Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam115
Toplam Ziyaret1702814
Hayrullah Güven
hguven@karaisalihaber.net
KARAKÜRE YAYLASI
04/08/2011

Kışı Büngüş köyünde geçirdik. Uzunca bir tatilden sonra babam, beni yine Muhacir Hocanın yanına getirdi. Bu defa hoca, Büngüş'le Meydan arasında Karaküre denilen yere yaylaya çıkmıştı. Burası dağ sırtında, ağaçlarla çevrili bir yerdi. O çevrenin ünlü ismi Kidir Osman'ın yayla çardağı da buradaydı. Kidir Osman, şişman, babacan,zaman zaman bir türkü tutturan, hoşsohpet biriydi. Ne yazık ki söylediği eski zaman türkülerinin hiç biri aklımda kalmadı. Çok sık söylediği, içinde "tilki" kelimesinin geçtiği bir türküsü vardı.

Hocanın öğrencileri bu defa daha çoktuk. Hoca, sabah kahvaltılarında bize tencerede yayla çayı kaynatırdı. Bazan da köylülerin getirdiği sütle veya çaya karıştırılmış sütle kahvaltı yapardık. O, bizim hem hocamız, hem anamız hem de babamızdı. O,modern bir köy hocasıydı, hem eski yazıyı, hem yeni yazıyı öğretirdi. Kur'an öğrenmenin yanında matematik dersine de çok önem verirdi. Zaman zaman tarih, coğrafya dersi de aldık. Dilekçe yazmayı, zabıt (tutanak) tutmayı, düğün davetiyesi yazmayı ben ondan öğrendim.

Aslen Döşekevi ve Tatık köyünden olan, Adana'ya yerleşmiş 8-10 ev (aile) Karaküre'ye yaylaya göçüp geldiler. Zamanla bu aile fertleriyle de tanışıp kaynaştık. Bazı akşamlar ateş yakıp oyunlar oynadık, eğlendik.

Veli Ağanın iki kızı vardı (Enise ve Fazilet); Kız Enstitüsünü bitirmişler veya henüz öğrenci idiler. Bu iki kızkardeşin benim hayatımda müstesna bir yeri vardır. Bugünkü hayatımı bu güzel insanlara borçluyum. Onlara olan minnettarlığımı ifade etmekten acizim.

Öğrenciler arasında tek ilkokul mezunu bendim. Matematiğim pek iyi olmadığı halde, matematik problemlerini en iyi çözebilen öğrenciydim. Onların dikkatlerini çekmiş olmalıyım ki her fırsatta okumam, okula gitmem için bana öğüt veriyorlardı: "Okursan adam olursun, okumazsan kara sabanın arkasında sürünürsün, köylülerin halini görüyorsun....." gibi sözlerle beni etkilemeye çalışıyorlardı.

Ortaokulun, lisenin, ticarat lisesinin adlarını ; ortaokulun üç, lisenin üç sene olduğunu onlardan öğrendim.

Kafam karma karışıktı. Birbirine zıt iki fikir adeta kafamda çarpışıyordu. Birinci fikir; "Kızlar doğru söylüyor, okursam adam olurum. Mutlaka onlar benim iyiliğim için söylüyorlar ve bunda ısrar ediyorlar."

İkinci fikir:" Ey Hayrullah! Beş sene zor bitti, üçerden altı sene daha okuyacaksın, bu biter mi? Kışın köyde iş-güç yok, kar yağınca fak kurar kuş tutarsın. Akşamları dükkan-kahveye gider, köylülerle hoşça vakit geçirirsin...."

Sonuçta, şeytan beni kandıramamış olmalı ki şehre gidip okumaya karar verdim.

Okulların açılma zamanını yaklaşmıştı, zaten hoca da tatil edecekti. Hocadan izin alıp üç saat kadar orman yolculuğundan sonra köye geldim. Durumu anneme anlatıp yol parası istedim. Annemde hiç para yokmuş. Çaresiz tekrar Karaküre'ye geldim.

Nuh abiden borç istedim, onda 175 kuruş varmiş, sağolsun verdi.

Ömerli köyünden arkadaşım Turan'ın babası Hesapçı Ömer, oğlunu götürmek için geldi. Ben de onlarla birikte akşam üzeri yola çıktık. Gecenin bir saatinde Kuşçusofulu köyü yakınlarına geldik. Ömer Amca ata, iki lata (kereste) yükledi.Böylece gece yolculuk yapmamızın nedeni anlaşıldı.

Ertesi gün pazar olduğu için kamyon yoktu. O dönemlerde yolculuk için sadece kamyon vardı. Bu bile bizim için lükstü. Turan'la bağları bahçeleri gezdik, incir yedik.

Tanyeri henüz ağarmamıştı ki Ömer Amca beni yataktan kaldırıp köy meydanındaki kamyonun yanına götürdü. Yolcular, kamyona çıkıp çuvalların üzerine oturduk. Ömer Amca, adamın birine :"Bu çocuğu Yağbasan Ali'ye teslim et." diye tembihledi.

Tozlu yollardan geçerek Adana'ya, Pacınağzı (Kuruköprü)'na geldik. Kamyondan inenler, yol parası olarak şoföre ikişer lira veriyorlardı. Benimse yüz yetmiş beş kuruşum vardı. Parayı verdiğimde şoför; Bu eksik, yirmi beş kuruş daha vereceksin" derse ne yaparım diye endişeleniyordum. Sağ olsun, hiç bir şey söylemeden parayı aldı.

Kamyon orada bir müddet bekledikten sonra gitti. Beni amcama götürecek adam ortalarda yoktu. Herkes dağılıp gitmişti. Bir müddet daha bekledikten sonra amcama gitmek üzere Yenicami'ye doğru yürümeye başladım. (Amcamın pamuk mağazasının Yenicami ile Çakmak Caddesi arasındaki Nalbant Hanında olduğunu daha önce belirtmiştim.) Kaybolmaktan çok korkuyordum. Yenicami'ye yaklaşınca, bir sene önce gördüğüm halde bana yabancı geldi. Sağa-sola bakmadan, sapmadan geri Kuruköprü'ye geldim.

(Amcamın evi, şimdiki adliye sarayının yerinde bulunan itfaiyenin arkasındaydı.) Evi bulabilirim umuduyla Dörtyolağzı'na doğru yürüdüm.Bir yıl önce yengemle buradan Siptilliye gitmiştim. Dörtyol'a kadar geldim ama burası da bana değişik göründü. Çaresiz tekrar geri Kuruköprü'ye geldim. Artık iyiden iyiye endişelenmeye, korkmaya başladım. İnönü Caddesi ile Karaisalı yolunun Kesiştiği köşede, Pehlivan Palas'ın önünde beklemeye,gelip-geçenlere bakmaya başladım. Bizim o taraflardan belki tanıdık birini görürüm de halimi arz ederim, diye düşünüyordum. Neden sonra, otelin altındaki kahvede oturan, eniştemin abisi Dönmez Mustafa Ağayı gördüm. Hemen koşup durumumu anlattım. Oradan birini çağırıp beni Nalbant Hanına, amcama götürmesini söyledi. Bir-iki saat önce gittiğim yoldan gidip Yenicami'ye geldik, Sola sapmamız gerekirken karşıya Küpeli Hana (Şimdiki otobüs durağının olduğu yer) girdik. Ben adama yanlış geldiğimizi söyleyemedim. Orada bulunanlara amcamı sordu, onlar da bizi Nalbant Hanına yönlendirdiler.

Babam beni görünce niçin geldiğimi sordu. Ben de okumaya geldiğimi söyledim. Biraz bekledikten sonra yakınımızda oturan -adını sonrdan öğrendim- Mucu Mustafa'ya:"Bak bu ne diyor?" diye seslendi. Mustafa Amca dönüp baktı. Babam, niçin geldiğimi ona aktardı. Mustafa Amca:"İyi, yarın gidip okula yazdıralım." dedi.

 



1311 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

GEÇMİŞTEN GELECEĞE ESİNTİLER (3) - 07/02/2013
üz gelip te havalar serinleyince herkes köye göçerdi. Kış için odun getirme telaşı başlardı.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ESİNTİLER (2) - 22/12/2012
İlkbahar gelince Mulla Mustafa amcalar hariç herkes yazlığa göçer, köyde kimsecikler kalmazdı. Evlerin anahtarları da kapının üstünde bir deliğe tıkılıp arkasına küçük bir taş konurdu. Kesinlikle hırsızlık olmazdı. Biz çocuklar bu göçme işini çok sev
GEÇMİŞTEN GELECEĞE ESİNTİLER ( 1 ) - 05/12/2012
Çocukluğumun ilk yıllarında köy hayatından biraz söz etmek istiyorum:
YAĞBASAN - 22/09/2012
1071 tarihinde Malazgirt'te, Bizansa karşı kazandığı zaferle ALPARSLAN, Anadolu'yu Türklere açmıştı.
GAZ OCAĞI - 13/08/2011
Ulu Cami'nin doğusunda, genişçe bir avlu etrafında odaları, avlunun ortasında bir şadrıvanı bulunan tarihi bir yapıdır medrese. Ahşaptan yapılmış büyük bir kapısı ve kapının ortasında bir insanın geçebileceği küçük bir kapısı daha var. Burası İmam-Ha
BİNGÜŞ - 20/07/2011
Babam, beni ortaokula yazdırmamıştı ama köy hocasında okumamı istiyordu. Güz mevsiminin sonlarında, beni alip Büngüş'e( Kaya Önü) götürdü. Orada Muhacir Ali( Çetin) Efendi adında bir köy hocası vardı.
SİPTİLLİ - 16/07/2011
İlkokulu bitirdiğim yıl( I952) babam beni Adana'ya çağırdı. Okula yazdıracakmış.O yıllarda babam, pamuk tüccarı olan amcama yardımcı oluyordu.
TRAKTÖRÜ GÖRDÜM - 01/07/2011
Şehre gidip gelen büyüklerin otomobillerden, kamyonlardan, cansız atlardan (bisiklet) anlattıklarını ilgi ile dinler ve merak ederdim. Ben, gökyüzünden geçen uçaklardan başka araç görmemiştim.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE ESİNTİLER (6) - 24/06/2011
Yanılmıyorsam köyümüzde ilkokul 1946-1947 öğretim yılında açıldı. Ben okulun ilk öğrencilerindendim.
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.171532.3004
Euro34.902035.0419