Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam244
Toplam Ziyaret1680451

“DEVLET ÖÇ ALMA DUYGUSUYLA YÖNETİLMEZ”

CHP Genel Başkanı, “Zulme ve zalime karşı duracağız. Mazlumun da yanında olacağız. Bu memleketi onlar istedikleri gibi yönetemezler. Ben geldim iktidara istediğimi yaparım. Olmaz böyle bir anlayış. Devlette böyle bir anlayış yoktur" dedi


CHP´nin Kahramanmaraş´taki İl Başkanları Toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı, “Zulme ve zalime karşı duracağız. Mazlumun da yanında olacağız. Bu memleketi onlar istedikleri gibi yönetemezler. Ben geldim iktidara istediğimi yaparım. Olmaz böyle bir anlayış. Devlette böyle bir anlayış yoktur" dedi


Kahramanmaraş Ramada Otelde düzenlenen CHP İl Başkanları Toplantısı, bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı´nın okunmasıyla başladı.

Kılıçdaroğlu konuşmasının bir yerinde 81 İl Başkanına talimat verdiğini söyledi ve illerindeki her mazluma sahip çıkmalarını isteyerek şu görüşleri dile getirdi:

“İl Başkanlarım burada, 81 İl Başkanım burada. 81 İl Başkanıma meydanın önünde açık ve net talimat veriyorum: “Türkiye´de 81 ildeki bütün mazlumlara sahip çıkacaksınız. Zulme ve zalime karşı duracağız. Bu bizim namus borcumuzdur. Mazlumun da yanında olacağız. Her mazluma sahip çıkacağız. Yazık günahtır. Bu memleketi onlar istedikleri gibi yönetemezler. Ben geldim iktidara istediğimi yaparım. Olmaz böyle bir anlayış. Devlette böyle bir anlayış yoktur. Devlet kinle yönetilmez, devlet öfkeyle yönetilmez. Devlet öç alma duygusuyla yönetilmez. Devlet adaletle yönetilir, adaletin olduğu yerde devlet vardır. Bunu yapmak zorundayız.”

Konuşmasına Türkiye huzuru getirme sözü vererek başlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“15 Temmuz´da Türkiye darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. 240 demokrasi şehidimiz var. Bu demokrasi şehitlerimizin sorumlusu kim? Demokrasi gelişmiş ülkelerde neden darbe olmuyor? Eğer tam demokrasiyi getirmezseniz, ülkeye barışı ve huzuru getirmezseniz darbeye hep kapıyı aralık bırakmış olursunuz. Baskıyla, öfkeyle devlet yönetilemez. Devleti yönetenler devlet olmak için gelmezler, devleti yönetmek için gelirler. FETÖ terör örgütü diye bir şey çıktı. İyi de bunu Türkiye´nin başına kim bela etti, kim getirdi? Bu sorunun cevabını alana kadar sormaya devam edeceğim”

Olağanüstü hale karşı olduklarını tekrarlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çöyle konuştu:

“Mecliste 4 parti var mı var. Darbeye karşı mı karşı. Kardeşim sıkıntı varsa getirirsin kanunu çıkar. Neden olağanüstü hal. Hangi gerekçe ile olağanüstü hal. Efendim Türkiye´de olağanüstü şartları var olağanüstü hal ilan edeceğiz dediler getirdiler. Olağanüstü halde kim fatura ödedi arkadaşlar. Bu ülkenin öğretmenleri, üniversite hocaları. Bunlar mı darbe yaptı. Birisi çıktı o da Adil Öksüz. Onu da serbest bıraktılar. İşverenleri, hakimleri savcıları tutular hepsini içeri attılar. Yahu gazetecilerin ne günahı var. Gazetecinin tek silahı kalemidir. Kalemi dışında bir şey yoktur. Hepsi hapiste. Söyledik bu kadar gazeteci, öğretmen ve akademisyenleri içeri atarsanız siz dünyaya darbeyi anlatamazsınız dedik. Tam tersine karşı darbe yaptığınız anlaşılır dedik”

81 il başkanına Türkiye´de ki bütün mazlumlara sahip çıkma talimatı veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Devlet adaletle yönetilir. Devlet öç alma duygusuyla yönetilemez. 17-25´in intikamı alınıyor. Camiye, kışlaya adliyeye siyaseti sokmayacağız. Yoksa huzuru bulamazsınız. İnsanlar üzerinden siyaset yapılmaz. Bakınız asla unutmayalım, siyasi kararlar adalet içinde alınmazsa toplumda derin travmalar yaratır. 27 Mayıs darbesi oldu. Ben o zaman ilkokuldaydım. Adnan Menderes ve iki bakanını astlar. Bunun yarattığı travma halen devam ediyor. Mahkemede yargılandılar. Siyaseten adam asılmamalıdır. Siyasi suçlardan insanlar idam edilmemelidir. Mısır´da darbe olduktan sonra bir heyet gönderdim. Dediler ki eski yöneticileri idam edeceğiz. Dedim ki arkadaşlara, onlara gidin şunu söyleyin; ‘Biz de geçmişte her darbeden sonra siyasileri idam ettik ve bugün idam ettiğimiz için pişmanız.´ Adnan Menderes´in adını havaalanlarına veriyoruz, üniversitelere veriyoruz. Vicdanımızı rahatlatmak için. Oysa onların idam edilmemesi lazımdı. 70´lerde, 80´lerde darbeler oldu küçücük çocuklar asıldı. Bu nedenle bu toplumun vicdanı halen rahatsız. Baştan beri söylüyoruz. Siyasi düşünceleri nedeniyle kimse suçlanmamalı” dedi.

Toplantıya CHP Genel Başkan Yardımcıları Yasemin Önay Cankurtaran, Tekin Bingöl ve Öztürk Yılmaz, bölge illerin milletvekilleri, parti meclisi üyeleri, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse, CHP Genel Sekreteri Oktay Sıngır, il başkanları ve çok sayıda partili katıldı.

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU´NUN KAHRAMANMARAŞ´TA İL BAŞKANLARI TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA ŞÖYLE:

BUGÜN EN AZ 1 MİLYON KİŞİ HUZURSUZ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Bugün en az 1 milyon kişi huzursuz, en az 1 milyon kişi. Ya çocuğu hapiste, ya işten atıldı, ya mallarına el konuldu. Bakın, 10 binin üstünde işçi çalıştıran bir fabrikaya el koyarsanız orada çalışan bütün işçileri huzursuz edersiniz. Ya biz ne olacağız, yarın bu fabrika kapanınca nereye gideceğiz diye. Huzur şu anda kilit kelime oldu bizim toplumda ve huzur içinde yaşamak istiyoruz” dedi.

İSTİKLAL MADALYASI OLAN, DÜNYADAKİ TEK KENT

Türkiye´nin en güzel illerinden birisindeyiz, Kahramanmaraş´tayız. İstiklal madalyası olan, dünyadaki tek kent. Dolayısıyla, Kahramanmaraş´ın bağımsızlık savaşındaki yerini ve önemini hepimiz çocukluğumuzdan beri öğrendik. Sütçü İmam´ı onu hep andık, hep anacağız. Allah´tan rahmet diledik, hep dileyeceğiz. Bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden, bize bu güzel Türkiye´yi yaşatmamız için bize emanet eden bütün şehitlerimize, gazilerimize şükran borçluyuz.

Kahramanmaraş´ın bu bağlamda, bizim tarihimizde önemli bir yeri var. Kahramanmaraş kendi iç dinamikleriyle büyüyen ve gelişen bir kentimiz. Yabancı sermaye yok ama kendi özverisiyle, gücüyle, tasarrufuyla Kahramanmaraş ekonomide de kendi bölgesinde tarih yazan bir kentimiz. Tekstil alanında, konfeksiyon, tekstil, önemli bir kent, önemli bir marka olmaya başladı. Aynı şekilde çelik eşyada yine bir marka, sıvı yağda önemli bir marka, el sanatları ve kuyumculukta yine önemli bir marka. Tarımda da kuşkusuz önemli bir marka ve hepsinden önemlisi, Maraş dondurması gibi dünya çapında bir markayı yaratan Maraşlılara gerçekten şükran borçluyuz. Eğer Anadolu´nun mütevazi bir kentinden bir dünya markası yaratabiliyorsanız ve bu dünya markası dünyanın her tarafında kabul görüyorsa, bu Kahramanmaraşlıların alın terleriyle gerçekleştirdikleri bir markadır. O açıdan Kahramanmaraş´a şükran borçluyuz.

Kuşkusuz tarihi önemi kadar coğrafyası da çok önemli. 500 endemik bitkisi olan bir ildeyiz. Yani dünyada başka bir yerde yetişmeyen ve sadece Kahramanmaraş´ta yetişen 500 bitkiyi bu bölge kendi bağrında taşıyor. O nedenle, Kahramanmaraş sadece bölge için değil, Türkiye için çok önemli bir markadır.

Değerli arkadaşlarım, az önce burada güzel bir koro izledik. Başlangıçta çok fazla alkış olmadı. Düşündüm neden? Ve şuna yordum; o kadar karamsar bir atmosfer var ki, insanlar gelecekleri konusunda kaygılı, Türkiye´nin geleceği konusunda kaygılı ve dolayısıyla güzel bir parçayı dinliyoruz, evet ruhumuzu okşuyor, kalbimizi okşuyor ama yüreğimizin öbür tarafında derin, kocaman bir kaygı var. Ve hepimiz çocuklarımızı düşünüyoruz, geleceğimizi düşünüyoruz, güzel ülkemizi düşünüyoruz. Söylenecek çok güzel sözler var. Hepsini yapabiliriz ama bu karamsar tablodan Türkiye´nin çıkması lazım. Hep şunu söylediler bize, istikrarlı bir Türkiye, istikrar olsun dediler. Şimdi hepimizin düşünmesi gereken bir kavramdır, ne demek istikrar? Bize istikrar olarak hep şunu anlattılar; tek parti iktidarda olsun, koalisyon olmasın, bir parti Türkiye´yi yönetsin ve istikrar gelir. 14 yıldır yönetiyorlar, 14 yılda Allah aşkına bu memlekete istikrar mı geldi? Herkes elini vicdanına koysun. 14 yıldır Allah aşkına bu memlekete istikrar mı geldi? Tek başına iktidarsınız.

4 GENCİMİZDEN BİRİSİ İŞSİZ

Ekonomiye bakıyorum, rakamları çıkardım, gerçekten felaket bir şey değerli arkadaşlarım. İşsizlik; 4 gencimizden birisi işsiz. Annelerin, ailelerin en büyük kaygısı o. 14 yıldır yönetiyorsunuz, işsizlik sorununu bile çözememişsiniz. Üniversiteyi bitirmiş çocuk, askere gitmiş gelmiş, ama işsiz. Daha iki gün önce gazetelerde vardı. Antep İslahiye sizin komşunuz, 40 tane geçici işçi alacak, 7 ay çalışacaklar, okulda müstahdem. 500 kişi başvuruyor arkadaşlar. 40 kişi 7 ay geçici çalışmak için başvuran sayısı 500 arkadaşlar. İslahiye gibi bir yer. Kim bunun sorumlusu? Maraşlı Ökkeş´i mi tutacağız bu işin sorumlusu olarak? Hayır. Bu işin bir sorumlusu var arkadaşlar. Bir işin eğer sorumlusu yoksa o iş yürümez arkadaşlar. Sorumlusu derken, sorumluluğu üstlenen birisinin olması lazım. Vatandaş borç batağında, emin olun aybaşını nasıl getireceğini düşünüyor.

Bakın, 2002´de o ekonomik krizin olduğu dönemi düşünün. Vatandaşın borcu 6 milyar 605 milyon lira. Yani eski parayla diyelim 6 katrilyon lira. Peki şimdi? Aradan geçti 14 yıl. 2016´nın Temmuz rakamını veriyorum. 6 milyardan çıkmış 399 milyar liraya. Yani 400 milyar liraya. Yani 400 katrilyon liraya çıkmış, vatandaşın borcu. Arkadaşlar hangi ülkede yaşıyoruz biz. İstikrar diyorlardı tamam, vatandaşa dediler ki, “Tek parti iktidar olsun”, vatandaşta gitti oyunu verdi, tamam kardeşim tek parti iktidar olsun. Oturun bu memlekete huzuru getirin, bu memlekete barışı getirin, bu memlekete kardeşliği getirin. Bu memlekette hepimiz birlikte yaşayalım. Vatandaş görevini yaptı. Görevini yapmayan iktidardakilerdir. Sorun orada.

14 YILDA BU MEMLEKETE İSTİKRARI GETİREMEDİNİZ

Faizden hep şikayet ederler. Son 8 yılda vatandaşın bankalara ödediği faiz, tefeciler hariç bankalara ödedikleri faiz 251 milyar lira. Eski parayla 251 katrilyon lira bu vatandaş gitti bankalara faiz ödedi. Hani bunlar faize karşıydı, hani faiz indiriliyordu, hani faizin kıskacından, işkencesinden vatandaş kurtulacaktı. Bunların hiçbirisi yok arkadaşlar. İstikrar, istikrar, istikrar, 14 yıldır siz iktidarsınız. 14 yılda bu memlekete istikrarı getirmediniz de kaç yılda getireceksiniz? Kaç yıl daha mücadele edeceksiniz istikrarı getirmek için. Tam tersine istikrarsızlık istikrar haline geldi. Bir daha söylüyorum; istikrarsızlık istikrar haline geldi. Böyle bir tablo çıktı

Sadece ekonomide mi? Hayır arkadaşlar. 2002´de terör sıfırdı şimdi Türkiye terör batağında. Eskiden bir PKK terörü vardı şimdi IŞİD terörü çıktı, FETÖ terörü çıktı. Her gün bir terör çıkıyor, her gün bir örgüt çıkıyor. Ne oluyor bu ülkede arkadaşlar? Ne yapacağız bu ülkede?

Ben size, Maraş´tan bütün Türkiye´ye sesleniyorum. Ben size huzuru getirmek için söz veriyorum. Ben size barışı getirmek için söz veriyorum. Ben size kardeşliği getirmek için söz veriyorum. Herkesin huzura ihtiyacı var, herkesin barışa ihtiyacı var, herkesin birlikte yaşamaya ihtiyacı var. Herkesin evinde, bahçesinde, mahallesinde, ülkesinde huzura ihtiyacı var. Bunu istiyorum ve bunu getireceğim. Benim sözüm budur.

SURİYE´DE AKAN KANIN SORUMLUSU KİM?

Sadece bu mu değerli arkadaşlarım, sadece terör mü? Hayır. Dış politikada da yanlış yaptılar. Suriye´yle bizim ne işimiz vardı Allah aşkına, niye kavga ettik biz Suriye´yle? Akan kanın sorumlusu kim Suriye´de? Yazık günah değil mi bu memlekete? Emevi camiinde gideceklerdi namaz kılmaya. 3,5 milyon Suriyeli Türkiye´ye geldi. Her birisi perişan vaziyette. Yazık günah değil mi bu insanlara, bu çoluk çocuğa yazık günah değil mi? Kim bunun sorumlusu? Allah aşkına her vatandaş kendisine bir sorsun kim bunun sorumlusu, kim memleketi bu hale getirdi? Manavı mı getirdi bu hale, dondurmacısı mı getirdi bu hale, esnafı mı getirdi, sanayicisi mi getirdi bu hale? Memuru mu getirdi, işçisi mi getirdi, emeklisi mi getirdi bu hale bu Türkiye´yi? Kim getirdi bu Türkiye´yi bu hale? Yazık günah değil mi?

DIŞ POLİTİKADA YANLIŞ YAPTILAR

Değerli arkadaşlarım, gittik Suriye´yi karıştırdık, gittik Mısır´la kavga ettik. Senin Mısır´la ne işin var arkadaş, niye kavga ediyorsun Mısır´la? Libya´yla kavga ettik. Ne işin var Libya´yla, niye gidip kavga ediyorsun? Rusya´yla kavga ettik. Sonra gittiler el pençe divan durdular, araya bir sürü adam koydular, ne olursunuz bizimle barışın dediler. Gittiler, yalvardılar, yakardılar, özür dilediler. Türkiye´nin itibarıyla oynamaya kimin ne hakkı var? İsrail´le kavga ettiler, gemi gönderdiler İsrail´e. Efendim Gazze ablukasını kaldıracağız. “Ya arkadaşlar yanlış yapıyorsunuz” dedik. “Vay efendim nasıl yanlış yapıyorsun” dersiniz. Siz zaten İsrail´den yanasınız, siz şöylesiniz, böylesiniz. Akıl var, mantık var kardeşim niye bunu yapıyorsunuz? Sonra ne oldu? İsrail açık denizde 9 tane vatandaşımızı katletti. Sonra ne oldu? Estiler, gürlediler, sonra gittiler İsrail´le bir anlaşma yaptılar. İsrail´e dediler ki, bizden özür dile. Özür dilemem dedi. Özür mektubu gönder. Özür mektubu göndermem dedi. 9 vatandaşımı öldürdün tazminat ödeyeceksin. “Ben tazminat ödemem” dedi. Siz bir fon bulursunuz ben o fona para yatırırım, parayı ne yaparsanız yapın dediler. Ve İsrail şart koştu “Biz 9 vatandaşını öldürdük sen dava açtın, davadan vazgeçeceksin” dediler Türkiye´ye. “Bunlar emredersiniz davadan geçiyoruz” dediler. “Yetmez söz, meclisten kanun çıkaracaksınız” dediler. Geldiler meclisten kanun çıkardılar dediler ki, “O davaların tamamını kanunla geri çekiyoruz” diye. Abluka? Ablukayı kaldırmam Gazze´de dedi. Bunlar da kabul ettiler ablukayı da kaldırma. Türkiye´nin itibarını 20 milyon dolara sattılar.

TÜRKİYE´NİN İTİBARINI 20 MİLYON DOLARA SATTILAR

Şimdi ben Sütçü İmam´ın ruhuna sesleniyorum, sen bu ülkeyi bağımsız kılmak için canını verdin, malını verdin, hayatını verdin. 20 milyon dolara Türkiye Cumhuriyetinin itibarını satıyorlar! Kahramanmaraş´a ve Maraşlılara sesleniyorum, buna siz evet mi diyeceksiniz?

Biz hep şunu söyledik, nasıl komşumuzla huzur içindeysek diğer ülke komşularımızla da huzur içinde olalım, barış içinde olalım niye kavga ediyoruz, hangi gerekçeyle kavga ediyoruz?

Bu ülkeyi kuranlar değerli arkadaşlarım, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, bu ülkeyi kuranların tamamı savaş meydanlarından gelmişlerdir. Kimisi Libya´da, kimisi Filistin´de, her birisi ayrı yerlerde çarpışmıştır Ortadoğu´da. Hepsi de, Osmanlı paşasıdır bunların. Ama bunlar savaştan sonra yeni bir cumhuriyet kuruyorlar ve diyorlar ki “Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir” diyorlar. Savaşın ne olduğunu bunlar çok iyi biliyorlar. O nedenle diyorlar memlekette de barış olsun, dünyada da barış olsun diyorlar. Çünkü savaşın bütün acısını bu insanlar yaşadılar.

240 TANE DEMOKRASİ ŞEHİDİMİZ VAR

Sadece bu mu değerli arkadaşlarım, bakın 14 yıldır yönetiyorlar, 14. yılın sonunda Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. 15 Temmuz´da Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. 240 tane demokrasi şehidimiz var.

Şimdi herkes elini vicdanına koysun 240 demokrasi şehidimizin sorumlusu kim? Memleketi darbe noktasına kim taşıdı? Ve şu soruyu yine her vatandaşım sorsun, niye demokrasisi gelişmiş ülkelerde darbe olmuyor? Niye Fransa´da olmuyor, İngiltere´de olmuyor, Japonya´da olmuyor, Amerika´da olmuyor? Niye olmuyor oralarda da bizde darbe oluyor niçin? Eğer tam demokrasiyi getirmezseniz, ülkeye huzuru ve barışı getirmezseniz darbeye hep kapıyı aralık bırakmış olursunuz. Baskıyla bir devlet yönetilmez, öfkeyle, kinle bir devlet yönetilmez. Devleti yönetenler devlet olmak için gelmezler, devleti yönetmek için gelirler. Ve Türkiye ne yazık ki 14 yılda bir darbe noktasına geldi.

FETÖ´YÜ TÜRKİYE´NİN BAŞINA KİM BELA ETTİ

Değerli arkadaşlarım, madem ki istikrar vardı memlekette, madem ki huzur vardı memlekette, madem ki tek parti yönetiyordu, bu darbe niye geldi? Bunu herkesin kendisine sorması lazım. Hepimizin kendimize sorması lazım. Bu darbe Türkiye´ye niye geldi? Efendim FETÖ terör örgütü diye konuşuyorlar. İyi de, bunu Türkiye´nin başına kim bela etti? Kim getirdi bunu kardeşim? Ne istediniz de vermedik? Ben de şu soruyu sordum, onlar ne istediler de sen verdin kardeşim? Daha bu sorunun cevabını almış değilim ve bu soruyu hep soracağım, ta ki cevap verinceye kadar hep soracağım. Darbe girişiminden sonra meclise OHAL kanununu getirdiler. Olağanüstü hal. Dedik ki, “biz olağanüstü hale karşıyız kardeşim.” 4 parti var mı mecliste? Var. 4 partide darbeye karşı mı? Darbeye karşı. Kardeşim sıkıntın varsa getirirsin kanunu çıkar. Niye olağanüstü hal, hangi gerekçeyle olağanüstü hal? Efendim Türkiye´de olağanüstü şartları var, olağanüstü hal ilan edeceğiz. İyi, getirdiler. Meclisten çıktı. Olağanüstü hal dolayısıyla kim fatura ödedi arkadaşlar? Faturayı kim ödedi? Bakın bu soru can alıcı bir sorudur. Söylüyorum.

SENDİKALI OLMAK NE ZAMANDAN BERİ SUÇ OLDU?

Bir; bu ülkenin öğretmenleri ödedi. Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum diyor, bir harf öğretenin. Öğretmeni ödedi. Niçin? Sendikalı. Sendikalı olmak ne zamandan beri suç oldu? Öğretmeni alıyorsun atıyorsun.

ADİL ÖKSÜZ´Ü SERBEST BIRAKTILAR

Üniversite hocaları fatura ödedi. Darbeci niye bunların hepsi? Üniversite hocası. Hangi üniversite hocası çıktı ve darbe yapmaya kalktı? Birisi Adil Öksüz, onu da serbest bıraktılar zaten. Nerede olduğu belli değil.

İşverenler, yani sanayiciler. Bunların ne günahı var, hangi işveren darbe yaptı, hangi işveren darbeye kalkıştı? Onlar fatura ödüyorlar.

Hakimler, savcılar. Hakimleri, savcıları tuttular hepsini hapse attılar. Niye atıyorsun? Bunlar darbeci. Darbe mi yaptı bunlar? Yok.

Değerli arkadaşlarım, çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Bakın, çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız.

Gazeteciler. Gazetecilerin ne günahı var? Gazetecinin silahı tek kalemidir. Kalemi dışında bir şey yoktur. Hepsi hapiste söylüyoruz. Sayın Başbakana da söyledim, “Bu kadar gazeteci, bu kadar öğretmen, bu kadar akademisyen, ya bunları hapse atarsanız, siz darbeyi dünyaya anlatamazsınız. Tam tersine siz karşı darbe yaptınız diye algılanır” dedim.

Sanatçılar. Sanatçının darbeyle ne ilgisi var Allah aşkına? Onlara da fatura ödettiler. Kimisini işten çıkarttılar, kimisini hapse attılar.

ER, ERBAŞ KOMUTAN NE EMİR VERİRSE, HERKES O EMRE UYAR

Er ve erbaşlar. Şimdi kadın arkadaşlarım askerliği pek bilmezler ama erkeklerin hepsi bilir. Askerde; er, erbaş komutan ne emir verirse, herkes o emre uyar. Vur der vurursun, sürün der sürünürsün, içtima der gelirsin, esas duruş der esas duruşta bulunursun. Şimdi, 15 Temmuz akşamı er ve erbaşlar var dışarı çıkmışlar. Komutan emretmiş dışarı çıkmışlar. Hepsi Sincan cezaevinde, diğer cezaevlerinde. Ya bunların ne günahı var arkadaşlar. Bunlar emre uymuşlar. Tutuklayacaksan komutanını tutukla. Ne gereği var sen erle, erbaşla uğraşıyorsun. Sincan cezaevinin önü o çocukların aileleriyle dolu. Bizim çocuğumuzun ne günahı var. Askere gönderdik, eline kına yaktık, döner mi, dönmez mi onu bile bilmiyoruz. Şehit mi olacak, teröre kurban mı gidecek onu bile bilmiyorduk şimdi baktık çocuğumuz hapiste. Niçin? Darbe yapmış. Er ne zamandan beri dünyada darbe yapmıştır arkadaşlar? Erbaş ne zamandan beri dünyada darbe yapmıştır. Yazık günahtır bu memlekete.

BU ÖĞRENCİLERİN NE GÜNAHI VAR?

Başka? Çocuğunu cemaat okullarına gönderenler. Vay efendim çocuğunu cemaat okuluna niye gönderdin? Bu soruyu önce kendine sor. Bu cemaat okullarına izin ver sen değil misin kardeşim? Sen verdin izni.

Üniversitesi kapatılan öğrenciler. Allah aşkına, çocuk girmiş sınava, ÖSYM´yi kazanmış, yani üniversite sınavlarını kazanmış, üniversiteye girmiş. Özeldi, kamuydu fark etmiyor. Zaten yerleştiren de, öğrenci seçme yerleştirme merkezi ÖSYM orası yerleştiriyor, YÖK yerleştiriyor. Şimdi sen tutuyorsun, üniversiteyi kapatıyorsun, öğrenci açıkta. Ne olacak bu öğrencinin hali? Yerleştireceğiz. Nereye yerleştireceksin kardeşim? Öğrencinin ne günahı var? Bunun üzerinde hepimizin düşünmesi lazım.

Başka? Okulları kapatılan askeri öğrenciler. Anne, baba zaten fakir, çocuğunu bana yük olmasın diye göndermiş, bin bir sınava zorla katlanmış, askeri liseydi, harp okuluydu girmiş, şimdi okulu kapatıyorsun çocuğu kapının önüne bırakıyorsun ve büyük bir kısmı da hapiste. Bu öğrencilerin ne günahı var? Öğrencide er ve erbaş gibidir. Talimat vermişler çık dışarı, talimat verirler gir içeri. Öğrenci budur. Şimdi hem okulundan oluyor, hem de hapiste.

Şimdi değerli arkadaşlarım, bu bizim vicdanımızda derin yaralar açıyor. Eğer biz bu ülkenin mazlumlarına sahip çıkmazsak, zulme uğrayanlarına sahip çıkmazsak biz kendimizi insan yerine koymayız. Herkes bunu böyle bilsin.

Şimdi bu saydıklarım faturayı nasıl ödüyorlar? Faturayı nasıl ödettiler? Bir kısmı hapiste arkadaşlar. Geçen gün birisi geldi, diyor ki “Ben Bursa´dayım, jandarma yarbayı. İzinliydim geldim. Ankara´ya evde oturuyorum annemin, babamın yanında, bir baktık kanun hükmünde kararname çıkmış beni ordudan atmışlar. Efendim, sen FETÖ terör örgütüne yardım ettin. Bir kuruş yardım ettiğimi tespit ederlerse, sadece beni değil vallahi bütün sülalemizi atın hapse. Yok böyle bir şey. Ama insanlar mağdur ediliyor yazık günahtır. Kimisinin malvarlığına el kondu, hem de hapse atıldı.

Şimdi bakın değerli arkadaşlarım, hapse atıyorsun, malvarlığına el koyuyorsun, anne geldi şunu anlatıyor. Yüreğim yanıyor, bakın anlatırken yüreğim yanıyor. Malvarlığımıza el kondu, bankada paramız vardı 3 – 5 kuruş onu çekemiyoruz, çocukları besleyeceğim eşim hapiste, bileziklerimi sattım onunla geçiniyoruz. O parada yarın öbür gün bitecek, ben bu çocuklara nasıl bakacağım. Böyle bir devlet anlayışı olabilir mi, böyle bir vicdan olabilir mi, böyle bir insanlık olabilir mi? Emin olun bunu anlatırken bile son derece üzülüyorum. Yazık günahtır ya, bu memleketi biz böyle mi kurduk? Biz bu memleketi bu amaçla mı kurduk? Biz bu memlekette huzur istiyoruz, bu memlekette barış istiyoruz, bu memlekette beraber yaşamak istiyoruz. Bu memleket çok ama çok güzel bir memleket.

BÖYLE BİR DEVLET ANLAYIŞI MI OLUR?

Başka? Kimisi de açığa alındı. Bir kararnameyle açığa alıyorlar. Maaşının bir kısmını ödüyorlar, bir kısmını ödemiyorlar. Niye açığa aldın? Efendim bu FETÖ terör örgütü üyesi olabilir. Olur demiyor, yani olabilir. O nedenle açığa alıyoruz. Böyle bir devlet anlayışımı olur? Ve adamı birde yaftalıyorsun, birde kötülüyorsun.

Başka? Kimisi devlet memuriyetinden tamamen çıkarıldı. Mahkeme kararı yok. Bakın, mahkeme kararı yok, delil yok, devlet memuriyetinden atıyorum seni diyor. Adamcağız mahkemeye gidemiyor, dava açamıyor. Böyle bir devlet mi olur arkadaşlar?

Kimisinin fabrikalarına el kondu, işadamı, fabrikalarına el kondu. Fabrikaya niye el koyuyorsun? Kayyum atıyor oraya. Niye el koyuyorsun fabrikaya. 10 binin üstünde işçi çalışan fabrikalar var. Yazık günah değil mi? 3 kişi, 5 kişi çalışıyor, istihdam var orada.

Kimisinin yurtdışına çıkışını yasakladılar, yurtdışına çıkamazsın. Suçum var mı? Hayır suçun yok. Eşi yurtdışında, karısı gidecek yanına karısına da izin vermiyorlar. Yani kolektif suç. Birisi suç işlediyse, diyelim bütün aile suçlu, bütün sülale suçlu. Böyle bir şey yok.

SUÇ SADECE SUÇLUYA AİTTİR

Geçen Parti Meclisinde de söyledim. Sevgili peygamberimizin veda hutbesi en önemli insan hakları bildirgesidir arkadaşlar. Suç sadece suçluya aittir, annesi, babası, çocukları suçlanamaz diyor orada sevgili peygamberimiz. Bunların ondan da haberi yok. Ondan bile haberi yok bunların.

Değerli arkadaşlarım, 14 yılın sonunda memleket bu hale geldi. İstikrar, istikrar, istikrar dediler, sonunda memleket bu hale geldi. Ben size bir örnek olay anlatıyım değerli arkadaşlarım. Jandarma yarbay Mehmet Alkan, hani şehit kardeşinin başında, tabutun başında isyan eden jandarma yarbay, isyan ediyor kardeşim niye öldü. Jandarma yarbay. Hakkında soruşturma açıldı, olabilir. Niye duygularına gem vurmadın, niye duygularını kontrol etmedin, niye hükümeti eleştirdin diye yargılanabilir. Disiplin soruşturması açılmış. Osmaniyeli sizin hemşeriniz sayılır. 9 kardeşler bunlar. Bir kardeşi şehit, bu da yarbay ve şehidin başında isyan etti bu. Son çıkan kanun hükmünde kararnameyle bunu ordudan attılar. Emin olun bunların şehitlere de saygısı yok. Şehit kardeşini sen nasıl ordudan atarsın? Hangi gerekçeyle ordudan atarsın? Yazık günah değil mi? O anne, babaya yazık günah değil mi?

Az önce bir arkadaşım söyledi işte, vatandaşımız söyledi. Bir oğlum şehit oldu, bir oğlum hapiste, bir oğlumda polis. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Olmaz arkadaşlar.

DEVLET ADALETLE YÖNETİLİR, DEVLETİN TEMELİDİR

Bakın, bütün bunların hepsini her vatandaşımın düşünmesi lazım. Maraşlı da olabilir, Siirtlibde olabilir, Trabzonlu da olabilir, Rizeli de olabilir. Edirne, Hakkarili de olabilir, Çorumlu, Yozgatlı, Çankırılı da olabilir. Muğlalı, Antalyalı da olabilir, Hakkarili de olabilir. Bu memleket bizim memleketimiz. Biz bu memlekette yaşamak zorundayız. Birlikte yaşamak zorundayız. Aynı havayı teneffüs ediyoruz. Devlet adaletle yönetilir adalet, adalet, adalet. Adalet çok önemli bir kavramdır. Adalet mülkün temelidir arkadaşlar. Yani devletin temelidir adalet. Adaletin olmadığı bir yerde devlet olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde huzur olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde kavga olur. Yazık günah. Adaleti savunuyoruz biz. Bakın, eğer biz adaleti savunmazsak yapmayız.

İl Başkanlarım burada, 81 İl Başkanım burada. 81 İl Başkanıma meydanın önünde açık ve net talimat veriyorum: “Türkiye´de 81 ildeki bütün mazlumlara sahip çıkacaksınız. Zulme ve zalime karşı duracağız. Bu bizim namus borcumuzdur. Mazlumun da yanında olacağız. Her mazluma sahip çıkacağız. Yazık günahtır. Bu memleketi onlar istedikleri gibi yönetemezler. Ben geldim iktidara istediğimi yaparım. Olmaz böyle bir anlayış. Devlette böyle bir anlayış yoktur. Devlet kinle yönetilmez, devlet öfkeyle yönetilmez. Devlet öç alma duygusuyla yönetilmez. Devlet adaletle yönetilir, adaletin olduğu yerde devlet vardır. Bunu yapmak zorundayız.”

Bakın değerli arkadaşlarım, diyorlar ki biz 17 – 25´i milat aldık. 17 – 25´te ne oldu? Bir hükümet bir devleti nasıl soyar hep beraber onu öğrendik. Allah aşkına hangi bakanın çocuklarının evinde para kasaları çıktı, para sayma makinaları çıktı? Kimin evinde ayakkabı kutusunda dolarlar çıktı? Bu mazlum insanların evlerinde mi çıktı? Sizin evlerinizde çıktı. İntikam alıyorsunuz benim yolsuzluğumu niye ortaya çıkardınız diye. Böyle bir şey olmaz.

Milat olacaksa bakın milat bu arkadaşlar. 25 Ağustos 2004; Milli Güvenlik Kurulunun kararı. Diyor ki, burada gayet açıkça Fethullah Gülen konusunu getiriyor, tehlikedir diyor ve bununla ilgili önlem alın diyor 2004´te. Altında kimin imzası var? Recep Tayyip Erdoğan, Hilmi Özkök, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdülkadir Aksu, Aytaç Yalman, Özden Örnek, İbrahim Fırtına, Şener Eruygur ve Cumhurbaşkanı olarak da Ahmet Necdet Sezer. Bunu örnek al. Niye bunu örnek almıyorsun? Niye illa 17 – 25? Eğer örnek alacaksan al. Efendim bizim haberimiz yoktu. Senin bal gibi haberin vardı ve kapı gibi de senin altında imzan var arkadaş. Sen imzanı da mı hatırlamıyorsun?

Çocuğunu cemaat okuluna gönderdi diye devlet memurlarını işten atıyorlar. Ya arkadaş çocuğunu o okula göndermiş, izni sen vermişsin, o da o okula göndermiş. İyi eğitim almak istiyor, parayla üstelik bedava da değil. O okullara giden her çocuğa devlet olarak birde ayrıca sen yardım ediyorsun, para veriyorsun. Şimdi çocuğunu oraya gönderdi diye öğretmeni, kaymakamı, valisi, polis müdürü, bilmem kamu görevlisinin işine son veriyorsun ama o okuldan mezun olanı bakan yapıyorsun. Bu nasıl bir şeydir. Nasıl bir şeydir bu? Neden? Gücün garibana yetiyor senin, sade vatandaşa yetiyor senin gücün.

Bank Asya´ya taksitini yatırıyor. Kooperatif taksitini Bank Asya´ya yatırdı diye, devlet memurunun işine son veriyorlar. Ya kardeşim işine son vereceksen, Bank Asya´yı açanların işine son ver. Niye gariban vatandaşın işine son veriyorsun, görevine son veriyorsun? Banka hesaplarına el koyduruyorsun? Bunlar doğru değil arkadaşlar.

İNANÇLAR ÜZERİNDEN SİYASET YAPILMAZ

Bakın söyledim, Yenikapı´da da söyledim. Bu memlekette huzuru sağlayacaksak camiye siyaseti sokmayacağız, kışlaya siyaseti sokmayacağız, adliyeye siyaseti sokmayacağız. Siyaset ayrı bir yer. Buralara siyaset girmeyecek. Buralara siyaseti sokarsanız memlekette huzur olmaz. Şimdi bunlar birde camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti soktular şimdi ilkokullara da siyaseti sokuyorlar. Yazık günahtır, o çocuklara yazık günah. Bunu yapmayalım. Yapmamalıyız bunu. Siyaset farklılıktır arkadaşlar. İnançlar üzerinden siyaset yapılmaz, kimlikler üzerinden siyaset yapılmaz. Hangimiz anne, babamızı seçme özgürlüğün sahibiz. Ama hepimiz annemizle, babamızla, sülalemizle gurur duyarız. Dolayısıyla, kimlik üzerinden siyaset doğru değil. İnancımız; hepimizin inancı var. İnancı niye siyasete malzeme edelim? Benimle Allah´ın arasına niye birisi girsin? Müslümanlıkta yok böyle bir şey. Herkesin sorumluluğu kendisine aittir. Ve biz bu gerçekleri bilmeliyiz ve bu gerçekleri her yerde öğretmeliyiz, anlatmalıyız.

Dedim ki, devleti yönetecekseniz, devlette istikrar olacaksa, liyakat olacak. Yani işi ehline vereceksin kardeşim. Kim bu işi en iyi yapıyorsa, ona vereceksin. Niye biz öğretmen yetiştiririz? Çünkü ben öğretmen olmadığım için çocuk nasıl yetiştirilir, çocuğa nasıl ders verilir ben onu bilmem. Ama onu en iyi kim bilir? Öğretmen bilir. Hakim niye vardır? Onu okumuştur, adaleti bilir. Onun karşısına çıkarız, kararı o verir. O karara hepimiz saygı duyarız. Neden? Liyakat sistemi hakimliği öngörmüştür. Askeri öyledir, memuru öyledir. Kaldı ki, bunların içinde en iyi kim yapıyorsa görev ona verilir. Devletteki kural budur. İnancımızda bunu öngörmüştür işi ehline verin diye. Bunlar ehline değil, yandaşa veriyorlar işi. Yandaşa verirsen memleket bu hale gelir. Söyledik “Bunu engelleyin, yapmayın” dedik.

Cumhuriyetin kurucu değerleri; kurucu değerler çok önemlidir değerli arkadaşlarım. Daha düne kadar laikliği dinsizlik olarak her yerde anlatırlardı. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü demektir. Herkesin inancına, saygı demektir. Herkesin inancının, güvencesi demektir. Kimsenin inancı hem siyaset konusu olmamalı, hem de kişiler inançları dolayısıyla ötekileştirilmemeli. Herkesin kendi inancı vardır, bize düşen görev karşımızdakinin inancına saygı göstermektir. Bize düşen görev karşıdakinin kimliğine saygı göstermek demektir.

Bakın, medeniyetler korosu geldi buraya, ne güzel her dilden şarkılar söylediler. Hepimiz de güzel güzel dinledik. Bu şarkılar bizim şarkılarımız, bu türküler bizim türkülerimiz, bu inançlar bizim inançlarımız. Osmanlı bir imparatorluktu, her inançtan, her kimlikten insanımız vardı. Türkiye o imparatorluğu devraldı zaten. Bugünkü Anadolu üzerinde inşa edildi. Dolayısıyla, biz huzuru istiyorsak, barışı istiyorsak, kardeşliği istiyorsak bunu yaratmak zorundayız. Bunu yarattığımız zaman, yani farklılıkları zenginlik olarak gördüğümüz andan itibaren bu ülkeye huzur, bu ülkeye barış gelir.

SİYASET DİN ALANININ DIŞINA ÇIKMALIDIR

Değerli arkadaşlarım, cemaatleri bitireceğiz ya da cemaatleri kaldıracağız. Böyle bir önyargıyla asla yola çıkmamak lazım. Herkesin inancına saygı göstermek lazım. Cemaati yanımıza alalım onunla beraber yolumuza gidelim. Yeni cemaat ittifakları yapalım. Siyaset din alanının dışına çıkmalıdır, inanç alanının dışına çıkmalıdır ve herkesin inancına saygı göstermelidir. Eğer bunu yaptığımız zaman bu ülkeye huzuru getirmiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, darbe girişimiyle mücadele edilmeli mi? Elbette mücadele edilmeli. Meclisi bombalayanlar yargının önüne çıkarılmalı mı? Elbette çıkarılmalı. Kimse bunlara itiraz etmiyor. Darbe bir suç mudur? Elbette suçtur. Darbe girişimi suç mudur? Elbette suçtur. Ama kişi mahkeme kararı olmaksızın suçlu ilan edilemez. Herkes masumdur ta ki hakkında karar çıkıncaya kadar. Bugün suçlu ilan ederiz 3 gün sonra onun suçsuz olduğuna karar veririz.

Bakınız, asla unutmayalım. Siyasi kararlar adalet içinde alınmazsa toplumda derin travmalar yaratır. Geçmişte örnek vereyim. 27 Mayıs darbesi oldu, ben o zaman ilkokulaydım. Adnan Menderes ve iki bakanı daha astılar. Bunun yarattığı travma hala devam ediyor. Mahkemede yargılandılar. Siyaseten adam asılmamalı arkadaşlar. Siyasi suçlar dolayısıyla insanlar idam edilmemeli. Kişinin kabahati olabilir. Mısır´da darbe olduktan sonra Mısır´a heyet gönderdim. Dediler ki, “Eski yöneticileri idam edeceğiz.” Arkadaşlarıma gidin ve onlara şunu söyleyin, “Biz de geçmişte her darbeden sonra siyasileri idam ettik ve bugün idam ettiğimiz için pişmanız” Adnan Menderes´in adını havaalanlarına veriyoruz, üniversitelere veriyoruz vicdanımızı rahatlatmak için. Oysa onların idam edilmemesi lazımdı. Yine 1970´lerde darbe oldu, 80´lerde darbe oldu küçücük çocuklar idam edildi. Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi ve bu toplumun vicdanı hala rahatsız.

O nedenle, biz baştan beri söylüyoruz zaten. Siyasi düşünceleri dolayısıyla, kimse suçlanmamalı, fikirleri dolayısıyla kimse suçlanmamalı. Allah´ın insana verdiği en değerli şey akıldır akıl. Akıl nedir arkadaşlar? Akıl dünyayı sorgulamaktır, akıl geleceği kurmaktır, akıl adaleti sağlamaktır, akıl hoşgörüyü sağlamaktır, akıl karşıdaki kişiyi düşünmektir ve dinlemektir. Akıl bu topluma sağlıklı sağduyuyu getirmektir. Akıl budur. Eğer siz aklınızı kullanmayıp da baskıyı, şiddeti kullanırsanız olmaz. Olmaz bu. Aklımızı kullanmasını bilmeliyiz. “Siz aklınızı kullanmıyor musunuz” diye soruyor yaradan. “Aklınızı kullanmıyor musunuz” diye. Aklımızı kullanmalıyız arkadaşlar. Biz bunu istiyoruz. Mademki yüce yaradan bize böyle bir akıl verdi bu aklı ne için kullanmalıyız? İnsanlığın yararı için kullanmalıyız. Kin için, öfke için değil arkadaşlar. Kin insana yakışmaz, öfke insana yakışmaz. Bu topraklarda Mevlanalar var, Hacıbektaş-i Veliler var bu topraklarda. Bu topraklarda Kaygusuz Abdallar var, Erzurumlu Emrahlar var, Ferhat ile Şirin´ler var bu topraklarda. Bu toprakların mayasında insan var, insan kültürü var, hoşgörü var bu toprakların mayasında. Ama şimdi bizi kinle, öfkeyle tanıştırıyorlar. Kine ve öfkeye, adaletsiz bir yönetime hep beraber karşı çıkmak zorundayız. Bunu ifade edeyim.

BUGÜN CUMARTESİ ANNELERİNİN 600. HAFTA SONU OTURMASI

Son olarak, şunu da ifade edeyim. Bugün Cumartesi annelerinin 600. hafta sonu oturması. 600 haftadır bu anneler gidiyorlar, İstanbul Beyoğlu´nda oturuyorlar, önlerinde sadece çocuklarının fotoğrafı ve devletten şunu istiyorlar. Biz çocuklarımızın hadi nerede olduğunu bilmiyoruz da, canlı da beklemiyoruz zaten ,ama bu çocuklarımızın mezarı nerede? Bize mezarlarını verin, biz gidelim en azından mezarının başında dua okuyalım, bir Fatiha okuyalım, bir çiçek bırakalım. Çocuklarımızın mezarını istiyoruz. 600 haftadır bu anneler, bunu istiyor. Bir anne için evladın ne olduğunu belki bir baba takdir edemez, ama anne için evlat kendi canından daha değerlidir.

O nedenle 600 haftadır çocuğunu isteyen, çocuğunun mezarını isteyen bu annelere şükran borçluyuz.

Ve bütün annelere sesleniyorum, Kahramanmaraş´tan bütün annelere sesleniyorum. İki temel derdiniz var sizin sevgili anneler. Bir; çocuğunuz işsiz, çocuğunuz hapiste, çocuğunuz devlette işten atıldı ve siz yaralısınız. İki; çocuğunuzu askere gönderiyorsunuz, eline kına yakıyorsunuz, çocuğum sağ dönecek mi, dönmeyecek mi bunun kaygısını taşıyorsunuz. Ben bütün annelere söz veriyorum. Ben bu ülkeye huzuru getirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Barışı getirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Kardeşliği getirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Hiç kimsenin kimliğiyle uğraşmadım, hiç kimsenin inancıyla uğraşmadım, hiç kimsenin yaşam tarzıyla uğraşmadım. Ben bu ülkede yaşayan herkesi seviyorum. Emin olun nefret ve kin benim yüreğimde yoktur. Tek bir şey eğer ararsanız orada pırıl pırıl bir insan sevgisi vardır. Ben insanlarımı seviyorum ve onlara hizmet etmek istiyorum. Bunu yapmak istiyorum.

BUGÜN EN AZ 1 MİLYON KİŞİ HUZURSUZ

Bugün en az 1 milyon kişi huzursuz arkadaşlar, en az 1 milyon kişi. Ya çocuğu hapiste, ya işten atıldı, ya mallarına el konuldu. Bakın, 10 binin üstünde işçi çalıştıran bir fabrikaya el koyarsanız orada çalışan bütün işçileri huzursuz edersiniz. Ya biz ne olacağız, yarın bu fabrika kapanınca nereye gideceğiz diye. Huzur şuanda kilit kelime oldu bizim toplumda ve huzur içinde yaşamak istiyoruz.

Ben buradan sevgili Kahramanmaraşlılar başta olmak üzere bütün vatandaşlarıma şükran borçluyum. Ve sakın umutsuzluğa kapılmayın sakın. Bir bedel var doğrudur, bir demokrasi bedeli ödenecek doğrudur, acılar çekeceksiniz o da doğrudur. Ama sizin çektiğiniz acılar sizin onurunuz ve gururunuz olacak. Siz onur ve gururla yaşayacaksınız bu ülkede.

Biz hepinizi seviyoruz, hepinize şükran borçluyuz, sağ olun, var olun, Allah´a emanet olun.”

238 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
AlışSatış
Dolar32.439832.5698
Euro34.502534.6407