Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam216
Toplam Ziyaret1663669
Oğuz Adem Selçuk
karaisalihaber@hotmail.com
ABDURRAHİM KARAKOÇ SONSUZLUĞA YÜRÜDÜ…
28/06/2012

 Şairin ölümü, âlemin ölümüdür” meyanında bir söz söylenir edebiyat çevrelerinde.    

Çünkü şairler, kendilerini değil; içinde yaşadıkları toplumun sıkıntılarını, sevinçlerini, üzüntü ve kaygılarını kendi pencerelerinden bakarak topluma ayna tutarlar. Bu anlatıma; yaşanılan coğrafya, halkın manevi dünyası, toplumun gelenek ve görenekleri de dâhil olduğu için şiir, burada milli bir hüviyet kazanır ama öte yandan şiir, insan merkezli olduğu ve insani duygu ve eğilimleri de kapsadığı için evrensel bir boyut daha kazanmış olur.

Abdurrahim Karakoç Ustanın ölüm haberini gazeteden okuduğumda; bir Milli Şairi daha kaybetmenin üzüntüsünü yüreğimin ve hatıralarımın derinliğinde yaşadım. 1969–1980 yılları acısı-tatlısıyla bütün gerçekliğiyle gözümün önünden bir film şeridi gibi akmaya başladı:  

Memleketin içinde bulunduğu sağ-sol kavgası olarak adlandırılan anarşik ortam, Kıbrıs Barış Harekatı, gıda maddelerinin karaborsa oluşu ama bir yandan da özellikle Çukurova’da ardı ardına sanayi tesislerinin kurulması, bunun getirdiği içgöç gerçeği ve şehirlerin etrafında getto veya banliyo diyebileceğimiz gecekondulaşmalar… O günkü siyaset adamlarının ülkenin geleceği için bırakın birlikte hareket etmeyi, cenaze törenlerinde bile yan yana gelmemek için birbirlerinden uzaklaşmaları… Her gün bir veya birkaç şehirde gençlerin, öğretmenlerin, işçilerin, polislerin, gazetecilerin ve esnaftan insanlarımızın vurulup cenazelerinin yürüyüşlerle kaldırılması…Böylesine bir yokluk, kıtlık ve ölüm korkusunun kol gezdiği zamanlarda bile biz Ülkücüler olarak, cep kitabı boyutundaki “Hasana Mektuplar” adlı şiir kitabını cebimizde taşıyor, fırsat buldukça okuyor, hatta okumuyor ezberliyorduk. Bir cebimizde de geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz Necdet Sevinç Rahmetlinin “Ülkücüye Notlar”ı vardı.

Evet, yazımızın başlığı bu anlamda “Edebiyat Anıtından Bir Taş Daha Düştü” yerine belki “Düşünce ve Gönül Dünyamızdan Bir Rehber Daha Gitti” olabilirdi. Son yıllarda ne kadar çok değerimizi sonsuzluğa yolladık biliyor musunuz?  Çok güçlü bir şair olan Bahattin Karakoç Ağabeye de başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Bahattin Bey, Usta’nın hem ustası ve hem de ağabeyi idi. Onun şiirleri, serbest ölçü formundaydı ama okuduğunuz zaman sizi diyardan diyara, zamandan zamana götürürdü. Bilemiyorum onun şiirlerindeki kadar başka şairlerin yazdığı şiirlerde imaj ve imge zenginliği var mıdır?(O’nun bir öğrencinin öğretmeni hakkındaki duygularını dile getiren İnsanlık Türküsü adlı mükemmel şiirini, kızım Gökçen Adana Kız Lisesinde öğrenci iken 1990 yılındaki Öğretmenler Gününde okumuştu.)

 

Abdurrahim Karakoç, gençliğimin ve idealimin şairiydi. Türk insanını, şiirinin mihverine oturttuğu ve bu miğfer etrafında yaşadığı dönemin tanığı ve tutanakçısı olduğu için; şiirleri halkımızın gelenek ve görenek dünyasından beslendiği için gerçek bir Milli şairdi. Şiirlerinin ; elem, keder, isyan, ironi, mizah, yergi ve övgü ile iç içe harmanlanan bir yapısı ve kurgusu vardı.Bir kitap yayınlayacak kadar şiir yazabilmiş olmamın şifrelerini Abdurrahim Karakoç’a borçluyum diye düşünüyorum. O, daha çok hece ölçüsünü kullanmasına rağmen ben, daha ziyade serbest ölçüde şiirler üretmeye çalıştım. Bir anlamda ayrı kulvarlarda yol almamıza rağmen şiirimde milli bir dil ve tema kullanmamda çok büyük etkisi olmuştur. Ve yeri gelmişken Şemsi Belli’yi, Cahit Külebi’yi, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, Yetik Ozan’ı, Dilaver Cebeci’yi, Mehmet Hisarlı’yı, Nüzhet Erman’ı, Bekir Sıtkı Erdoğan’ı ve elbette Türklük duygusunu kendisinden öğrendiğim Hüseyin Nihal Atsız Beyi rahmetle anmak istiyorum. Yaşayan ve daha uzun yıllar yaşaması için duacı olduğum Bahattin Karakoç ve Yavuz Bülent Bakiler… Şiirlerini çokça okuduğum şairlerdir.  

 

Askerlikte çok okuduğumuz “Nöbetçinin Vukuatı” adlı  “Yüzbaşım garajda nöbet tutarken Hatırıma sıla düştü bu gece..Güngören’in horozları öterken Gönül kalktı yola düştü bu gece.”   Diye başlayan şiirinde, gönül firarını yüzbaşıya itiraf eden Abdurrahim Karakoç, bu kez gerçekten dünyamızdan 7 Haziran Gecesi sonsuzluğa yürüyerek kendisi için hicret, bizim için bir vukuat daha işledi. Geride Hasana Mektuplar, Vur Emri, Kan Yazısı, Suları Islatamadım, Dosta Doğru, El Kulakta, Beşinci Mevsim gibi kitapları ve yazdığı yüzlerce makalesi öksüz kaldı.  

 

1960ların sonları ile 1970 li yıllarda “Hasana Mektuplar” adlı ilk şiir kitabı yayınlanmıştı ki, ilginç bir alt başlığı vardı: “Mektup yazdım Hasan’a/Ha Hasan’a, ha sana…” Bu şiir kitabı, her ülkücü gencin cebinde nerdeyse birer tane bulunurdu.    

 

 “Bilir misin gardaş Türk illerinde

Havada yıldızlar, dağda kar üşür,

Tutsak soydaşların türkülerinde

Dört mevsim ötede bir bahar üşür.”  

 

 İçimiz yanarak, gönlümüz ürpererek, tutsak soydaşlarımızın hazin durumlarını gözümüzün önüne getirir, hınçla okurduk bu güzel şiiri. Bir de “Hak Yol İslam yazacağız” şiiri vardı ki, onu da hemen hemen hepimiz ezberlemiştik. Ben, şahsen bu şiiri okurken kendimi İstanbul Surlarına tırmanan Ulubatlı Hasan olarak hayal ederdim. Öylesine yürekli, öylesine kuvvetli ve kararlı…Türk Köylüsünün yoksulluğunu, Hastanede doktor karşısındaki ezilmişliğini, olanları ve olacakları anlatan Dohtor Beğ adlı şiirinde:  

 

 “Tek kaşıkla çorba içer dördümüz,

Kul başından ırak ola derdimiz,

Senden- benden esker ister ordumuz

Candan da mı yeğdir para Dohtor Beğ!.”

 

 Bir de Hâkim Beğ şiiri vardır ki, başlı başına Osmanlıdan bu yana aksayan hukuk sisteminin tam bir ironik özetidir. Çünkü mahkemelerdeki davalar yıllar yılı sürmekte ve karar verilip dava sonuçlandırılmamaktadır.

 Gene tehir etme üç ay öteye

Bu dava, dedemden kaldı Hakim Beğ.

Otuz yıl da babam düştü ardına

Siz sağ olun, o da öldü Hakim Beğ.  

 

Kahramanmaraş İlinin önce Elbistan İlçesine bağlı bir kasaba iken Ekinözü adıyla İlçe olan Cela’da yaşaması nedeniyle daima halkın içinde olan, halkını yakından tanıyan Abdurrahim Karakoç, bir halk adamı olduğu kadar Geleneksel Türk Halk Edebiyatının da son temsilcilerinden biriydi.

Şairin ölümü ile halk şiirimizin bir ulu ve taşkın kaynağı daha kurudu. Ama “baki kalan gök kubbede” şiirleriyle ve özellikle Musa Eroğlu Usta tarafından türkü formunda bestelenen “Sarı saçlarına deli gönlümü/Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban”, “Başımdan bir kova sevda döküldü/ Üşümedim, ıslanmadım yandım oyyy.”, “Unutmak kolay mı deme/Unutursun Mihribanım” gibi güzel türküler söylendikçe göklerde ve gönüllerde yaşamaya devam edecektir. 

Yüce Tanrım makamını Cennet eylesin.

Rahmetini üzerinden eksik ermesin…


1860 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA - 03/12/2023
ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI.. - 06/11/2023
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI..
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde) - 13/09/2023
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde)
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI - 12/08/2023
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI
BUNDAN SONRA NE OLUR? - 01/06/2023
BUNDAN SONRA NE OLUR?
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2 - 07/05/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ - 16/02/2023
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ - 04/01/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ
SAYIN ZEYDAN KARALAR - 24/05/2022
Yanlışta ısrar etme lütfen! Şehrimizin logosuna dokunmaya devam ediyorsun. Bu koca ve kadim kent Adana Merkezde, 1964 yılından bu yana yaşayan ve son yerel seçimde size oy veren bir hemşehriniz olarak rica ediyorum. Mevcut logo, görsel olarak şehrimi
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516