Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam802
Toplam Ziyaret1686235
Ali Maralcan-E.Kurmay Albay
alimaralcan@hotmail.com
BUGÜN LOZAN BARIŞ KONFERANSI ANTLAŞMASININ 94. YILDÖNÜMÜ
24/07/2017

“Bu antlaşma, Türk Ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir suikastın çöküşünü anlatan bir belgedir. Osmanlı dönemi tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir.”

LOZAN’DA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÜMETİ İLE EMPERYELİST DEVLETLER ARASINDAKİ HESAPLAŞMA NE İFADE EDİYORDU?
Barışı kazanmak, savaşı kazanmak kadar önemlidir denilir. Hele bazı savaş sonları vardır ki, o savaş sonlarında barış, onu kazanabilen için bir çağ dönemi değerindedir.
Yeni Türkiye’nin Lozan Antlaşması böyle bir değerdeydi. Kaldı ki Lozan, yalnız istiklal Savaşı’nın sonu ve bir zaferin dünya hukuku karşısında da gerçekleşmesi değildir.
Gazi’nin de dediği gibi, “Lozan’da asırlık hesaplar görüldü”. Lozan bir büyük hesaplaşmaydı. Bu büyük hesaplaşmada Ankara eski bir imparatorluğun bütün hesaplarının tasfiyesine muhatap tutuldu. Hâlbuki yeni Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı ve devamı değildi… 
Bu hesaplaşma sonunda 94 yıl önce bugün, 24 Temmuz 1923’te imzalanan “LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TAPUSU VE ULUSAL ONURUDUR” Gerçeği ispatlanmıştır.
TARAFLAR ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIKLARI GİDEREN LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN YOLU NASIL AÇILDI? 
Mustafa Kemal´in 9. Ordu birlikleri müfettişliğine atandığını bildiren 30 Nisan 1919 tarih ve 67/5 sayılı belgede  Mustafa Kemal´in görevleri şöyle yazılmaktadır.
Doğu Karadeniz´de  “Rum Çeteleri”  ile  “Müslüman Halk“ arasında ortaya çıkan olayların giderilmesi (Yani RUM ÇETELERİ´NE KARŞI KOYMANIN ÖNLENMESİ).
Oysa Mustafa Kemal, henüz Samsun yolundayken, Bandırma Vapuru´nda yanındakilere: “Devrimden daha çok şey yapılacaktır. Çünkü Türkiye henüz mevcut değildir. O´nu dünyaya getirmek gerek”  demektedir.
“”19 Mayıs 1919’da Samsun´u ve Samsun Halkını gördüğüm zaman memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha inandım.“”
Samsun´u ve Samsun´luları gördüğüm zaman memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın herhalde kabili istihsal olduğuna bir defa daha kuvvetle kani oldum. Samsun´luların vaziyetlerinde gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanperverlik ve  fedakârlık, beni, müspet kanaate ulaştırmaya kafi gelmiştir.””İşte bu sözler, Türk Kurtuluş ve İnkılap Tarihi’nin ne zaman başladığını göstermeye kafidir.
KURTULUŞ SAVAŞININ FELSEFESİ
"Hürriyet ve İstiklal benim karakterimdir" diyordu. Bunun için Ulusal Kurtuluşumuzun parolasını " Ya İstiklal Ya ölüm " vecizesi ile tespit etmişti. İşte bu amaç uğruna Milletine rehberlik ve önderlik etmek üzere 16 Mayıs 1919 tarihinde Samsun´a doğru yola çıkmıştı. Yollar vardır meçhulün önümüze serdiği çizgilerdir. Bu yollarda yolcu talihinin tezgâhında kendi kaderini dokur. Mustafa Kemal ´in Samsun´da başlayıp Erzurum´a Sivas´a çıkan ve sonra Ankara´ya, İzmir´e ulaşan yolculuğu böyle bir yolculuktu. Bu yollarda O talihi ile boğuştu kendi kaderini dokudu ve Onun kaderi, bizim kaderimiz oldu.
Mustafa kemal’in tespit ettiği bu strateji ile 19 Mayıs 1919’da başlattığı Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, İsmet İnönü’nün emir ve komutasında 6-10 Ocak 1921’de 1. İnönü, 1 Nisan 1921’de 2. İnönü, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın emir ve komutasında 23 Ağustos – 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi ve 26-30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferlerini kazanan Türk Ordusu 9 Eylül 1922’de düşmanı İzmir de denize gömerek Ülkemizi istiklal ve egemenliğine kavuşturmuştur.
Türk Ordusunun bu beklenmedik ve tahmin bile edilemeyen zaferleri karşısında İtilaf Devletleri bilhassa İngiltere için büyük bir sürpriz olmuştur.
GÜNEŞ İMPAR,ATORLUĞU 
İngiltere Başbakanı Lloyd George, bir Güneş Tanrısı Zeus olma hayaline kapılarak Anadolu ye Ortadoğu'da, Güneşler imparatorluğunu yaşatmaya ve yaymaya çalışmıştı. Ama hayal ettiği güneş tükenmişti. Emperyalizmin yakıcı güneşi Mustafa Kemal tarafından söndürüldü. Lloyd George İngiltere'de daha sonra iktidardan düştü. Bir daha da iktidara gelemedi. Sadece o değil, bir zamanlar Güneşler Ülkesi diye anılan İngiltere dünya gündeminden düştü. Eski gücünü kaybetti. L. George kendisini Anadolu'dan çıkarmaya çalışan Mustafa Kemal için İngiliz Parlamentosunun kürsüsünden şunları söyledi: "Yüzyılda bir dâhi yetişir, bu yüzyılın dâhisi Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelir!" diyerek aczini ve çaresizliğini ifade ediyordu.
Gelişen bu şartlar altında artık işgal harekatını sürdüremeyeceğini anlayan Batılı 
LOZAN BARIŞ KONFERANSINA KATILMAK MAKSADIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN ALDIĞI TARİHİ KARAR
Emperyalist devletler, 27 Ekim 1922 günü, TBMM. Hükümeti’ne Barış Konferansının 13 Kasımda İsviçre’nin Lozan kentinde toplanmasını önerdiler. İlgili devletler, barış görüşmelerine, TBMM. Hükümeti üyelerinin yanı sıra, İstanbul hükümetinden de temsilci çağırdılar. Sadrazam Tevfik Paşa’nın hiç çekinmeden "TBMM. Hükümeti ile Lozan da nasıl işbirliği yapılacağını" Ankara’dan sorması, Büyük Önder’in harekete geçmesine neden oldu. Nitekim 30 Ekim 1922 deki Meclis toplantısında Mustafa Kemal Paşa ve seksen milletvekilininin imzasını taşıyan, saltanatın kaldırılmasını içeren önerge, gündeme alındı. Karşılıklı tartışmalardan sonra 1 Kasım 1922 de Osmanlı Saltanatı kaldırıldı. Padişahlık ve Halifelik birbirinden ayrıldı. Geleceğin kendisi için hiç iyi gözükmediğini ve Türk ulusuna hesap vereceğini anlayan Vahdettin, 17 Kasım 1922 de İngilizlere sığınarak İstanbul’dan Malta’ya kaçtı.
ATATÜRK LOZAN BARIŞ KONFERANSINI YÖNETMEK İÇİN TÜRK BAŞDELEGESİNİ NASIL TESPİT ETTİ?
Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşanın zaferden sonra Başkumandan tarafından Mudanya mütareke konferansına temsilci olarak atanmasından daha tabii bir şey olmazdı. Fakat mütareke imzalandıktan sonra, 16 Ekim 1922'de yanında bir generaller heyeti ile Bursa'ya gelen Gazi Mustafa Kemal'in Bursa'daki çalışma günlerinin en beklenmedik olayı, İsmet Paşayı toplanacak sulh konferansındaki Türk Murahhaslar Heyeti Başkanı olarak seçmesidir. Hem de aynı zamanda Hariciye Vekili olarak... Gazi'nin bu kararı bizzat İsmet Paşayı da şaşırttı. Büyük Nutkunda Gazi, olayı ve İsmet Paşanın o günkü ruh halini şöyle anlatır: 
"Bursa'da kaldığım günler zarfında İsmet Paşayı, Murahhaslar Heyet Reisliğini ifa edebilip edemeyeceğini, mevcut bunca malumatıma rağmen bir daha tetkik ettim. Mudanya konferansını nasıl idare ettiğini teferruatıyla anlamaya çalıştım. İsmet Paşanın kendisine, tasavvurlarım hakkında hiçbir kelime söylemiyordum. Nihayet müspet olarak kararımı verdim. İsmet Paşanın Murahhaslar Heyeti Reisi olması için, daha evvel Hariciye Vekili olmasını münasip gördüm. Hariciye Vekili Yusuf Kemal Beye hususi ve gizli olarak yazdığım bir şifre telgrafnamede, kendisinin Hariciye Vekâletinden istifa etmesini ve yerine İsmet Paşanın intihabına bizzat delâlet etmesini rica ettim. Ankara'dan hareketimden evvel Yusuf Kemal Bey bana, Heyet-i Murahhasa Reisliği vazifesini en iyi İsmet Paşanın yapabileceğini söylemişti. Yusuf Kemal Beyden, kendisine yaptığım teklifi iyi karşılayarak gereğine tevessül ettiğine dair cevap aldım. İşte ondan sonradır ki İsmet Paşaya, emrivaki (olup-bitti) halinde, Hariciye Vekili olacağını, ondan sonra da sulh konferansına Heyet-i Murahhasa Reisi olarak gideceğini söyledim. Paşa birdenbire mütehayyir kaldı (şaşırdı). Asker olduğundan bahsederek özür diledi. En nihayet teklifimi bir emir telâkki ederek itaat etti." 
26 Ekim'de Büyük Millet Meclisi bu seçkiyi oy birliği ile kabul etti. 2 Kasım'da da, Murahhaslar Heyeti seçildi ve. İsmet Paşa gene oybirliğiyle Murahhaslar Heyeti Başkanı oldu. Bu suretle İsmet Paşa, Lozan için teraziye koyduğu kaderi kendisine yâr olduğu takdirde, Gazi'den sonra İkinci Adam olarak memleketin siyaset sahasında belirmiş oluyordu.
LOZAN BARIŞ KONFERANSI NASIL BAŞLADI VE NASIL SONUÇLANDI?
Lozan’da, Türk ulusunun haklarını savunacak olan bu kurulun hangi ilkeler çerçevesinde, bu görevleri yapacakları önceden saptanmıştı. Gerçekten de 14 maddeden oluşan bu ilkeler, yeni Türk Devletinin tam bağımsızlığını ve Misak-ı Milli sınırlarından kesinlikle ödün verilmemesini içeriyordu.
Türk Delegeler Kurulu, 13 Kasım 1922 de toplanacak konferansa katılmak üzere zamanında Lozan’da bulundu. Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922 Salı günü öğleden sonra saat üçte, Lozan’da Mont Benon gazinosu salonunda açıldı. Konferansın açılışını ev sahibi sıfatıyla İsviçre Konfederasyonu Başkanı Hab yaptı. Hab, salona girmeden önce bütün delegeler yerlerini almışlardı. İsmet Paşa salona, İngiltere Hariciye Nâzırı ve konferansa başkanlık edecek olan Lord Curzon'la beraber girdi. Bunlar kapıda görününce, bütün salondakiler ayağa kalktı. İsviçre Konfederasyonu Başkanı sözlerini "Yeryüzünde iyi niyetli insanlara selâm" cümlesi ile bitirdi, alkışlandı
İsviçre Konfederasyonu Başkanının resmi açış nutkundan sonra konferansa başkanlık edecek Lord Curzon'un bir konuşma yapması gerekiyordu. Curzon konuşmasını yaptı ve ev sahibine teşekkür cümlelerinden sonra sözlerini şöyle bitirdi: 
"Eğer murahhasların hepsi aynı uzlaştırıcı ruh ile çalışırsa, masa üzerine gelecek her meseleyi halletmek ve sulhu yapmak arzusu ile duygulu bulunurlarsa, gayeye varmak kolaylaşacaktır." 
Bu sözler nihayet bir temenniden ibaretti. Asıl havayı konferans çalışmaları tayin edecekti. O gün konferansın böylece ve bir tören toplantısı halinde bitmesi bekleniyordu. Fakat beklenmeyen bir çıkış oldu. İsmet Paşa söz istedi. Konuşmak için de ısrarlı davrandı. Onu bu çıkışa sevk eden ruh halinin, bu konferansın iki cepheyi temsil ettiği ve bir cepheyi oluşturan karşıdaki davetçi devletler ise, diğer cephenin Türkiye olduğuydu. Karşı taraftan, hatta reis durumunda olsa bile Curzon konuştuktan sonra, Türkiye cephesinden de bir konuşmanın gerekli olduğu mantığıydı. Fakat İsmet Paşa’nın konuşmasının bir tören toplantısının sınırını ve havasını astığı ve karşı cephe delegeleri ile, diğer dinleyiciler üzerinde elverişsiz bir ruh tepkisi yaptığı anlaşılmaktadır. 
Bu konuşmasında İsmet Paşa, Türkiye'nin uğratıldığı haksızlıkları, Anadolu'ya saldırıları, memleketteki büyük tahribatı, ıstırapları "hala bu dakikada bile bir milyondan ziyade masum Türkün, Küçükasya ovalarında ve yaylalarında, evsiz, ekmeksiz ve serseri gibi dolaştıklarını" sert bir dille hatırlatmıştı.
LOZAN KONFERANSI MÜDDETİNCE İSMET PAŞA TÜRK HEYETİNE VE KARŞI HEYETE NASIL BİR STRATEJİ UYGULADI?
Sivil hayata ve diplomat hayatına nasıl alıştığımı burada kısaca anlatacağım. Birinci sefer gidişimde, ilk görüşmelerimde tabii olarak bildiğim gibi görüşüyorum. Henüz bir hafta geçmedi, iki-üç gün sonra gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bütün  murahhaslarımı, müşavirlerimi topladım. Onlara dedim ki: "Bakın arkadaşlar, burada biz, konferansta bir heyet olarak çalışacağız. Ben şimdi anlıyorum ki, bir muharebe meydanından çıkmış, bilmediğim bir diğer muharebe meydanına girmişimdir. Ben bu meydanı tıpkı muharebede görülen bir vazife gibi sayıyorum. Onun usullerini tatbik edecim. Gece gündüz vazife yapmak için her birimiz her an hazır bulunacağız. Ben burada her birinize, gece gündüz, ne vaziyette olursa olsun vazife verebilirim. Beraber çalışabilirim. Böyle bir şart içine girmişizdir. Bilmeyerek yakalanmışızdır. .Vazifemizi bu tarzda devam ettireceğiz, bilesiniz”. Konferans çalışmalarının başladığı günlerde, bir murahhas, zannederim Mösyö Montagna yanıma gelerek, şimdi hatırlayamadığım bir meseleden dolayı protesto ettiğini söyledi. Üzerimde bir fevkalade tesir yaptı. Derhal kendisine; 
"Mösyö Montagna, bana bak, ben protesto bilmem" dedim. 
"Ne bilirsin?" diye sordu. 
"Böyle protesto ettin mi, ben bir saat sonra muharebeye tutuşuyoruz, diyiveririm" cevabını verdim. 
Beni protesto eden bu adam derhal ciddiyetini bıraktı: 
“Şimdi muharebe lafını nereden çıkardın?" dedi. 
Bunun üzerine şöyle konuştum: 
"Ben bütün ömrümde emir aldım ve emir verdim. Bunun dışında protestoydu, cilveydi, böyle şeyleri bilmiyorum" dedim. 
Mösyö Montagna ile aramızda geçen bu hadiseyi, sivil hayata, diplomatik hayata ne kadar yabancı bulunduğumu ve anlamaya istidadımın ne kadar az olduğunu izah etmek için bir misal olarak söylüyorum. 
Bir müddet sonra yeni hayatıma o kadar alıştım ve o kadar yüz göz oldum ki, bana usulden bahsettikleri zaman, şöyle söylemek lazım, böyle konuşmak lazım diye telkinde bulundukları zaman, bana bakın derdim, sizin usul dediğiniz şey benim tatbik ettiğimdir. Ben nasıl tatbik ediyorsam, onu usul olarak kabul ettiririm, merak etmeyin, diye kendilerini teskin ederdim. Hulasa böyle bir rahat hale gelmiştim.
Tartışmalar, görüşmeler ve hileli pazarlıklar tüm hızla sürüyordu. Savaşta yenilen Avrupalılar, masa başında sırtını yere getirmeye çalışıyorlardı İsmet Paşa’nın.  
Ama o direniyordu.
Hileli pazarlıkları, çevirilen dolapları ve saygın görünen yüzlerdeki kurnazlıkları biliyordu. Agememnon zırhlısındaki Hüseyin Rauf Bey gibi aldanmıyordu.
Küçük cüssesiyle uslu bir dev gibi sakindi. Ve yine bir deniz gibi kabarmıştı içi.
İsmet Paşa Lozan’a gitti ama Avrupalılar yine bastırıyordu. Savaşta kaybettiklerini masa başında almak istediler. Ama İnönü bu oyuna gelmedi. Toprak mücadelesinde isteneni aldı. Ancak ekonomik ve siyasi mücadelede epeyce zorlanıyordu.
Lozan görüşmelerinde ABD’nin resmi temsilci John Grew ve arkadaşları, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un odasında oturmaktaydılar. Birden içeri Lord Curzon girdi. İsmet Paşa’nın yanından geliyordu. Kızgın bir boğa gibiydi. Odadakilere bir süre baktı ve kendi kendine birilerini tehdit ederek odada sinirli bir şekilde dolanmaya başladı. Durmadan ter döküyor ve burnundan soluyordu. Belli ki Lord Curzon, İsmet Paşa’ya çok sinirlenmişti.
Birden bağırdı:
"Dört korkunç saatten beri burada oturduk ve İsmet her sözümüze şu adi sözlerle cevap verdi:
“Bağımsızlık ve Ulusal Egemenlik!"
Odadakiler Lord Curzon’a İsmet Paşa’nın hangi konuda zorluk çıkardığını sordular. Curzon "hukuksal konuda" olduğunu söyledi. Ama İsmet İnönü "Ekonomik maddeleri de benimsemiyordu."
Her şey bitmişti.
Curzon ıstırap ve korku içinde idi.
Türklere istediklerini imzalatamıyordu. Lord Curzon İngiltere Hükümetine ve halkına nasıl hesap verecekti? Zaten savaşta kaybetmişlerdi. Ve milyarlarca sterlin İngiliz parasını boş yere heba etmişlerdi.
Odada bulunanlar toplu halde hemen İsmet Paşa’nın yanına gittiler. İsmet Paşa ile bir saat daha konuştular. Paşa korkunç derecede yorgun görünüyordu. Ekonomik maddelerin Türkiye’yi mali ve sanayi tutsaklığa sürükleyeceğini söylüyordu. Görüşmeyi fazla uzatmadan yarıdan kestikten sonra ayağı kalktı yorgun ve bezgin bir şekilde şu sözlerle odayı terk etti.
"Kalbim ağrıyor!"
İsmet İnönü, Lozan Anlaşması’ndan sonra Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığında uzun bir süre Başbakanlık yaptı. Lozan Anlaşması bir başarıydı. Mustafa Kemal öldükten sonra Türkiye Devleti’nin Cumhurbaşkanı oldu.
KONFERANSIN BİTİMİNDE BAŞBAKAN RAUF ORBAY VE İSMET PAŞA ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIK NASIL ÇÖZÜLDÜ?
 Nihayet Temmuz ortalarında konferans sona erer. İsmet Paşa, An-kara'dan imza yetkisi ister. Fakat bu sefer de başvekil bu isteğe cevap vermez. Üç gün geçer. 18 Temmuz'da İsmet Paşa, Gazi'ye durumu bildirmek zorunda kalır. Gazi'ye bu müracaatında İsmet Paşanın kullandığı şu cümleler, içinde bulunduğu ruh halini ve sıkıntıyı belirtmek bakımından çok dikkat çekicidir: 
"Eğer hükümet, kabul ettiğimiz şeyin kesin olarak reddinde direniyorsa, bunu bizim yapmamıza imkân yoktur. Düşüne düşüne benim bulduğum yol, İstanbul'daki komiserlere tebligat yapıp, imza yetkisini bizden almaktır. Bu hal de gerçi bizim için dünya yüzünde görülmemiş bir skandal olur. Fakat vatanın yüksek menfaatleri şahsi düşüncelerin üstünde olduğundan, milli hükümet kanaatini uygular. 
"Hükümetten teşekkür beklemiyoruz. İşlerimizin muhasebesi, millete ve tarihe bırakılmıştır." 
Fakat hükümet hâlâ kararsızdır. Ama geciken cevabı Gazi, artık kendisi bildirmek lüzumunu anlar. Şu telgrafı çeker: 
Ankara 19/VII/1339 (1923) 

"Lozan'da İsmet Paşa Hazretlerine,
"18 Temmuz 1339 tarihli telgrafnamenizi aldım. Hiç kimsede tereddüt yoktur. İhraz eylediğiniz (kazandığınız) muvaffakiyeti en sıcak ve samimi duygularımızla tebrik ederek, usulen vaz'ı imza olunduğunun (imzalandığının) bildirilmesine muntazırız kardeşim. 
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi 
Başkumandan 
Gazi Mustafa Kemal" 

Görülüyor ki, Lozan'da Türk Murahhas Heyeti Reisine, hükümetin bildirmesi lazım gelen imza yetkisini, Gazi biraz da özel ve hatta gayri resmi hava taşıyan bu telgrafı ile, bildirmiş olur. İsmet Paşa Lozan'da, Gazi'den aldığı bu yetkiyi kullanmıştır. 
Böylece de büyük hesaplaşma bitmiştir. Bu sonuçta da ağırlığını teraziye koyan Mustafa Kemal'in rolü ve sorumluluk kabul derecesi, onun diğer işlerinde olduğu gibi, bu büyük hesaplaşmaya da kendi damgasını vurur. 
İsmet Paşaya gelince? O, Lozan'da hayatının, belki de en büyük kozunu oynadı. Sekiz ay süren çetin, pürüzlü, tehlikeli bir yolun hem şerefli, hem mihnetli mücadelesini yaşadı. Nihayet düzlüğe çıktığı zamanki duyguları, geçtiği yolun bu mihnetlerini ne güzel canlandırır. Şu telgrafı okuyalım: 
Lozan 20 Temmuz 1339 (1923) 

"Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine, 
Her dar zamanımda, Hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim azabı tasavvur et. Büyük işler yapmış, yaptırmış bir adamsın. Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim, pek sevgili aziz kardeşim, aziz şefim. 

İsmet" 

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI NASIL DOĞDU? YENİ TÜRK DEVLETİ NASIL VE NE GİBİ ŞARTLAR ALTINDA LOZAN’A GİTMİŞTİ? SINIRLARIN ÇİZİLİŞİNİ DİĞER İMZA EDENLERLE HAKLARININ EŞİTLİĞİNİ NASIL ONAYLATABİLDİ?

1) Bir devletin sınırları, onun kudretine bağlıdır. Sınırlar üzerine münakaşa olunmaz. Onlar kendiliklerinden kuvvete dayanılarak kabul olunur. Türk milleti, sınırlarını gerçek şekilde çizebilmek için Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dört yıllık savaş ve gayrette bulunmaya mecbur oldu. Lozan'da Türk milletinin fiilen kazandığını kağıt üzerinde tespit etmiş oldu. 
2) Hakların eşitliğini, biz Türkler, hakiki olarak Mudanya'da elde etmiştik. Lozan'da her iki taraf başka başka hak anlayışlarıyla birbiri karşısında bulunu-yordu. Fakat hepsinin birbiriyle ölçülebilecek hakları vardı. 
3) Bilhassa Lozan'dan sonra ve antlaşmanın uygulanması devresindedir ki, hükümlerinin tam meşruluğunu görüyoruz. Zira Türklerin, bağımsızlıklarına karşı besledikleri sarsılmaz bir inançla elde ettikleri bu antlaşma, Müttefikler tarafından ancak bir geçit olarak telakki edilmişti. Zaman, Türklerin imanlarının doğruluğunu gösterdi, diğerlerinin tahminlerini de boşa çıkardı. 
Diyebiliriz ki Lozan Antlaşması ile geleceğini temin için kahramanca çarpışmış olan Türk ulusunun hakları tanınmıştır. Bu itibarla antlaşma, insanlık ve uygarlık için hakkın, haksızlık üzerine çaldığı ve daima çalacağı galebenin bir ifadesini teşkil eder. Lozan Antlaşması Türk bağımsızlığının bir zaferidir.
SONUÇ OLARAK
Atatürk, bu antlaşma için şöyle der: 
"Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir suikastın çöküşünü anlatan bir belgedir. Osmanlı dönemi tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal zafer eseridir." 
Lozan, devletlerarası hukuk açısından dünya savaşını sona erdiren antlaşmaların sonuncusudur. Türkiye açısından, Kurtuluş Savaşının sonunda imzalanan, Osmanlı İmparatorluğu'nu tasfiye eden ve yeni Türkiye'nin kuruluşunu onaylayan bir barış antlaşmasıdır. Savaş sonrasında yenenlerin yenilenlerle imzaladığı antlaşmaların ağırlığı göz önünde bulundurulursa Lozan'ın önemi çok daha iyi anlaşılır. Lozan'a danışman olarak katılan ve antlaşmanın 10. yılında bu antlaşmanın oldukça kapsamlı bir araştırmasını yapan M. Cemil (Bilsel) Lozan'ı savaş sonrası imzalanan antlaşmalarla karşılaştırdıktan sonra şu yargıya varmaktadır: "ilim adamları için doğruyu aramak ve doğruyu söylemek ilme ve tarihe karşı borçtur. Hiç kimseye hoş görünmek fikriyle değil, sırf okuduklarımdan ve gördüklerimden anladığım tarihin ve hakikatin önünde söylüyorum: İsmet Paşa Lozan'da memlekete büyük hizmet etmiştir. Lozan Avrupa'nın göbeğinde, muahedesiyle de, zabıtlarıyla de, tatbikleriyle de onun adına dikilmiş edebi abidedir. Lozan dahil olarak bütün kurtuluş, Gazi Mustafa Kemal'in abidesi olduğu gibi." 
Lozan'ın bir "imtihan" olduğunu belirten İnönü, anılarında bu sınavın önemini şöyle belirtmektedir: 
"Mudanya Mütarekesinden sonra Lozan Konferansı, milletimizin Avrupa ortasında davet olunduğu büyük bir imtihandır. Türkiye medeni alem ortasında, davasını açık ve kesin olarak izah ve müdafaa edecek medeni ve siyasi bir seviyede midir? Acaba oradaki manzara Anadolu dağlarında şu veya bu tesadüfün veya Türkiye'ye hasım devletler tarafından işlenen şu veya bu hatanın tesadüfi neticesi midir? Yoksa bir milletin belli bir hedefe doğru giriştiği şuurlu bir mücadele midir? Lozan imtihanında işte bu suallerin cevabı verilmiştir."
Bu onur ve gurur dolu günleri bizlere yaşatan başta Ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılan şehit ve gazilerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz ruhları şad olsun!

KAYNAKÇA:
1. ATATÜRK HAKKINDA HATIRA VE BELGELER PROF. DR. AFET İNAN
2. İSMET İNÖNÜ HATIRALAR SABAHATTİN SELEK
3. TEK ADAM C.3 ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
4. CUMHURİYET C.1 TURGUT ÖZAKMAN
5. İHANET BASINI AYDIN KELEŞOĞLU
6. İNÖNÜ VE YAKIN TARİH SIRLARI KAHRAMAN YUSUFOĞLU



611 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ATATÜRK ULUSAL KURTULUŞA NEDEN ADANA'DA KARAR VERDİ - 03/01/2020
"Toros dağlarının tepelerinde tek bir Türkmen evinin bacası tüter halde kalmış ise ben bu milletten umudumu kesmem; bayrağımı göğsüme sarar, milletimin istikbali uğruna ölürüm."
24 KASIM GÜNÜNÜN TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ - 25/11/2019
Yeni Türkiye´nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari devrimler çok büyük, çok önemlidir. Bu devrimler, sayın öğretmenler, sizin toplumsal ve fikri devrimdeki başarınızla desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet siz
ÖLÜMSÜZ ATATÜRK İLE SONSUZA DEK - 10/11/2019
"Büyük adamlar yetiştiren bir ırk, herhalde büyük ırktır. Bir kavmi anlamak için, onun ırkını, liderini tetkik etmekten daha iyi vasıta yoktur
HARF İNKILABININ 91. YILDÖNÜMÜ - 06/11/2019
“Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Yeni Türk harflerini her vatandaşa, kadına, erkeğe, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. B
CUMHURİYET IŞIĞI 96 YAŞINDA - 28/10/2019
Bundan tam 96 yıl öncesi bugün, Osmanlı İmparatorluğunun 624 yıllık tarihinde insan haklarından yoksun, çağdışı mutlakıyet yönetiminin sona erdiği
BÜYÜK ZAFERİN 97. YILDÖNÜMÜ - 30/08/2019
YÜCE TÜRK ULUSUNUN ÜZERİNE HÜRRİYET VE İSTİKLAL GÜNEŞİNİN DOĞDUĞU 30 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ ZAFERİNİN 97. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
ATATÜRK ÜZERİNE - 01/01/2019
‘ ALLAH´IN BANA BU EVLADI VATANI KURTARMAK İÇİN GÖNDERDİĞİNE İNANIYORUM.‘
TEOKRATİK VE MONARŞİK SALTANAT DÜZENİNİN YIKILIŞI ÇAĞDAŞ BİR DEVLETE DOĞRU - 09/11/2018
"Bir gün gelecek, ben hayal zannettiğiniz bütün, inkılâpları başaracağım. Mensup olduğum millet bana, inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır. .Din ve devlet birbirinden ayrılmalı, şarktan benli
TÜRK ULUSUNUN ÇAĞDAŞ CUMHURİYET YÖNETİMİNE KAVUŞMASININ 95. YIL DÖNÜMÜ KUTLAMASI - 29/10/2018
ATATÜRK UYARMIŞTI
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.451932.5820
Euro34.798834.9382