Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam145
Toplam Ziyaret1663598
Oğuz Adem Selçuk
karaisalihaber@hotmail.com
ÇANAKKALE SAVAŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
18/03/2014


İnsanlar gibi, devletler de doğarlar, büyüyüp gelişirler ve ihtişamlı çağlarını yaşarlar, sonra insanoğlu gibi devletler de ihtiyarlar, birçok iyileştirici reform ve yenileşme ve değişme çabalarına rağmen siyasal ve ekonomik ömürlerini tamamlayıp çökerler. Tıpkı Osmanlı Devletinde olduğu gibi...


Bir düşünün: Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya hükmetmiş, üç kıtada at koşturmuş, üç kıtaya egemen olmuş, topraklarının genişliği üç milyon metrekareyi geçmiş ama bir zaman gelmiş kılıç şakırtılarıyla, at kişnemeleriyle girdiği topraklardan yaralı askerlerinin iniltileriyle, yolları tıkayan göç dalgalarıyla feryatlar ve gözyaşlarıyla çekilmek zorunda kalmıştır.


Yani Osmanlı İmparatorluğu, 100 yıl süren Kuruluş, 250 yıldan fazla süren Yükseliş Döneminden sonra 17.yüzyıl ortalarında bir durgunluk içine girmiştir. Sonra da yavaş yavaş başlayan gerileme dönemi hızla çökme sürecine girmiştir. Bu büyük gerileyiş ve çöküşün üzerinde Tarih ve Sosyoloji bilimiyle uğraşanlar, gerekli inceleme ve tahlilleri yapmaktadırlar. Çalışmalar devam etmektedir.
Bizim üzerinde duracağımız husus, sadece Osmanlı Devletinin çöküşü değildir ama Çanakkale Savaşlarını değerlendirebilmek için de Osmanlı Devletinin nereden nereye nasıl geldiğini bilmemiz gerekiyor.

Birinci dünya savaşı ve Osmanlı’nın Savaşa girmesi

1914 yılında çıkarak 1918 yılına kadar pekçok ülkeyi kasıp kavuran, tarihte o zamana kadar görülen en kanlı savaş olan Birinci Dünya Savaşı, elbette birdenbire çıkmamıştır. 19 yüzyılda büyük anlaşmazlıklar içinde bulunmayan İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya gibi güçlü ve emperyalist devletler, dünyayı aralarında bölüşüp, iyi-kötü geçinip gidiyorlardı. Ancak, Avrupa’nın kuzeyinde güçlü bir şekilde kuruluşunu tamamlayan Alman İmparatorluğu, Avrupa’da oluşan bu emperyalist dengeyi bir anlamda bozmuş oldu. Bunun sebebi, parçalayıp yok etmek istedikleri Osmanlı Devletine, Alman İmparatorluğunun yaklaşmış olmasıydı.


Ayrıca Almanyanın bütün dünya denizlerine egemen olan İngiltere ve Fransa’nın pekçok pazarına girmesi, bu gerginliğin artmasını hızlandırdı. Büyük devletler, bütün çabalarına rağmen bozulan bu dengeyi yeniden kuramadılar. Çekişen ekonomik çıkarların yol açtığı gerginlik, müthiş siyasal bunalımlara da yol açmaya başladı.


Tarih, Birinci Dünya Savaşının çıkış sebebini ve başlangıç tarihini, 28 Haziran 1914’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı ve eşinin bir gezi sırasında Saraybosna’da Sırp teröristler tarafından öldürülmesi olarak ele alır... Bu olay, büyük yankılar uyandırır. Avusturya-Macaristan Hükümeti, kendi güvenlik güçleri ile Sırbistan’a girerek katilleri yakalamak ister. Sırbistan bu isteği ret eder, bunun üzerine Sırbistan’a savaş ilan eder. Rusya Devleti, Balkanlarda aleyhine gelişen bu durum karşısında sessiz kalmaz ve derhal hazırlıklara başlar. Almanya ise, anlaşık olduğu Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu Rusya karşısında yalnız bırakmak istemez ve 1 Ağustos 1914’de Rusya’ya savaş ilan eder. Artık ok yaydan çıkmıştır. Bu fırsatı değerlendirmek isteyen ve kendisine karşı savaşa hazırlanan Fransa’yı da bir an önce susturmak için 3 Ağustosta Fransa’ya savaş ilan eder. Fransa ile bağlaşık olan İngiltere Hükümeti de 4 Ağustosta Almanya’ya karşı savaş ilan eder.


Almanya’nın Rusya, İngiltere ve Fransa’ya karşı açtığı savaşlara Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da 12 Ağustosta Almanya’nın yanında savaşa katılır. Böylece o zamana kadar dünyada eşi görülmemiş bir bloklaşma meydana gelir. Avusturya-Macaristan ile Almanya’nın oluşturduğu grup “İttifak-Bağlaşık-Devletler”, diğerlerinin yani İngiltere, Rusya ve Fransa’nın oluşturduğu grup da “İtilaf-Anlaşma-Devletleri” adıyla anılmışlardır. Haberler, dünya ajanslarına bu şekilde duyurulmuştur.


Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi

Savaş patlak verdiği zaman işbaşında bulunan Osmanlı Hükümeti, bu büyük felaketin dışında kalma kararını vermişti. İtilaf Devletleri de bunu istiyordu. Yani Osmanlının tarafsız kalmasını arzu ediyorlardı. Hatta bu uğurda yapılan gizli görüşmelerde Osmanlılara bazı tavizler vermeyi de taahhüt ediyorlardı.
İşbaşında bulunan İttihat ve Terakki Hükümetinin özellikle sivil kanadına mensup olanlarının isteği de tarafsız kalmaktı. Ancak, Devletin kaderinde büyük rolü olan Enver Paşa, Almanların savaşı kazanacağına inanmıştı. Eğer Almanların yanında savaşa girilirse Osmanlının pekçok çıkarı olacağını, öncelikle Balkanlarda kaybettiğimiz topraklara yeniden kavuşacağımıza, Rusların çökmesiyle de Kafkaslarda ve Orta Asyada söz sahibi olunacağına ve savaşı kazanacakların pekçok ekonomik çıkarlar sağlayacağına inanıyordu. Enver Paşanın bu düşüncelerini pekçok kimse bilmiyordu. Hükümetin büyük çoğunluğu tarafsızlık ilkesine bağlıydı.


Enver Paşanın hayallerini ustaca kullanan Almanlar, sonunda Osmanlı Devletinin savaşa girmesini “bir oldu-bitti” ile sağladılar. Bu bilinen olayı kısaca hatırlayalım:
Savaş başlayınca Alman Donanması, Akdeniz’de harekâta başlamıştı. İki Alman savaş gemisi (Göben ve Braslaw) İngiliz-Fransız Donanmasından kaçarak Osmanlı Devletine sığındı. Osmanlı Devleti ise, bu iki gemiyi satın aldığını bildirdi. Bu gemilere Osmanlı bayrağı çekildi ve isimleri Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi. Bu iki gemi, Karadeniz’e çıkarak bir tatbikat esnasında Rus limanlarını bombaladı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri peş peşe Osmanlı Devletine savaş ilan ettiler. Ve böylece Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşına girmek zorunda kaldı.

Çanakkale Savaşları

Rusya Devleti, daha Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce büyük bir siyasal, toplumsal ve ekonomik bunalım içindeydi. Savaşa girince ekonomisi iyice bozuldu. Ordusunun pekçok eksiklerinin olduğu biliniyordu.
Rusya’nın bu durumu, İtilaf Devletlerini rahatsız ediyordu. Rusyaya yardım etmeleri gerektiğine inanıyorlardı. Rusyaya öyle bir yardım ulaştırılmalıydı ki, bu yolla İtilaf Devletleri safında yer alan Rusya rahatlasın ve hem de Osmanlı Devleti çöküp savaş dışı kalsın ve Almanya zora düşsün. Rusya’ya yardım ise ancak Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerinden yapılabilirdi.
İngilizlerle Fransızlar, bu düşünceyi uygulamak için hazırlıklara başladılar. Önce Çanakkale Boğazı ele geçirilecekti. Ondan sonrası kolaydı. Boğaz ele geçince oraya yerleşecek büyük kuvvetler, İstanbul’u birkaç hafta içinde ele geçirebilirlerdi. İtilaf Devletleri, o zamana kadar eşi görülmemiş büyüklükte bir donanma hazırladılar. Bu birleşik donanma, 19 Şubat 1915 tarihinden itibaren Kumkale ve Seddülbahir müstahkem mevkiilerini çok ağır bir bombardımana tabi tuttular. Bu bombardıman tam bir ay sürdü. Artık Türk mevzilerinin tamamen sustuğunu sanan düşman gemileri, 18 Mart 1915’de Çanakkale Boğazından rahatça geçebileceklerini düşündüler.


Ama bir gece önce Nusret Mayın Gemisinin döşediği mayınlar ve sustuğu sanılan Türk topçusunun aman vermez ateşi karşısında altı tane zamanın en modern gemisi batırılınca geri çekildiler.
Çanakkale Boğazını sadece donanma gücüyle geçmenin imkânsız olduğunu anladılar. Bunun üzerine ilk önce Gelibolu Yarımadasını işgal edip, orada iyice tutunduktan sonra Boğaza rahatça hâkim olmayı hedeflediler.25 Nisanda o güne kadar tarihin gördüğü en büyük çıkarma harekâtı başladı. Onbinlerce İngiliz ve Anzak askeri dalgalar halinde karaya çıkıyorlardı. Fransızlar da Kumkale’ye ayak basmışlardı. Osmanlı Ordusu, Alman yardımı alamadan kendi imkânlarıyla Çanakkale’yi savunmaya başladı. Akıllara durgunluk veren kahramanlık destanları yazıldı. İngilizlerin giriştiği bu çevirme ve çıkarma hareketi, Mustafa Kemal Bey’in Anafartalardaki zamanında müdahalesi ile önlendi. Bundan sonra iki taraf arasında amansız bir siper savaşı başladı.
Çanakkale Savaşları ile Türkler, dünyada bir efsane yaratarak “Çanakkale Geçilmez” sözlerini dünya milletlerinin hafızalarına kazımış oldular. Balkan Savaşı yenilgisinden sonra, tarihlere altın harflerle geçen Çanakkale zaferi, tarihi olduğu kadar ebedi bir hasletin meydana çıkışının ve ispatının bir tekrarıdır. Çanakkale savunması, bir hayat savunmasıdır. Bu savunmanın sonunda ya kanlı bir ölüm yahut şanlı bir yaşamak vardır... Yaşamak, ancak bu savunmayı kazanmakla mümkün olacaktı. İşte Türkler, Çanakkale’yi yaşamak için savundular ve başardılar da... Çanakkale’de çelik siperlerin yerine göğüsler gerilmiş, merminin bittiği yerde süngüler takılmış ve dipçiğin kırıldığı yerde de yumruklar kullanılmıştır.


Çanakkale Zaferi, Türk Milletinin tarihinde kazandığı ve makûs talihini değiştirdiği birkaç zaferden biridir. Öyle bir zafer ki, iç ve dış düşmanların Türklüğü yok etmek için üzerine çullandığı bir devirde kazanılmış ve Türk’ün “Hasta Adam” olmadığını bütün dünyaya göstermiştir. Ayrıca bu millete yeni devletinin yani bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını sağlayan İstiklal Harbi gibi büyük ve manalı bir mücadeleyi başlatabilmesi için kendine güven duymayı sağlayan en büyük hadiselerden biri olmuştur. Fakat ne hazindir ki, bu büyük zafer, yerli ve yabancı belgeler değerlendirilerek bu memleketin bilhassa genç evlatlarına öğretilmemiştir. Çanakkale Zaferi, çok kısa olarak Tarih kitaplarında yer almaktadır. Bu yeterli değildir. Yerli ve yabancı belgeler derlenerek ve değerlendirilerek yeniden kaleme alınmalı ve kitaplar halinde yayınlanmalıdır.


Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal Bey, dehasını kullanıp 40 gün 40 gece susmayan top sesleri arasında müttefik askerlere büyük kayıplar verdirmiştir. Hatta bu arada yoğun ateş karşısında yılıp geri çekilmeye kalkışan askerlerine “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir...” diyerek savaşın deha ve cesaretle yapıldığını bütün dünyaya göstermiştir.
Mustafa Kemal, bir anlamda Çanakkale’de doğmuştur. Zamanın en modern ve en ileri teknolojisi ile donatılan İngiliz-Fransız donanmasının ateşlediği top mermilerinin düştüğü her yerden bir Mustafa Kemal fışkırmıştır. Türk Milleti ilk defa bu büyük insanı Anafartalar’daki başarısı ile tanıma fırsatı bulmuştur. Ve Çanakkale Savaşları, Mustafa Kemal’in Türk insanını, Türk insanındaki vatan sevgisini, Türk insanındaki kahramanlık duygusunu yakından tanımasına vesile olmuştur.


İşte Anafartalar’da Mustafa Kemal komutasında, iki büyük taarruzun sonunda düşman “büyük yılgınlık” göstermiş, taarruz değil, siper kazıp kendisini gizlemeyi ve cepheden kaçmanın yollarını aramaya başlamıştır.
Çanakkale Savaşlarında birçok okumuş ve aydın insanımız kaybedilmiş, bunun etkileri daha sonraki yıllarda kendisini hissettirmiştir. Çanakkale Savunması, bir milletin, bir gençliğin savunması olmuştur. Savaşa katılan komutanlar ve erler, savaşın her safhasında üstün morallerini, vatanseverlik ve fedakârlıkla birleştirerek kudretlerinin büyüklüğünü ispat etmişlerdir.
Aziz şehitlerimizi, gözlerimiz yaşla, kalbimiz muhabbetle ve hürmetle dolu olarak rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Kanlarınızın bedeli olan bu aziz vatanın ebedi bekçisiyiz. Sizin çiğnetmediğiniz aziz vatanımızı biz de sizden aldığımız gibi tertemiz gelecek kuşaklara emanet edeceğiz.


Ruhunuz şad ve mekanınız cennet olsun.



1121 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA - 03/12/2023
ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI.. - 06/11/2023
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI..
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde) - 13/09/2023
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde)
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI - 12/08/2023
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI
BUNDAN SONRA NE OLUR? - 01/06/2023
BUNDAN SONRA NE OLUR?
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2 - 07/05/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ - 16/02/2023
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ - 04/01/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ
SAYIN ZEYDAN KARALAR - 24/05/2022
Yanlışta ısrar etme lütfen! Şehrimizin logosuna dokunmaya devam ediyorsun. Bu koca ve kadim kent Adana Merkezde, 1964 yılından bu yana yaşayan ve son yerel seçimde size oy veren bir hemşehriniz olarak rica ediyorum. Mevcut logo, görsel olarak şehrimi
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516