Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam169
Toplam Ziyaret1684924
Oğuz Adem Selçuk
karaisalihaber@hotmail.com
MEHMET AKİF’İN BEŞERİ CEPHESİ
30/12/2011
Mehmet Akif’i yakından tanıyanlar, dostluk ve arkadaşlık kurduğu kişiler, Onu şu çizgilerle tasvir ediyorlar:

Çok çalışkandı, emek verilmeden kazanılan şeyi haram sayardı. “Sanatın yüzde doksanı ter, yüzde onu ilhamdır” derdi. Okuduğu bir kitabı etraflıca inceler, öğreneceklerini sonuna kadar kavramadan bırakmazdı. Din ve mezhep farkı gözetmeksizin insanlığa faydalı olmuş bütün büyükleri severdi. Kalabalık meclislerde susar, kendini göstermekten kaçınır, biraz övülünce mahcup olur ama dostlar meclisindeki sohbetine doyum olmazdı. Hazır cevaplıkta eşsizdi. Her şeyi değiştirmek hastalığına tutulmuş taklitçilere olduğu kadar  “Yenilik adına gökten nur inse kabul etmeyen” gelenekçilere de kızardı. Ona göre eski, eski olduğu için atılmaz; fena olursa, kötü olursa atılır, yeni, yeni olduğu için alınmaz; iyi olursa, faydalı ise alınırdı.

Ölümünün 75. yılında rahmetle andığımız Milli Şairimiz Mehmet Akif, Safahat’ında yaşadığı devrin realitelerine ayna tutmuş; hasta, kimsesiz ihtiyar “Seyfi baba”nın çaresizliğini, veremli bir genç öğrencinin öksürüğünü, “Küfeci Hasan”ın soğukta titreyen çıplak ayaklarını, kahvelerin, meyhanelerin, kumarhanelerin isli, sisli ve kirli havasını; camilerin, minberlerin, secdelerin heyecanını, cephelerin kan ve kıyametini, evladını “Haydi Evladım Uğurlar Ola” diyerek savaşa yollayan anaların gözyaşını, kısaca koskoca bir Milletin geçirdiği haşmet ve zulmet günlerini bütün safhaları ile şiirleştirmiştir.
Bu vasıfları ile Mehmet Akif, vatan Şairi, Millet Şairi ve hatta Cemiyet Şairi olmaya hak kazanmıştır.

Yalnızca şair miydi Akif? Hayır… O, yaşadığı toplumun cehalet gibi, sefalet gibi, tembellik ve ümitsizlik gibi dertlerine parmak basan, bu dertlerin cemiyet hayatından sökülüp atılması için kafasını yoran, yüreğini tüketen bir sosyolog, bir dava ve gönül adamıdır.

İstanbul’un orta halli bir semti olan Fatih’te Türk ve İslam terbiyesi almış, halkının gelenekleri ve görenekleri içerisinde büyümüştür. Yoksullara acımak, başkalarının dertleriyle hemhal olup, bu yolda mücadele etmek, halka faydalı şeyler yazıp söylemek, vaaz ve nasihatlerde bulunmak gibi şahsiyetinde topladığı insani özellikler, yaşayıp-yetiştiği bu çevreye bağlanabilir.

Mehmet Akif’in çocukluk ve ergenlik çağı, sıkıntılar içerisinde geçmiştir. Bu nedenle eğitim süresi daha uzun olan Mülkiyeyi bırakarak Baytar Mektebine devam etmiş, kısa yoldan memuriyet hayatına atılmıştır.

O, insanın üzerine çöküverecekmiş gibi duran basık evler, çamur deryası sokaklar, insanların ruhlarını çökerten kahvehaneler ve meyhanelerle iç içeydi. Bu bakımdan O’nun yoksullara, düşkünlere ve hastalara ilgisi ve bakış açısı Servet-i Fünun Şairlerinden çok farklıdır. Okula gidemeyen fakir çocukların küfesine ayağı dolaşmış, “Seyfi Baba”larla aynı odada yatmış, hasta ve yoksul öğrencilerin ıstıraplarına şahit olmuş, veremli insanların öksürükleriyle uykuları bölünmüş ve böylece yüreğindeki acılarla Edebiyatımızın ilk sosyal ve gerçekçi şiirlerini yazmıştır. Düşkünlerin ıstırabı, cehaletin kötü neticeleri, bakıma muhtaç çocuklar, sokağa düşmüş ihtiyarlar, O’nun bu ilk sosyal ve gerçekçi şiirlerinin nüvesini teşkil etmiştir.

Günlük hayatında karıncayı bile incitmekten çekinen bu çelebi, bu mistik ve gönül adamı; millet, vatan ve din konularında kırıcı olabilmiştir. Bun hususlarda tavizsiz yaşamış, iman ve direnişi haykırırken benzersiz bir destan şairi olmuştur.  
 

“Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki, Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.
Düşer mi sandın tek taşı harem-i namusun
Meğerki harbe giden son nefer şehit olsun.”


Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak her milletin kendi benliğine uygun bir yol takip etmesi gerektiğini savunan Mehmet Akif, geleceğe koşarken geçmişin müspet değerlerini kaybetmemeye özen gösterilmesine; Millet denilen varlığın mazi ile ilgisinin devam etmesine işaret eder. Aydın ile halk arasındaki fikri uçuruma dikkat çeker, bilginleri ve düşünürleri Milletin beyni, halkı ise cismi olarak telakki eder. Başkalarının uğradığı haksızlıklara kendi başına gelenden daha fazla üzülürdü. Nitekim iş arkadaşlarına haksızlık yapıldığı için iki defa memurluktan istifa ettiği görülmüştür.

Kuvvetli önünde eğilmeyen Mehmet Akif, Devlet adamlarına sokulmaz, zorbalara yüz vermezdi. Şiirlerinde hiçbir Devlet adamını övdüğüne rastlanılmamıştır. Yaratılış bakımından kederli ve içine kapanık göründüğü halde, koca Safahat’ında kendi derdinden ve halinden bir kez olsun şikâyette bulunmamış, aksine mensubu olduğu Türk Milletinin makûs talihini yenmesi için kendisinin ümit ve azim taşımakla vazifeli olduğuna inanmıştır.

Mehmet Akif, İslamın çalışmak, ilerlemek, temizlik, insanlar arası sevgi, saygı ve eşitlik ve doğruluk gibi sosyal hayatın esasını teşkil eden vazgeçilmez ilkelerini inananlara hatırlatmaya, öğretmeye, yaşatmaya çalışmıştır. Bu amaçla sanatını; cemiyet sorunlarını, dertlerini acımasızca deşmek, İslamın evrensel değerlerine dayanarak bunları tahlil ederek çözümler getirmek, inananları bilinçlendirmek yolunda bir araç olarak kullanmıştır.

Topyekün Millet fertlerinin camilerde vaaz ve nasihat yöntemi ile eğitilmesine çok önem veren Mehmet Akif derki: “Camiler, halkın aydınlatılması için en uygun yerlerdir. Fakat, ne yazık ki cahil vaizler, yarım hocalar İslamı geniş kitlelere yanlış anlatıyor ve onları dini hikayelerle meşgul ediyorlar.” O’na göre vaizler, “kafir olursun” tehdidi ile cemaati korkutmaktadırlar.

Oysa halkı aydınlatacak, onlara ümit taşıyacak, müjdeler getirecek, bilgi ve insanlık ufkunu genişletecek bu kişilerin, insanların doğru yola nasıl getirilebileceğini bilmesi, insanların ellerinden tutup onlara yardımcı olmayı başarması gerekmektedir.

Görülüyor ki Mehmet Akif, Türk-İslam ve Batı ahlakının en yüce değerlerini nefsinde toplamış, onları gönül potasında eritip bir sentez haline getirmiş bir dava adamıdır. Riyakârlık, yalancılık, hilekarlık, kanaatsizlik, karaktersizlik ve ümitsizlik O’nun en büyük düşmanlarıdır. Gerek yazılarında gerekse şiirlerinde bunlarla mücadele etmiştir.

Bir insan düşünün: Hayatı boyunca yalnız inandığını söyler, söylediklerini tatbik eder, yaptıkları çok büyük bile olsa söylemeyecek kadar tevazu içinde bulunursa ve “Bir siz vardır bende, benden içeri” deyip mensubu bulunduğu toplum için çırpınırsa, o insan olgun insandır.

Bir şair düşünün: Milletinin elemini, ıstırabını, memleketinin çalkantılarını, bahtiyarlığını en veciz şekilde şiirlerinde yansıtıp, ifade edebilmişse, o şair, Milli Şairdir.

Mehmet Akif, bütün bu hasletlere sahiptir ve bunu yazarak, yaşayarak başarmıştır.

İşte… Şairliğin ve olgunluğun odak noktasındaki Akif budur.





1311 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BÜYÜKŞEHİRLERDE MUHTARLIK KALDIRILMALI - 04/04/2024
BÜYÜKŞEHİRLERDE MUHTARLIK KALDIRILMALI
ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA - 03/12/2023
ELLİ YIL ÖNCESİNDEN BİR HATIRLAMA
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI.. - 06/11/2023
CHP KURULTAYINDA DEMOKRASİ SINAVI..
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde) - 13/09/2023
TÜRKLÜK BİLİNCİNİ KORUMAK (12 Eylül yıldönümünde)
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI - 12/08/2023
ÇECELİ DEĞİL KARAİSALI
BUNDAN SONRA NE OLUR? - 01/06/2023
BUNDAN SONRA NE OLUR?
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2 - 07/05/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKÂYESİ – 2
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ - 16/02/2023
DEPREM GERÇEĞİ VE SORUMLULUKLARIMIZ
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ - 04/01/2023
SIVACI HALİL ŞİİRİNİN HİKAYESİ
 Devamı
AlışSatış
Dolar32.451532.5815
Euro34.684134.8231