Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam90
Toplam Ziyaret1684187
Oğuz Adem Selçuk
karaisalihaber@hotmail.com
MENEMENCİOĞULLARININ SÜRGÜN EDİLMESİ
11/06/2014
     Menemencioğulları, 18-19. Yüzyıllarda Karaisalı çevresinde yaşamış, çok önemli siyasi faaliyetlere katılmış bir Türkmen Aşiretidir.

Aşiret ileri gelenlerinin İstanbul’a sürgüne gönderilmesinden önce Karaisalı yöresine nerden geldiklerine ve nasıl geldiklerine kısaca bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Bu konuda elimizde çok önemli bir yazılı kaynak bulunmaktadır: Menemencioğulları Tarihi.

Son Menemenci Beyi Ahmet Beyin hatıralarını ve  Menemenci Aşiretine dair bilgileri ihtiva eden bu eser, 1861 yılında kaleme alınmıştır.  Prof. Dr. Faruk Sümer, “ Fırka-i İslahiye tarafından İstanbul’a getirilen son Menemenci Beği Hacı Ahmet Beğ, bize bu ailenin tarihine ait değerli bir hatırat bırakmıştır ki,  bu Türkiye Tarihinde eşine çok az rastlanan bir vakı’adır” diyerek eserden övgüyle söz etmiştir.

Dr. Yılmaz Kurt tarafından günümüz alfabesine çevrilen Menemencioğulları Tarihi, özgün anlatım şekline dokunulmadan Akçağ Yayınları arasında 1997 yılında yayınlanmıştır. *

O günün İstanbul Türkçesi ile kaleme alınan bu önemli eserin dili ağır ve ağdalıdır. Bugün kullanılmayan pek çok tabir ve kelime barındırmaktadır. Bazı tabirlerin sözlüklerde karşılığı bulunmamaktadır.

Menemencioğlu Ahmet Beyin anlatımına göre, Menemenci Aşireti, İzmir’in Menemen Bölgesinden doğuya göç ederek Aydın Bozdoğan’a gelmişler, buradan hareketle Teke Yarımadası üzerinden İç-İl’e yani Mersin’e gelince Aşiret, iki kola ayrılmış. Sahil bandını takip ederek Kadirli yöresine kadar gidenlere Kök Bozdoğan, Tarsus tarafına gidenlere de Menemenci denilmiştir.

Yine kitaptan öğrendiklerimize göre Menemenci Aşireti, ilk önce Tarsus Kusun Deresi mevkiine ve sonra Bucak ve Çeceli köylerine yerleşmişlerdir. Çeceli, merkez seçildikten sonra da çeşitli köylerde yurt tutup yerleşmişlerdir. Hatta Ahmet Bey, “Aşiretin Çeceli’ye geldiğinde burasının 5-6 hanelik bir yer olduğunu, ilk Boy Beyleri olan Kör Boy Beyinin burada vefat ettiğini ve Çeceli Camisinin kıble penceresi önüne defnedildiğini” anlatır hatıratında. 

Son Menemenci Beyi Ahmet Beyin hatıratında Karaisalı’dan İstanbul’a sürgün edilmelerinin tam tarihi belirtilmemiş ama benim tahminime göre, Aşiret, 1845-1850 yıllarında İstanbul’a getirilmiştir.

Çünkü aileden bazı kimseler, Osmanlı Ordusunda ve Yönetiminde görev yapmışlardır. Bunun gerçekleşmesi için, Ailenin İstanbul’da olması ve çocuklarını okutmuş olmaları gerekir ki, bunlardan birisi Menemencizade Tevfik Mehmet Paşadır. Tevfik Mehmet Paşa, Ahmet Beyin oğlu olup, Mirimiran ve Mutasarrıf olmuştur. Üsküp’ten azledilmiş olarak 1 Şubat 1874 de vefat etmiştir. Cenazesi, Üsküdar’da babasının yanına defnedilmiştir.

Bir diğer Menemenci Paşası da Tevfik Mustafa’dır. Tevfik Mustafa Paşanın babası Menemenci beylerindendir. Amcası Ahmet Bey vasıtasıyla Mısır’a gönderilmiştir. Orada İbrahim Paşaya Yaver olmuş ve Miralay rütbesini almıştır. (1841) Osmanlı Ordusunda çeşitli yerlerde kumandanlık yapmıştır. 1877 de Kars Kumandanı iken hastalanıp İstanbul’a dönmüş ve 12 Temmuz 1879 da vefat etmiştir. Eyup’ta defnedilmiştir. Oğulları Ferit Sait Paşa ile Osman ve Nabi Beydir.

Bu kısa bilgilerden sonra gelelim İstanbul’a sürgün meselesine. Aslında çok hazin bir sürgün olayı yaşanmıştır ama Ahmet Bey, bu olayın kesin tarihini vermediği gibi, olayı fazla da dramatize etmemiştir.

Kim bilir 200-300 kişilik bir insan topluluğunun yolculuğu, nasıl zahmetli geçmiştir? İstanbul’a varıldığında nasıl bir yerleşme zorluğuyla karşılaşılmıştır? Bu kadar insan zorunlu ikamete tabi tutulurken aileler, nasıl parçalanmışlar, hangi semtlere yerleştirilmişlerdir? Ahmet Bey, sadece kendi ailesinin Beyoğlu’na yerleştirildiğinden ve maaşa bağlandığından bahsetmektedir. Aşiretin diğer fertleri, nasıl yaşadılar, nasıl geçimlerini sürdürdüler bilinmemektedir.

Okuyacağınız bu sürgün bölümü tarafımdan kısaltılarak ve günümüz Türkçesine çevrilerek sunulmuştur.  İşte hikâye:

“Sabah namazında konağa geldiler. Bir yüzbaşı emri çıkarıp verdi. Mealinde “ Karaisalı Kaymakamının istiklali için cenabınız dahi haneniz ile Der-aliyye’ye (İstanbul’a) nakil olunacak” denilmekte.  Bizden, başka bir muamelede bulunur, belki isyan edilir diyerek o kadar askeri göndermişler.  Ben de cevap eyledim ki: “Ruhsat ver, hareme gideyim. Bazı tembihatlarımızı edeyim. Daha sonra gelirim.” dedim. Bir Yüzbaşı, haremin havlı kapısında durdu. Biz dahi bir miktar tembihat edip geldim. Hemen atlarımıza bindik. Adana’ya yolcu olduk. Uğrumuzda ve arkamızda askerler olduğu halde. Feryad ü figan kıyametten bir alamet. Lakin şunun ile müteselli olurum ki, bize isnat eyledikleri kabahat, hafif bir şey deyu. Meğer hakkımızda pek galiz şeyler yazmışlar.

Her ne ise, gece Adana’ya varıp Fazlı Efendinin konağına misafir olduk. Karagol koydular. Sabah oldu, Vali Paşanın yanına varıldı. Cevabında: “Hacı Ahmet Bey, emr-i şahane (Padişah buyruğu) bu merkezde. İnşallah sonrası hayır olur.” dedi. Ben de cevap verdim: “Efendim üç senedir memleketimizin valisi sizsiniz. Acaba benden ne kabahat zuhur eyledi?” dedim. Ol dahi: “Vakı’an kabahatin var diyemem. Lakin şöhretiniz var. Menemencioğlu diye”  buyurdu. Ve “Hemen adamlarınız kendi haneni nakil etsinler. Bir iki güne kadar vapur kalkacak.” dedi. “Efendim, mahdum bendenizi gönderiyorum” dedim ise de “Hayır başka adam gönder.” “Efendim başka adam ile olmaz, kerem edin” dedim ise de zalim herif rıza vermedi. Hele dostumuzdan Sururi Efendi –Allah ömrünü ziyade etsin- “Bu adam, üç-dört yüz senelik bir hanedan, sa’irlerine kıyas olunmaz” diyerek izin aldı.

Mahdumu gönderdim. İki gün içinde yağmur çamur, türlü perişanlık halinde nakil ettirmiş. Biraz süvari gelip, bizi kendi atlarımıza bindirmeyip, asker atlarından birini bize, birini Adil Beye verdiler, binip yola çıktık. Gavur Dağından Küçükalioğlu ve diğerlerinden zincire vurulmuş onbeş kadar kişi ile Tarsus’a vardık. Ailemiz de geldi. Ertesi gün Mersin’e vardık. Birkaç yüz ahali beraber feryad-ü figan halinde Mersin’den vapura binilerek İstanbul’a doğru yola koyulduk. İstanbul’a varılınca huzura hürmetle kabul edildik. Suçsuz olduğumuz söylendi. 5000 kuruş maaş tahsis edildi. Maaş beratı geldi ama “Kâfir Dağı(Gavur Dağı) reislerinden Ahmet Ağaya” diye yazılmış. Hemen beratı aldım ve Kıbrıslı Mehmet Paşaya vardım. “Efendim ne bu maaşı, ne bu beratı kabul ederim” dedim.

Ancak Derviş Paşanın “yanlış yazılmış Menemencioğlu Ahmet Ağa olacak” şeklinde beratın düzeltme yazısını aldım ve memlekete gönderdim. Ben de İstanbul’un Beyoğlu semtinde 625 kese akçeye bir konak aldım. Burada ikamet etmekteyiz.”

*Menemencioğlu Ahmet Bey, Menemencioğluları Tarihi, (Yayına hazırlayan Dr. Yılmaz KURT) Akçağ Yayınları, Ankara 1997



6361 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BÜYÜKŞEHİRLERDE MUHTARLIK KALDIRILMALI - 04/04/2024
BÜYÜKŞEHİRLERDE MUHTARLIK KALDIRILMALI
ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA - 03/12/2023
ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI.. - 06/11/2023
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI..
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde) - 13/09/2023
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde)
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI - 12/08/2023
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI
BUNDAN SONRA NE OLUR? - 01/06/2023
BUNDAN SONRA NE OLUR?
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2 - 07/05/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ - 16/02/2023
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ - 04/01/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351