Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam281
Toplam Ziyaret1685036
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
SÜRGÜN
08/02/2017

İnsan hakları bilinci ve duyarlılığı geliştikçe insan onuruna yakışmayan uygulamalar da hukukumuzdan ayıklanmakta ve tarihin çöp sepetindeki yerini almaktadır. “Sürgün cezası” Osmanlı´da ve özellikle Sultan Abdulhamit döneminde sıkça uygulanan bir cezalandırma şekliydi. Ege adaları, Yemen ve bu günkü Libya´nın güneyinde Sahra çölü kıyısındaki Fizan eyaleti en meşhur sürgün yerlerindendi. Dilimizde “Fizan´a kadar sürmek” bir deyim olarak yaşamaktadır. Bu cezalandırma şekli, Cumhuriyet döneminde de 1960´lı yıllara kadar uygulana gelmiştir.

Ceza hukukumuzdan dışlanan uygulama, halen 2835 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu´nun 11.nci maddesi (k) bendinde yerini korumaktadır. Bu yasal yetkinin kullanımı ile ilgili bir anımı aktarmak istiyorum bu yazıda.

…………………………………………….

Diyarbakır Vali Yardımcılığı yaptığım yaklaşık üç buçuk yıllık sürede, vali yardımcıları arasında görev bölüşümü yapılırken valilerime, “jandarma ve emniyet teşkilatının yürüttüğü asayiş hizmetleri sorumluluğunu almak istemediğimi” özel olarak bildirirdim.

Bölücü terörün zirve yaptığı o yıllarda, konuyu yakından bilmeyenler için bu tavır, “işten kaçmak” gibi değerlendirilebilir. İşin aslı ve özü ise benim hizmet anlayışım ve iş yürütme noktasındaki tavrımla ilgilidir. Daha önce başka olaylarla ilgili anılarda da ifade etmiş olabilirim: Ben rol yapmayı beceremem. Bir işi yapacaksam, hakkını vererek yaparım. “Yapıyormuş gibi” davranamam. Öyle olunca da, terörle mücadele adı altında öyle girift ilişkiler, öyle gizemli bağlantılar vardı ki o dönemde, benim bunları çözebilmem, aydınlığa çıkarmam mümkün değildi. Kendi ekibimi oluşturmama da izin verilmeyeceğinden –ki bir vali yardımcısı için bu mümkün değildir- “faili meçhule gitmek (!)” kaçınılmaz sonum olurdu. Bu sebeple istemedim, özel olarak kaçındım. Geriye dönüp baktığımda, bu gün bile, doğru bulduğum bir yaklaşımdı bu.

1993 yılı mart ya da nisan ayıydı. Asayiş hizmetlerinden sorumlu vali yardımcısı Sefa Özmen izne ayrılmış, onun görevleri de, vali oluruyla oluşturulan dönerli görev dağılımı sebebiyle izin dönüşüne kadar, benim sorumluluğuma geçmişti.

Gelen evrak arasında, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği´nden gelen bir yazı karşısında irkildim. Yazıda özetle: “Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Nurettin Karakaş´ın, PKK terör örgütüne sempatiyle yaklaştığının anlaşılması sebebiyle, olağanüstü hal bölgesi dışına çıkartılmasının uygun bulunduğu, gereğinin yerine getirilmesi”  isteniyordu.

İnanamadım. Söz konusu kişiyi tanıyordum. Bırakın PKK´ya müzahir olmayı, şiddetle karşı olan biriydi. Daha önce oğlumun gözlerindeki rahatsızlığa “alerjik konjektivit” teşhisini koyan ve tedavisini yapan doktordu kendisi. Bu tedavi esnasında, bir dostum vasıtasıyla aile bağlantılarını dahi soruşturmuş, bilgi toplamıştım. Siverekli, PKK karşıtı bir aile çevresine mensuptu.

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği´nde konu ile ilgili meslektaşım, devrem, vali yardımcısı arkadaşım Hüseyin Başkaya´yı aradım. (Kendisi şimdi merkez valisidir.) Hüseyin, “dosyasını inceleyip, döneceğini” söyledi. On dakika sonra da döndü ve: “-Devrem bu teklif sizden, Diyarbakır Valiliği´nden gelmiş,” dedi.

Her ihtimale karşın, mevcut bilgilerimi özel kaynaklarımdan yeniden teyit ettirdim.

Yazıyı alıp sayın valiye gittim. Vali, çok saygı duyduğum, gerçek devlet valisi niteliklerini vakıf, İbrahim Şahin´di. Durumu arz ettim. Özel bilgilerimi de aktardım. “- Bu yazının uygulanması halinde fahiş bir yanlışa aracılık yapmış olacağımızı,” söyledim. “Konuyu bizzat incelememi, sonucundan kendisini de bilgilendirmemi,” istedi.

O tarihte Dicle Üniversitesi rektörü emekli tabip tuğgeneral Prof. Dr. Sedat Arıtürk idi. Randevu alıp rektör beye çıktım. Ona durumu anlattım. O da hayretle karşıladı, “- Böyle bir bağlantıya ihtimal vermiyorum. Nurettin şahsen tanıdığım ve güvendiğim ender öğretim görevlilerindendir. Yanlış olur, bunu iptal ettirelim,” dedi.

Ben de: “-Konuyu incelediğimi, sonuçtan kendisini de bilgilendireceğimi,” ifade ile ayrıldım, yanından.

………………………………………

İl Emniyet Müdürü ve müdürlük bünyesinde yaptığım görüşmelerle, araştırma ve inceleme sonunda suçlamanın düzmece bir istihbarat raporuna dayandığı, kumpas olduğu ortaya çıktı.

Şöyle ki: Nurettin hocanın tıp fakültesindeki öğrencilerinden birisi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı ile ilgili bir dersten bütünlemeye kalır. Bütünlemede de başarılı olamayınca Emniyet İstihbarat Şube´de Başkomiser olan dayısına, “-Hocasının PKK yanlısı olduğunu, bu yüzden kendisine taktığını, kendisi gibi arkadaşlarının hepsinin bu dersten başarısız sayıldığını, (gerçekte başarısız olan sadece iki öğrencidir)” biraz da abartarak anlatır. Dayısı şubeden bir acemi memur görevlendirir. Memur sadece bu iki öğrencinin beyanına dayalı bir “istihbarat bilgi notu” hazırlayarak amirine iletir. Amiri olan başkomiser de bu nota dayalı olarak gerekçeli bir “rapor” hazırlar.

Bu rapor, İstihbarat Şubeden emniyet müdür yardımcısına, ondan il emniyet müdürüne oradan Diyarbakır Valiliği´nde ilgili vali yardımcısına iletilir. Vali yardımcısı Sefa Özmen´in önerisi ile Diyarbakır Valisi imzasıyla Olağanüstü Hal Bölge Valiliği´ne bir teklif olarak intikal ettirilir. Teklifte: ”2835 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu´nun 11/k maddesi gereğince adı geçenin Olağanüstü Hal Bölgesi dışına çıkartılması” istenmiştir. Bölge Valiliği´ndeki arkadaşlar da Bölge Valisi Ünal Erkan´ın onayı ile işlemi tamamlamış; evrak gereği için Diyarbakır Valiliği´ne gönderilmiştir. Evrakın Diyarbakır Valiliği´ne gelişi aşamasında da ben konuya katılmış oldum. 

Sonuçta Olağanüstü Hal Bölge Valiliği onayının iptalini isteyen Diyarbakır Valiliği teklifini Bölge Valisine elden götürerek sayın bölge valisini bilgilendirdim. Ünal Erkan Bey benim yanımda İl Emniyet Müdürü Ramazan Er´i telefonla arayarak:

“- Ayrıntılı bir çalışma yapmadan, suçsuz bir insanın onurunu kırıcı, idareyi yanlış bir işlem yapmaya yöneltici rapor hazırlayan başkomiser hakkında mutlaka idari soruşturma açılmasını,” istedi. “-Bunlar bu teşkilatın yüz karaları, bunları teşkilatta barındırmamalı, asıl bu başkomiser, meslekten atılmak suretiyle, bölge dışına çıkartılmalı,” dediğini, bu gün gibi hatırlıyorum.

…………………………………

Sonrasını bilmiyorum. İzinli vali yardımcısı göreve döndüğü için sonrasını o takip etti.

Ben, dosya kapandıktan sonra Rektör Arıtürk´e bilgi verdim. Memnun oldu. O da makamına çağırtıp Yrd. Doç. Dr. Nurettin Karakaş´a aktarmış olanları.

Nuretin bey teşekkür için bir gün bana geldi. Yanında askerlik dahil, daha önceki çalışmalarında kendisine verilen takdir ve teşekkür belgelerini de getirmişti.  İlgilendiğim için teşekkür etti. Rektörün:

“-Vali Yardımcısı Yılmaz Aydoğan müdahale etmemiş olsaydı, seni şimdiye çoktan üniversiteden atmış olacaktık. Ona çok şey borçlusun” dediğini, aktardı.

Çok duygulanmıştı.

“-Üzülmeyin. Ben de, rektör bey de sizi tanıyoruz. Birileri yanlış yapmış, fark edildi ve durduruldu. Ben sadece görevimi yaptım. Teşekküre lüzum yok. Haksızlıklara karşı durmak ve fırsat vermemek için bu görevdeyim,” dedim.

……………………………….

Değerli okuyucu,

Yine bir Olağanüstü Hal uygulaması içinden geçmekte olduğumuz bu günlerde iş başında bulunanlara, yetkili makamlarda olanlara büyük iş düşüyor. Adalet herkese lazım. Suçlular cezalandırılsın. Buna kimse bir laf edemez. Ama yüz yirmi beş bin kişinin işinden atıldığı bir ortamda, istisnasız herkesin suçlu olduğunu kabul etmek, haksızlık olur.

Mağduriyetlere karşı durmak öncelikle insanlık görevidir. Olağanüstü uygulamalar, olağanüstü titizliği gerektirir.

Saygılarımla.



710 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351