakıldığını; buna rağmen çalışmanın sürdürülüp ulaşımın 1990 yılında sağlandığını, belirtmek isterim.

Açılan yolun, yaz aylarında kullanılsa da, kış aylarında kar sebebiyle ulaşıma kapalı olduğunu ifade etmeliyim.

Sağlık dileklerimi sunuyorum.



1269 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516