Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam689
Toplam Ziyaret1682676

TİP’TEN KONUT KRİZİNE KARŞI KANUN TEKLİFİ

4 Türkiye İşçi Partisi milletvekili, milyonlarca yurttaş için her geçen gün daha da hayati bir sorun haline gelen barınma sorununun giderilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına kanun teklifi sundu.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile TİP Milletvekilleri Sera Kadıgil, Ahmet Şık ve Barış Atay, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz koşullarıyla birlikte milyonlarca yurttaş için her geçen gün daha da hayati bir sorun haline gelen barınma sorununun giderilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına kanun teklifi sundu.

Kanun teklifinde konut kiralarının Türkiye’de yaşayan milyonlarca emekçi, öğrenci ve ezilen sınıfların omzuna büyük bir yük yüklediği belirtilirken, “Konutun barınma hakkı olmaktan uzaklaşarak finansallaştığı, zenginleşmek için yatırım aracı olarak kullanıldığı, kullanım değerinin yerine mübadele değeriyle ikame edildiği bir düzende emekçiler, öğrenciler yerinden ediliyor ya da en iyi ihtimalle evinden çıkarılma korkusuyla güvencesiz bir geleceğe sürükleniyorlar” denildi.

Barınma hakkının tüm insanlar için ulusal ve uluslararası yasalarla korunma altına alındığını belirten TİP Milletvekilleri, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme gibi uluslararası anlaşmalarda da devletlerin yurttaşlarına elverişli, erişilebilir konutlar sunma görevi tanımlanmıştır” ifadelerini kullandı.

KONUT KRİZİNE KARŞI NELER YAPILABİLİR?

Kanun teklifinde kira ve konut krizine karşı üretilmesi gereken çözümler ise şu şekilde sıralandı:

1) Liberal ve bireyci hukuk sistemlerinin temel kuralı olan irade özerkliği ilkesi doğrultusunda Türk Borçlar Kanunu’nda tanımlanan sözleşme serbestisi ile kiracı ile kiraya veren arasındaki anlaşma usulleri tamamen bireylerin inisiyatifine bırakılmaktadır. Ancak barınma hakkının temel bir yaşam hakkı olduğu ya da mekanlar aracılığıyla kentlerin, yaşam biçimlerinin şekillendirildiği ve dahası ideolojilerin yansıtıldığı düşünülerek hem konut hem de işyeri kirası ilişkilerinin sistem içinde dahi sözleşme serbestisi anlayışına bırakılmaması elzemdir. Uzatma ile 10 yıllık süresini dolduran konut kira sözleşmeleri, kiralayanların konutu daha yüksek bedelle kiraya verme yönündeki iradesi ile sonlandırılmakta, kiracılar ise yıllardır yaşadığı yerlerinden edilmektedir. İş yerleri de yüksek kira bedeli talebinin yanı sıra sosyal dokunun dönüştürülmesi için araçsallaştırılmaktadır.

2) Konutu metalaştıran, inşaat ve emlak şirketlerinin sermayesine sermaye katmasını sağlamayı hedef tutan ekonomi ve kent politikaları konut ve kira krizine yol açmış, bu kriz pandemi koşullarının da etkisiyle derinleşmiştir. Mülkünde ikamet etmeyen mülk sahiplerinin piyasada spekülatif fiyat belirlenmesinin ve konut varlığı üzerinden zenginleşmesinin önüne geçmek amacıyla varlıklara uygulanan vergilerin artırılması gerekmektedir. Kentlerdeki boş konut ve iş yerlerinin tespiti ile boş konut varlığının niceliksel verisi kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

3) Konut ve çatılı iş yeri kira sözleşmelerinde devam eden yeni sözleşme döneminde geçerli olacak kira bedelinin artışında TÜFE esas alınmaktadır. Kiraya verenler, azami TÜFE oranında kira bedellerine zam yapabilmektedir. TÜFE, kiracının korunması maksadıyla kiraya vereni sınırlayan bir gösterge olarak ele alınıyor. Artan enflasyon ve bu bağlamda belirlenen TÜFE, kiracıları korumak şöyle dursun kiracıların sırtında yük halini almıştır. TÜİK’in açıklamış olduğu Nisan 2022 dönemine ait TÜFE oranı %34,46. Yine TÜİK verilerine göre bu oran bir önceki yılın aynı ayına göre %69,97 artmış oldu. Öte yandan, artan konut taleplerine rağmen kiralanabilir vaziyette konutların bulunmaması ve bu nedenle boş konutlara biçilen değerlerin sistematik biçimde yükselmesi, halihazırda kira sözleşmesi devam eden yurttaşların, oldukça fahiş olan TÜFE’yi dahi aşar kira zam talepleri ile karşılaşmalarına, bu talep kabul görmediğinde ise ev sahipleri tarafından fiziksel şiddet dahil TİP Basın Bürosu baskı görmelerine, tahliye ile tehdit edilmelerine, yaşadıkları yerlerden olmalarına, kent merkezlerinden kent çeperlerine itilmelerine neden olmaktadır. Kira bedelinde yapılan artışta azami olarak TÜFE oranının esas alınması prensibi sebebiyle, kiraya verene kira sözleşmesinin 5. yılının bitiminden itibaren kiracı aleyhine kira tespit davası açma hakkı tanındığından, kira sözleşmesinin 5. yılı biten yurttaşlar kira tespit davaları neticesinde mahkemece “güncel piyasa şartlarına göre” belirlenmiş kira bedellerinin altında ezilmekte ve nihai olarak yıllarca yaşadıkları mahallerinden olmaktadır. 2022’nin başından bu yana, kira bedelleri sebebiyle kiracılar aleyhine açılan kira takipleri ve tahliye davalarında ciddi bir artış söz konusudur. 4) Konut ve kira krizi tüm emekçiler ve ezilen sınıflar için yakıcı bir sorun halini almış vaziyettedir ancak bu krizin yaşamsal pratikleri dönüştürmesi toplumda dezavantajlı konumda bulunan kesimler nezdinde oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bunların başında da öğrenciler gelmektedir. Kendilerine yurt imkânı sağlanmayan öğrenciler kolektif bir şekilde yaşamalarına rağmen artan kiralarını karşılayamamakta, hatta evde kalan öğrenci sayısının artması kiralayanlar için kira bedelinin artışına sebep teşkil etmektedir. Başka illere eğitim amacıyla taşınmayı planlayan öğrenciler, kira gelirlerini ve yaşam masraflarını karşılayamama korkusu ile ataerkil düzenden “kaçış” olarak gördükleri bu amacı gerçekleştirememektedirler.

‘KENTSEL DÖNÜŞÜM, SADECE MÜLKİYET HAKKINI MERKEZE ALAN BİR ANLAYIŞ İLE YÜRÜTÜLMEMELİ’ 5) Nüfusun artması, doğal afet ve sair gerekçeler ile kentlerin yenilenmesi için ilerletilen kentsel dönüşüm süreçleri Türkiye’de sadece rant elde etme amacıyla ve mekanların fiziksel dönüşümüyle sınırlı kalacak şekilde ilerletilmekte, toplumsal, sosyolojik, ekonomik yönleri ise göz ardı edilmektedir. Kentsel dönüşüm süreçlerine ilişkin yasal düzenlemeler ve fiili uygulamalar sadece “mülkiyet hakkı” üzerinden ilerlediği için bu durumun, kiracıların dönüşüm süreçlerinin her aşamasında mağdur edildiği bir düzlem yarattığını gözlemlemek mümkündür. Kentsel dönüşüm bölgelerinde, projelerden evvel, emekçilerin, öğrencilerin, hatta göçmelerin makul bedeller ile yaşadıkları kiralık konutlar sadece projenin konuşulmasıyla bile fahiş fiyatlara varmaktadır. Yaşadıkları yeri terk etmeyenler elektrik, su gibi temel ihtiyaçlarından bile isteye mahrum bırakılmaktadır. Projenin yapıldığı esnada verilen destekler sadece mülkiyet hakkı sahipleri ile sınırlı tutulmaktadır. Projenin bitiminde inşa edilecek yapılara kiracıların geri döneceğine dair hukuki güvence sağlanmamaktadır. Bunun yanı sıra, kentsel dönüşümle beraber bölgenin ekonomik değeri arttığı ve bu durum kira bedellerini de etkilediği için kiracılar yıllarca yaşadıkları mahallerinde yaşayamamaktır. Bu uygulamalar sebebiyle ait oldukları sosyal ortamdan veyahut alıştıkları yaşam biçimlerinden koparılan insanlar barınabilmek için kent çeperlerine doğru ilerlemektedir. Bu durum da kent çeperlerindeki konutların kira bedellerinin fahiş şekilde artmasına sebep gösterilmektedir. Kentsel dönüşüm süreçlerinin sadece mülkiyet hakkını merkeze alan bir anlayış ile yürütülmemesi, dönüşümün gerçekleştirileceği bölgedeki tüm yaşayanların sürece dahil edilmesi, sosyal dokuya uygun bir proje inşası; bölgede yaşayanların barınma ve kent haklarının korunması, projenin sürdüğü süre boyunca bölgeye yakın yerlerde kendileri için konut kiralanması ve kira yardımlarının yapılması, proje kapsamında inşa edilecek yapıların belirli bir yüzdesinin kiracılara tahsis edileceği hususu başta olmak üzere bu anlamda gerekli tüm hukuki ve ekonomik güvencelerin sağlanması için yasal düzenlemeler yapılması önerilmektedir. “

 

67 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398