Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam210
Toplam Ziyaret1692419
Hayrullah Güven
hguven@karaisalihaber.net
GAZ OCAĞI
13/08/2011

Ulu Cami'nin doğusunda, genişçe bir avlu etrafında odaları, avlunun ortasında bir şadrıvanı bulunan tarihi bir yapıdır medrese. Ahşaptan yapılmış büyük bir kapısı ve kapının ortasında bir insanın geçebileceği küçük bir kapısı daha var. Burası İmam-Hatip Okulu öğrencilerine yurt olarak tahsis edilmişti . Odalardan bir tanesi diğerlerine göre çok daha geniş ve yüksekti. Diğer odalardaki ranzalar iki katlı olduğu halde, buradakiler üç katlı idi. Babamlar buradan bana yer bulmuşlardı. En alttaki ranzalardan birine yerleştim. Odalardan bir tanesi çamaşır ve banyo için, bir tanesi de yemek pişirmek için ayrılmıştı.

 

Öğrencilerden durumu iyi olanlar dışardan yiyorlar ama çoğu, birkaç kişi birleşerek yemek yapıyorlardı. Ben de sınıf arkadaşlarım, Kamışlı'dan Bekir ve Mehmet Değirmenci, İmamoğlu'ndan Hüseyin Mıtış ile anlaşarak birlikte yemek yapmaya başladık. Bu işte ne kadar başarılı olabiliyorduk bilmiyorum. Okulun Öğrenci Koruma Derneği zaman zaman öğrencilere yağ, nohut, mercimek, kuru fasulye, pirinç gibi yiyecekler dağıtıyorlardı.

 

Bir gaz ocağımız, bir tenceremiz, birer tabak ve kaşığımız vardı. Gaz ocağından biraz söz etmek istiyorum. Gaz ocağı o dönem için en modern yemek pişrme aracıydı; içinde iki litre kadar gazyağı bulunur, en üstte tencere konacak yeri, gazın ateşlendiği yerin hemen altında ispirto konacak küçük bir çukur yer vardı. Önce bu çukura ispirto dökülüp ateşlenir, ocağın ateş yanan bölümü ısınıp ta ispirto bitmek üzereyken hafifce pompalanarak gaz verilir. Ocağın tepesi ısınmadan veya ispirto söndükten sonra pompalarsanız ocak yanmaz . Alev azaldıkça pompa yapmak gerekir. Pompa yapıldığı halde alev çoğalmıyorsa memede tıkanma var demektir. Özel iğne ile memeyi iğnelemek gerekir. İğne yaparken genelde ocak söner. Sönerse bir elde yanmakta olan kibriti hemen ocağın başına yaklaştırmak gerekir.

 

Bu medresede üç-dört yıl kaldım, zaman zaman odalarımız değişti. Odalarımızda soba yoktu. Sıcak suyu gaz ocaklarında ısıtarak elde edebiliyorduk. Derslerimize yatakların üzerinde çalışıyorduk . Yurdun sorumlusu bir şahıs bulunur, yatma zamanı gelince yatmayanları uyarır, herkesi sabah namazına kaldırırdı. Namaz kılmaktan tek pantolonumun dizleri delinmişti, delinen yeri iğne iplikle büzüştürerek dikiyordum ama birkaç gün sonra yeniden açılıyordu. Bu yüzden çok utanıyor, bir tanıdığa rastlamayayım diye çarşıya bilhassa Kuruköprü taraflarına gitmiyordum.

Yeni okulumuz Reşatbey mahallesi'nde Set üzerindeydi. Okula gidip-gelirken ya ırmak kenarından ya da Tepebağ- Adliye-Ordu Caddesini takip ederdik.

 

Sınıfı doğrudan geçenlere mükafat olarak, yaz tatiline bir hafta önce başlama izni verdiler. Ben de ikinci sınıfa bütünlemeye kalmadan geçmiştim.

 

İlkokulu Döşekevinde bitiren amcamın oğlu Rahmi de diploma fotoğrafı çektirmek için Adana'ya gelmişti. ( O sene bizim köye öğretmen gelmediği için Rahmi 5.sınıfı Döşekevi'nde okumuştu.)

Okul bittiği için köye gitmemiz gerekiyordu, köyü de çok özlemiştim. Babam, Rahmi ile beni şimdiki hastahaneler kavşağına kadar getirdi, gideceğimiz yolu gösterdi. O zamanlar Birinci kanaldan yukarda ev yoktu, her taraf bağdı ve her bağın içinde de bir çardak ve önünde bir kuyu bulunuyordu. Bağların arasından Karalarbucağı köyüne doğru yürümeye başladık. Şimdiki Polis Evi yakınlarında arkamızdan bir traktör gelip durdu. Nereye gittiğimizi sordular, biz de" Karalarbucağına gidiyoruz." dedik. "Haydi binin." deyince römorka bindik. Römorkta sekiz-on kişi vardı, konuşmaya başlayınca Faruk Çetin adlı çocukla akraba çıktık. Faruk'un abisi rahmetlik Mehmet daha sonra kızkardeşimle evlendi . O sene Yeni Barajda daha su tutulmamıştı. Karalarbucağı şimdi su altında.

 

Köye varınca Faruk bizi evlerine götürdü, annesi Meryem Teyze bize yağda yumurta kızarttı. İşin garibi biz gideceğimiz yolu bilmiyorduk ve daha önce bu yoldan hiç gitmemiştik. Meryem Teyze geçeceğimiz köyleri, yolları tarif etti ve yola koyulduk. Seyhan nehrini köyün hemen altında bulunan gemi ile karşıya geçtik. Aslında bu gemiden ikinci kez geçiyordum. Babamlar bu köye eskiden tarım işçisi olarak gelirlermiş, akrabaların tarlalarında çalışırlarmış. Ben burasıyla ilgili iki sahneyi hayal-meyal hatırlıyorum: Birincisi; babam beni geminin kenar korkuluğu üzerinde tutup akan suyu gösteriyordu. Akan ırmağın sularını görünce "akıdiiii..." diye sesleniyormuşum.

 

İkincisi; Babamlar tarlada pamuk toplarken abim Mehmet dut ağacının gölgesinde bana bakıyormuş. Bir ara ben yakından geçen araba yoluna kadar gitmişim. Toz kaldırarak bir araba yanımdan geçerken ablam bağırarak koşup beni yoldan kaldırmıştı. Bu olayı da hayal-meyal anımsıyorum. Zavallı abim "Niçin çocuğa bakmadın " diye azarlanmış olmalı.

 

Biz yolumuza devam edelim. Gübe köyünden, Çiçekli köyünden geçerek Çaparlı köyü yakınında bulunan Ayan Amcanın gemisine geldik. Ayan Amca şakacı biriymiş, daha biz yaklaşırken "Gelin enişteler geliiiinn.." diye bağırıyordu. Allah var ya "enişte" diye seslenmesi hoşuma gitmişti. Yıllar sonra iki torununu Ziyapaşa Ortaokulunda okutmuş, iki oğluyla da ahbap olmuştum.

Biz Seyhan nehrini ikinci defa geçtik. Artık yolun buradan ilerisini biliyordum. Sanırım ikindi vakitleri Dönmezli'ye, ablamın yanına gelmiştik. Bir gün burada kalıp istirahat ettikten sora tekrar yola koyulduk. Naneli, İsken (Nuhlu), Filikli,Ustalar, Sofudede ve Erkeğin'i geçerek köyümüz Posyağbasan'a ulaşmıştık. Böylece iki gün içinde 110-115 km. yol katetmiştik.

Düşünüyorum da şimdi hangi ana-baba çocuğunu, yarısını bilmediği bu kadar uzun bir köy yoluna gönderebilir?

 

Mehmet Işık'la Çatalanı'na kadar kayıkla geldik, vakit akşamdı. Geceleyin yürüyüp köye sabaha yakın gelmiştik. Sanırım o zamanlar lise öğrencisiydik. Orta son sınıfla Lise son sınıf hariç hep doğrudan sınıf geçtim. Köye geldiğimde ne annem ne de babam sınıfı geçip-geçmediğimi sormazlardı. Oysa ben, sorsunlar da göğsümü gere gere "geçtim" demek isterdim. Hatta benim kaçıncı sınıfta okuduğumu bile bilmezlerdi. Bildikleri; "Bizim oğlan okuyor." du.



2236 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

GEÇMİŞTEN GELECEĞE ESİNTİLER (3) - 07/02/2013
üz gelip te havalar serinleyince herkes köye göçerdi. Kış için odun getirme telaşı başlardı.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ESİNTİLER (2) - 22/12/2012
İlkbahar gelince Mulla Mustafa amcalar hariç herkes yazlığa göçer, köyde kimsecikler kalmazdı. Evlerin anahtarları da kapının üstünde bir deliğe tıkılıp arkasına küçük bir taş konurdu. Kesinlikle hırsızlık olmazdı. Biz çocuklar bu göçme işini çok sev
GEÇMİŞTEN GELECEĞE ESİNTİLER ( 1 ) - 05/12/2012
Çocukluğumun ilk yıllarında köy hayatından biraz söz etmek istiyorum:
YAĞBASAN - 22/09/2012
1071 tarihinde Malazgirt'te, Bizansa karşı kazandığı zaferle ALPARSLAN, Anadolu'yu Türklere açmıştı.
KARAKÜRE YAYLASI - 04/08/2011
Kışı Büngüş köyünde geçirdik. Uzunca bir tatilden sonra babam, beni yine Muhacir Hocanın yanına getirdi. Bu defa hoca, Büngüş'le Meydan arasında Karaküre denilen yere yaylaya çıkmıştı. Burası dağ sırtında, ağaçlarla çevrili bir yerdi. O çevrenin ünlü
BİNGÜŞ - 20/07/2011
Babam, beni ortaokula yazdırmamıştı ama köy hocasında okumamı istiyordu. Güz mevsiminin sonlarında, beni alip Büngüş'e( Kaya Önü) götürdü. Orada Muhacir Ali( Çetin) Efendi adında bir köy hocası vardı.
SİPTİLLİ - 16/07/2011
İlkokulu bitirdiğim yıl( I952) babam beni Adana'ya çağırdı. Okula yazdıracakmış.O yıllarda babam, pamuk tüccarı olan amcama yardımcı oluyordu.
TRAKTÖRÜ GÖRDÜM - 01/07/2011
Şehre gidip gelen büyüklerin otomobillerden, kamyonlardan, cansız atlardan (bisiklet) anlattıklarını ilgi ile dinler ve merak ederdim. Ben, gökyüzünden geçen uçaklardan başka araç görmemiştim.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE ESİNTİLER (6) - 24/06/2011
Yanılmıyorsam köyümüzde ilkokul 1946-1947 öğretim yılında açıldı. Ben okulun ilk öğrencilerindendim.
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.224632.3537
Euro34.609234.7479