Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam79
Toplam Ziyaret1795499
M. Demirel Babacanoğlu
karaisalihaber@hotmail.com
BAŞARAN’DAN S/ÖZÜN İZİ
24/09/2019
BİLSEN BAŞARAN- S/ÖZÜN İZİ, 464 s., Ozan y., 1. Baskı 2015// Yazar, 1954 Erzurum

doğumlu. Erzurum İlköğretmen Okulu; Anadolu Üniversitesi Önlisans’ı bitirdi. Devlet okullarında yöneticilik, öğretmenlik yaptı, emekli oldu. İstanbul dershanelerinde çalıştı

İzmir’e yerleşti.

Yazın ürünleri 1985’ten beri birçok gazete ve dergilerde yayınlanmaktadır. İlk şiiri 1972’de

Bayrak Radyosu’nda; ilk şiir kitabı “U Dönüşü Yok” 1990’da; “Bu Sokak Delisi” adlı şiir kitabı da aynı yıl Şemsi Belli’nin “Şiir Defteri” dergisinde yayınlandı.

Yazın yaşamında, özellikle şiirde içe dönük yoğunlaşmalar yaşadığını, bitiminde rahatladığını öğreniyoruz yazılarından. “Tek olan, biricik olan, yaratan sanatçıdır” diyor.

Türkçe konuşma yazmada oldukça titiz ve özenlidir. Yerel sözcüklerden yeni tatlar sunuyor betimlemelerinde. Doğaya, insana hizmeti görev biliyor, çalışmalarını bu ilkelere gene yürütüyor. Şairleri yazarları köleleştiren kimi yayınevleri olduğunu belirtiyor, eleştiriyor.

Çocuklar için de yazmaktadır. 10 şiir, 3 öykü, 3 roman, 2 deneme, 1 özgeçmiş kitabı yayınlanmış, 6 şiir, 1 çocuk yazını ödülü almıştır.

“S/Özün İzi” 6 bölümden oluşmaktadır: 1.Bölüm Söyledim 21; 2.Bölüm Söylediler 43; 3. Bölüm Yazarlar İçin Yazılanlar 4; 4. Bölüm Edebiyata Yolculuk Yazıları 2; 5.Bölüm

Söyleşiler 10; 6.Bölüm Denemeler 9 ara başlıkla anlatılıyor.

Kitabın; baştan sona özenle, titizlikle, sanat, edebiyat, kültür… içinde olmak, anlamak, anlatmak için yazılmış olduğunu açıkça her okur görebilir diyorum! Her bir olay, her bir sözcük, her bir tümce, her bir ayrıntı yoğunlaştırılarak, okura sunuluyor. Kangren olan yaralarımız gözlerimiz önüne seriliyor!

Bakınız ne diyor:

“Fırat’ın üstüne yapılan barajların su tutmasıyla; köylerden biri Tille’nin höyükleri, Şeyh Türbesi, yatırları, nar bahçeleri, Gülistan dedikleri cennet benzeri bağı, bostanları, okulu, bin bir acının tezgahı evleri, komları, ahırları, evlek evlek tarlaları, üzüm bağları hep su altında kalacak boğulacaktır.”(s. 41)

Yalnızca bunlar mı, ya orada yaşayan insanlar… Bir yıkım, bir yaşamın yok olacağı haber veriliyor bize. Bizim insanımızın yapacağı bir şey yok! Öyle mi? Koç nere giderse oraya gidiyorlar. Felaketi yaşayınca anlıyorlar amma iş işten geçiyor…

Aklımız gözümüzde bizim… Beynimizi kullanamıyoruz!

Yazar, kadınların yaşadığı şiddetleri, cinayetleri, acıları kitabın birçok yerinde yoğunlaşarak anlatmış bize. Gerçekten de yaklaşık her ay yüz kadının öldürüldüğü söylenebilir günümüzde! Acılar katmerleşerek yükseliyor… Ya çocuklara “tecavüz, tacizler” bitecek gibi değil… Neresinden tutsan dökülüyor sosyal yaşam!

Bakınız şöyle diyor yazar:

“… ‘Töre’ adı altında işlenen cinayetler gazete başlıklarından üçüncü sayfalara düşecek, tek paragrafa sığacak denli kanıksandı, içselleştirildi, kimseleri ilgilendirmez; giderayak dizilere konu oldu. (…) Kadının nesne olarak görülüp tarla, ev köleliğine göz yumulduğunun kanıtı bunlar… ”(s. 47…)

Üzerinde önemle durulup, kadınlarımızın da baylara eşit konuma getirilmesi gerektiği yansıtılıyor burada. Sürgit kadına şiddet, kadın cinayetleri izlenmiyor mu, yazılı görsel işitsel basında?

Öyleyse, niye vicdansal sorgulama yapılamıyor?

Zeki Büyüktanır yazar için şöyle diyor:

“Başaran öğretmenimin Adana/Aykırısanat dergisinin açtığı dizin yarışmasında aldığı birincilik ödülü kendisinden daha nice ödüller getirecek yapıtlar bekliyor ve yürekten kutluyoruz. (2002/54. s.) Onun şiirinde kuru slogan, deyim, atasözü yoktur. Katkısız saf dizin için, sandıkta bohçası açılmış sözcükleri gün yüzüne çıkarıp anasının ak sütü gibi kullanarak dili yerellikten evrenselliğe yöneltiyor, varsıl duruma getiriyor, hem de usta ozanlığına yakışır bir biçimde sanatını pekiştiriyor…”

Ödül alan şiirden bir alıntı sunuyor Tanır.

“Kim demiş Nesimi’nin öldüğünü/ Derisi buram buram etimi örtmektedir/ O Börklüce ki az ötemden/ Bildiği en yeni türküyü/ En coşkun sesiyle/ Bedrettin torunlarına söylemektedir/

Torlak Kemal’in sözlerinden baldan bir ışık/ Bir deve üstünde kanlı çarmıhta/ Onları dinlemektedir// Kim bilir nasıl kana durdu gül/ Pir Sultan’a değende/…” (s.161…)

Bilsen Başaran’a biz vermiştik bu ödülü. Seçici kurul üyelerinden biri de bendim. İyi ki vermişiz. Yanılmadığımızı daha çok anlıyoruz bugün…

Nice başarılar diyoruz.

Ferda İzbudak Akıncı onunla yaptığı söyleşide; İzmir/İstanbul ikilemiyle ilgili soruyor; yanıt şöyle:

“ İstanbul dışındaki tüm kentler taşra olarak kabul ediliyor, ben kabul etmiyorum. Neye göre taşra? Taşrada olunca yazdıklarımızın kalitesi mi düşüyor? Kaldı ki İstanbul’un keşmekeşinden, sorunlarından uzakta insan çok daha üretken oluyor… Ama yazın dünyasının alt yapısını, ham maddesini elinde tutan kuruluşlar İstanbul’da. Bu nedenle İstanbul’a bağımlılığımız var. Yalnız yazının değil tüm sanat dallarının ve medyanın merkezi İstanbul. Bu nedenle önemli ama üretimimizi etkileyecek boyutta değil. İzmir’de yazarların birbirleriyle iletişimi daha içten, çıkardan uzak…”(s. 313) Evet katılıyorum bu sava.

Aykırısanat dergimizle bunun savaşımını vermiştik. Anadolu dergilerinin yolu açıldı.

İstanbul daha olumlu bakmaya başladı Anadolu’ya…

Ya Maraş olayları; kitabın 316-322 sayfalarında sürgit acısı dinmeyen yaralar kanıyor! Bu kez de Gönül Çatalcalı söyleşisini izliyoruz. Birsen Başaran yanıtlıyor. Bu konuşmalardan; kısa tadımlık bilgiler aktarmakla yetineceğim: Aralık başından itibaren yabancılar geliyor

Maraş’a, köşe başlarına yerleşiyorlar, bilet, şu bu satıyor görünüyorlar… Kimi evler  işaretleniyor o günlerde. Sonra kanlı olaylar başlıyor ( 9.12.1978).

Birsen Hanıma verelim sözü:

“Maraş olaylarının yarattığı korkunç görüntüler, akla hayale sığmayacak olaylar, insan yüreği taşıyan bir insanda nasıl bir etki yarattıysa kuşkusuz bende de o etkiyi yarattı. Beni bu denli sarsan yıllarca unutmamı engelleyen tek neden sanırım toplumsal bellek yitiminin her geçen gün daha tedirgin ve kıyıcı oluşu, yaşantımı işgal etmektedir. (…) Amaçlı bilinçli, hazırlıklı, planlı, programlı yapılmış bir kitlesel katliamdır Maraş olayları. (…) Yerel ve ulusal basın taramalarımda, yayın organlarında gördüm ki içler acısı bir aymazlık. (…) Ankara’da görüşme yaptığı genç bir bey bu olaylarda tüm ailesini yitirmişti. Boğulurcasına ağladı, titredi bir süre ve sözlerine başlarken bana sadece şöyle diyebildi; ‘Her şeyi anlatamam, sekiz aylık bir kızım var şimdi, ona kötülük yapmalarından korkarım’ (…)”

Ne hazin değil mi?

“İnsan olan insan kıyar mı cana?”

Bir söyleşi daha; Yazar, Menekşe Badioğlu’nun çocuk yazını üzerine sorularını yanıtlıyor:

“Öğretmenliğim süresince ve iki çocuğumun okul yıllarında okudukları kitaplarında onlarca eksik, yanlış, yetersizlik, dil, yazın yanlışları saptadım. Özel dershanelerde Türkçe öğretmenliği ve metin yazarlığı yaparken de dili nasıl kirletip yanlış kullandıklarını, yozlaştırdıklarını gördüm. Bu olumsuzluklar beni çocuk yazınına yöneltti. (…) ‘Küçük Yıldız

Tohumları; Düş Çocukları; Benekli Turgut…’ kitaplarımı yazdım… Öğretmenler, hatta yazarlar bile okumuyorlar. Hastalığımız bu. (…) ” (s. 327…)

Gerçek o ki; ülkemizde çocuk yazını bir sorun. Önüne gelen çocuk kitabı yazıyor(!). Çocuk filmi, dizisi yapıyor(!). Üstelik eğitim uzmanları tarafından denetlenmiyor! Uydur uydur yaz. Bu işin bir uzmanlık alanı olduğu ne zaman bilinecek?

Evet, Sevgili okurlar benden bu kadar! En iyisi siz kitabı bulunuz, okuyunuz.

15.09.2019, Çamlıyayla



623 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

CEM SULTAN - 09/10/2024
CEM SULTAN
UYKUSUZLUK ÖYKÜSÜ - 06/10/2024
UYKUSUZLUK ÖYKÜSÜ
YAŞAM BU BUDEĞİL Mİ - 05/08/2024
YAŞAM BU BU DEĞİL Mİ
ÜZÜM VE YARARLARI - 29/07/2024
ÜZÜM VE YARARLARI
İNSANLIK SAVAŞLA DENENMEZ - 20/07/2024
İNSANLIK SAVAŞLA DENENMEZ
MADIMAK - 03/07/2024
MADIMAK
KARIŞIK İŞLER - 24/06/2024
v
BABALAR GÜNÜ KURBAN BAYRAMI - 17/06/2024
BABALAR GÜNÜ KURBAN BAYRAMI
BANA GELEN KİTAPLAR - 28/05/2024
BANA GELEN KİTAPLAR
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.128334.2651
Euro37.320237.4697