Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam107
Toplam Ziyaret1681192
Uğur Ünaldı
drugurunaldi@msn.com
Şöyle Başlayacak…
21/10/2020
     Her sabah olduğu gibi erkenden kalkacağım üzerimi örten mis kokulu  yorganımın altından. En sevdiğim ucu kapalı terliklerimi yine ayak yordamı ile kolaylıkla bulup giyeceğim ayaklarıma. Doğalgazlı bir evde uyanmış olmanın verdiği rahatlığa şükrederek lavaboya doğru yol alacağım. Annem babam ninem yıllarca o soğuklarda nasıl sıcacık yataklarını terk ederek buz gibi sularda abdest almışlar diye imreneceğim kıldıkları sabah namazlarına. Sonra çeşmeden akan sıcak suyla abdest alırken bir kez daha düşüneceğim bizim konfor içinde kıldığımız namazlar onlarınki kadar kabul görüyor mu acaba Allah katında diye…
     Son kez memur olarak geçeceğim mutfak tezgahının başına. Duraksaya duraksaya su koyacağım dibi kireç tutmuş çaydanlığa. Eğer evde çocuklardan kalanlar varsa gürültüye uyanmasınlar diye sessiz olacağım yine. Belki de onlar da erkenden uyanacaklar benimle? Kumanda yine yerinde. Bir yandan kahvaltı hazırlığı yapılırken haberlere de kulak vermek için dokunacağım stand by tuşuna. Akşamki dinlediğim haberlerin bayat özetleri sunulacak sabah sabah gün aydınlanmadan. Olsun. Belki gözümden kaçan bir şeyler vardır haberlerde. Kulağım orda, gözüm çaydanlıkta. Çok sade bir kahvaltım olacak yine. Gözüm daha sık saate takılmaya başlayacak. Geç kalmamalıyım. Her zamanki gibi aynı saate çıkmalıyım evden. Saat 8 dediğinde işimin başında olmalıyım. Yıllardır hiç geç kalmadım ve bu yüzden hiç laf duymadım. Son gün ya, bu gün de duymamalıyım.
     Gömlek üstüne bir şeyler giymekten oldum olası hoşlanmadım. Bu sabah da biri kolu biri kolsuz iki atlet üst üste giydim. Üşümem böyle. Hem beyaz gömleği de yakıştırıyorum kendime. Kapı önünde siyah parlak ayakkabılarımı hazırlamışım. Hanım kapıya kadar gelmiş. Soruyor neler hissediyorsun diye. Bilmem diyorum. Çok da farklı değil hissettiklerim. Zaten mesleği bırakacak halim yok. Sadece memurluk son bugün. Hem diyorum 2007 de milletvekili adayı olduğum sırada 6 ay yaşamıştım bu duyguyu. O zaman çok hoştu özgür olmak. Herhalde o duygu yerinde duruyordur diyeceğim.
     Yağmurda tertemiz yıkanmış kırmızıya çalan karo taşları var avluda çıkışa uzanan. Siyah parlak ayakkabımın tabanı da kirlenmeyecek. Araba da kirlenmez bu arada. Yaklaşıyorum arabaya. Her halde o dönemde anahtarsız açılan bir araba kullanıyorumdur. Ulan ne rahat şu anahtarsız açılan ve çalışan arabalar diye düşünüyorum. Start stop yazıyor tam karşımda. Dokunuyorum hemen alıyor marşı. Bu var ya, enjeksiyonlu arabalar ne rahatlık ya! Yarın da bu saatte mi çıkarım dışarı diyorum, yok ya biraz evde kalırım herhalde. Ne demişti zamanında Kaymakam Nevzat Bey ’’bu hafta evde kalıp sıkılmak istiyorum Uğur bey’’. Ben de birkaç gün evde kalıp sıkılacağım anasını satayım!
     Site kapısında güvenlikçi her zamanki saygılı hali ile bana bakıyor. Yol boş der gibi telaşsız. Eğer çaprazdan gelen araç olsaydı hafif tedirgin olurdu. Camı indirip bir şey söylesem mi? Yoo, ne gerek var. Benim emekliliğimin ne önemi var onun için.
     Bugün doktor bey yok. O da arabası ile gelecek. Benim ne zaman döneceğim belli değil çünkü. Belki takılırım ilçede. Yalnızım yani, istediğim türküyü açarım bu sabah.
     Bu diş hastanesi kavşağı gene sıkıntılı. Bir ışık koymadılar kaç yıldır. Neyse emekli olunca işim gücüm bu kadar çok olmaz. Ben de bir dilekçe daha yazarım büyükşehire. Hem elden teslim ederim. Müdür tanıdıksa bir de çayını içerim. Takipçisi olurum bu kavşağın ışıklandırılmasının.
     Şu fuar kavşağı sonrasında ilk kavşak var ya. Tamam ışık falan iyi de bu sağdan hiç gelen giden yok, niye orası da kırmızı yanıyor. Yıllardır o ışığa hiç uymadım. Bu son gün uyacağım anasını satayım. Hem bir dakika da erken çıkmışım bugün. Beklerim. Bir kere de bekleyeyim şu ışığı. Belki tanıyan olur, adam boş kavşakta bile bekliyor örnek olmak için der. Tanımayanlar da ne salak der, bom boş kavşakta ışık yeşile dönsün diye bekliyor.
     Kabasakal. Yıllardır şu sağdaki lokantaya geleceğim. Daha öğrenci iken kafaya koymuştum şu zenginlerin geldiğini düşündüğüm lokantaya gelmeyi. Emekli olunca gelir de azalacak, o zaman da mı gelmem acaba? Neyse gidecek bir yer aklıma gelmezse gelirim. Hesap kabarık gelirse de ne yapak, katlanırız bir kez buranın hesabına da. Kesin pirzolası güzeldir.
     Mezarlık! 20 yıldır yer alacağım şuradan. Pahalandı gitti yerler. Şöyle merkeze yakın bir yerden zamanında almadık. Bundan sonra yer de kalmamıştır. Uzaktan alsam? Her tarafı yol zaten. Arabayla gelir çocuklar. Neyse daha yapacak iş çok. İkramiyeyi şimdi mezar yerine mi verelim?
     Şambayat rampası. Süper oldu ya. Eskiden de hoştu ama çift yönlü olunca daha bir tatlı. Aman dikkat. Tam çıkınca kamera var. Hız sınırı da yetmiş burada. Emekli olunca gelir azalacak. Bunca yıl yemedim cezayı bundan sonra da yemeyeyim. Gazı keseyim de rampa çıkışı hızım düşük çıksın. Bugün öğrenci varsa otostop yapan alacağım. Kesin Salbaş’a gidecek öğrenci vardır orda.
     Soldaki beton santrali. Duruyor. Şu an kaçıncı sahibi işletiyor acaba. Bir türlü düzen tutmadı burası. Viraj da düzgün değil ki. Sakat yer, aman dikkat.
     Eskiden dosdoğru giderdik. Şimdilerde yeni yol var. Ne zordu Salbaş rampası. Şimdi ise kır sağa, bas gaza. Ama gene de sola bakmayı ihmal etme. Bazen radar oluyor. Radar gelene kadar ben buradan çıkmış oluyorum. Eğer işe geç giden biri olsaydım her gün düşerdim her halde. Ulan bu işe erken gitmek ne hoş ya. Bir sürü avantajı beraberinde getiriyor.
     Eski Salbaş yolu nasıldır acaba? Çok bozulmuştur şimdilerde. Oysa her bayram köye giderken arabayı bana verirdi babam. En sıkıntılı halinde bile bana çok tecrübe kattı o yol. Çakıl yüklü kamyonların ardında az rampalara çıkmadık beraber. Çocukların ‘’Şimşek Mcqueen’’ filmi vardı, orada da yeni bir otoban şeklinde çevre yolu yapılıyor ve kasaba kuş uçmaz kervan geçmez bir yere dönüyordu. Bu eski yol da öyle oldu. Ne zaman o filme denk gelsem Salbaş Rampası ile Pozantı gelir aklıma. Aynı o filmdeki gibi yol geçmeyince mahzun kaldılar.
     Çakıt kenarı. Ne güzel manzara. Ağaçlar baharda yeşerecek. Şimdi beklemedeler. Bahar gelsin Çakıt da kabaracak. Karşıdan hiç köy arabası gelmez oldu kaç yıldır. Ne yer ne içer bu köy taşımacılığı yapan esnaf? Hani nerde bagaj demirinde asılı tavuk-horoz olan eski model minübüsler? Herkes mi araba sahibi oldu acaba? Neyse, şu okul taşımacılığı çıktı da adamlar işsiz kalmadı herhalde. Bu Çakıt kenarında da kolay kolay araç sollanmıyor. Ulan şu son gün bari önüme bir acemi şoför çıkmasa! Ahanda korktuğum başıma geldi Bas kardeşim yaaaa! Kesin acemi bir bayan sürücüdür bu. Bekle şimdi düzlüğe kadar. O zaman da karşıdan bir konvoy gelsin de gör!
     İşte Salbaş. Daha da yaptıramadılar şu çevre yolunu. Aslında yaptıramadıkları da iyi. Esnaf para kazanıyor. Çevre yolu olsa çoğu kez oradan giderim o zaman da nerden göreceğim tanıdıkları? Ben bile nankörüm bak. Çevre yolu olsa oradan gideceğim. Yabancılar ne yapar o zaman? Adamın umurunda mı Salbaş esnafı? Böyle iyi ya. Tamam köprü dar mar ama yavaşlıyoruz hiç yoksa. Soldan kamyonlar geliyor. Salbaşlı zaten trafiği kafasına göre kullanıyor. Yayası da öyle şoförü de. Ama yine de sokaktaki köpeklere bakıyorlar. Kasap çok olunca köpekler de bayram ediyor. Hiç kedi yok ama ortalıkta? Herhalde köpekler kovuyor onları. Ya bu Salbaş var ya, etin kralı burda ya. Neyse dönüşte et alayım. Mete de pirzolayı seviyor zalım. Şöyle rahat rahat bir mangal yakayım. İkramiyenin azıcığını harcasam ne olur ki, dokunmaz yaaaa!!! Sahi bu ikramiye kaç günde gelir acaba? Ne kadar gelir ki?
     Kuzgun’a yaklaşıyorum. Yol kenarındaki derelerin çevresinde ne güzel ağaçlar var. Sonbahar ayrı güzel, ilkbahar ayrı güzel. Hele de ayçiçekleri açınca! Rahmetli bankacı Ali Arık’a söylemiştim, sonbaharda burada her renk var demiştim. O da bugüne kadar hiç dikkat etmedim demişti bana. Kaç yıldır gelir geçerim, bir günde durup ayçiçek tarlasına bir fotoğraf çekinmedim. Oysa bu tarafa yolu düşen herkes yaptı bunu. Ben niye yapmadım? Çok da sevmiyorum resim atmayı. Her gün gelip geçerken gördüğüm o ayçiçek tarlaları fotograflarda ne güzel çıkıyor ya! Torunlarım olursa ben de onlarla çekilirim.
     Kuzgun.Hız sınırı var yavaş. Yola girecek gibi bekliyor okul çocukları. Tavuk kafesi seyyar satıcı tablasının üstünde. Sapsarı yağlı köy tavuğu var mıdır acaba? Dönüşte bakarım. Aman dikkat. Yola fırlayan olmasın. Kazasız belasız bunca yıl gelip geçtik, son gün bir sakatlık olmasın. Hulusi her zamanki gibi erkenden kalkmış kısmet bekliyor.
     Yolun her iki yanında yapılmış çiftlik evleri. Sökülüp sökülüp her defasında yeniden dikilen bahçeler. Bir türlü neyin yetişip yetişmeyeceğini öğrenemedi buradaki bahçe sahipleri. Ziraat Mühendislerine de mi danışmıyorlar acaba. Sök sök dik. Hepsi ayrı masraf. Sağda bayraklı ev solda silo. Silo? Nerden akıl etmişler bunu? Kesin devlet desteği vardır bu işte. Destek olmadan kim o kadar parayı harcar? Yolu da yaptırdı adam, epey torpili var demek ki. Biz otoparkın önüne iki kamyon asfalt alamaya çalışıyoruz kaç yıldır. Adamın ne torpili var demek ki? Emekli olunca mı torpil artar yoksa çalışırken mi kuvvetli olur insanın torpili? Bakalım göreceğiz bundan sonra.
    Yolda DYG plakalı araçlar şu evlerden çıkıyor. Güzel de ev yaptırmış Dönmezler. Yaş ilerleyince temiz havanın, sakin bir yaşamın kıymetini anlamış evin sahipleri. Helal olsun, süper de bahçesi var. Ara sıra erik geliyordu, bundan sonra vaktim bol olacak, direkt kendim toplarım. Gelmesini beklemem artık.
     Virajı döndüm artık. Sağda Çakallı gözüküyor. Ben ayrılınca kim gelir acaba? Köyde muayene odamdaki klimayı da çalıştıramaz yerime gelen. Tüm köylerdeki klimalarda kumada yok. Kim gelirse tek tek anlatırım artık nasıl çalıştırması gerektiğini. Ne olacak şimdi köydeki hastalar? Ali Fuat kime Orhan Gencebay sözleri söyleyecek? Kime aziz dostum diyecek? Akif’in işyerinde çay daveti kime yapılacak? Yerime gelecek doktor yolun kenarındaki seralarda ne yetişiyor diye merak eder mi acaba? 
     Güvenç okulu sağda kaldı. Üçürge kenarını yine otlar kaplamış. Her yıl temizlense yine fayda yok. Ama kıvrım kıvrım geliyor ya Üçürge, ne güzel akıyor. 
     Radyoda Nazlı Öksüz söylüyor: Mektup Yazarım Mektup, Üzerini Pullamam… Ne de severim bu türküyü. Emeklilikte bol bol müzik dinleyeceğim artık.
     Yanık Değirmen! Yıllardır harabe. Oysa ne hayallerim vardı burası için. Şehirden hem uzak hem yakın, tam virajda. Kimin olduğunu bile öğrenemedim yıllarca. İlçenin yüz akı olabilecek bir tesis için mükemmel bir yer… Köse’nin masalarında kahvaltı yapan memurlar. Bir kez bile nasip olmadı bana, nasıl vakit bulabiliyor insanlar? Ben üç dakika geç kalsam iştahım kesiliyor, burada mesai başlamışken nasıl oturur insanlar? Demek ki işleri benim kadar yoğun değil. Sağlık Mesleğin çocukları yine sırada, yönetici konuşuyor. Yıllardır zamanında gelip gelmediğimin sağlamasını yaparım çocukların toplanışından.
     Solumda hastane. Rahmetli babam, başhekimlik yaptığım dönemde kullandığım odaya gelmişti. Tam burası demişti, dedeni yılan soktuğunda onu getiren atın bağlandığı yer! Yıllar sonra onun hiç görmediği torunu da aynı yerde görev yapıyor, kader işte demişti… Kader, o görevlerin bugün sona erdiğini de gösterdi bana diye düşündüm, burada çalışmak da nasip oldu şükür dedim içimden… Yapmadığım, yapamadığım çok şey var bu hastane için diye düşündürdüm herhalde.
     Belediye, ilçe meydanı derken şimdi döneceğim sağa. Yeni Aile Sağlığı Merkezinde de nasip oldu çalışmak. Bunca yıllık çalışma hayatımda en sonunda sıfır bir binada görev yaptım. Aile Sağlığı Merkezinin önü nasıl acaba? Sabahtan gelen hastalar bekliyor mu yine kapıda, açılmış mıdır kapılar? Personel bugün son günüm olduğunu biliyor, ne planladılar acaba? Nasıl bir veda olacak? Bekleme salonunda yeterince kalabalık olursa bir konuşma yapsam mı acaba? Şey derim, hani ilk geldiğim yıllarda genelde tayini çıkan personele veda yemeği verilirdi Botaş Pompa İstasyonu tesislerinde. Orada ilçeden ayrılan memur ya da amirler üç yıldır-dört yıldır hizmet verdiğim bu şirin ilçeden diye başlarlardı konuşmaya. Ben de şaşırırdım, o kadar sene çalışmışlar diye. Ben şimdi ne diyeceğim? Çalıştığım süre çoğu insanın yaşam süresinden uzun! Hem şu kadar yıl diye başlasam gençler ne der? Bunak mı derler, dinazor mu? Zor vallaha ya. Neyse konuşmayı nasıl yapacağımı o zaman düşünürüm. Belki de bekleme salonunda bekleyen hastalardan birinin dedesinin evlilik raporunda imzam var. Vay bee, olur mu olur. Konuşursam o kadar olmuş mu ya der şaşırır insanlar.
     İşte geldim park yerime. Doktor Bey benden önce gelmiş. Yine dolu park yeri. Araç park edecek yer yok maşallah. Oysa ilçeye ilk geldiğimde böyle miydi? Her yer otoparktı, ne çok değişti ilçe… Bugün çalışsam mı acaba? Yoksa vedaya mı ayırsam günümü? Çıksam esnafları tek tek gezsem, hepsi ile helalleşsem. Üzülen de olur. Sevinen de olur mu acaba? Olur tabii, niye olmasın? Sen necisin ki? Kimler geldi kimler geçti bu ilçeden. Hem unutma kimse vazgeçilmez değildir, herkesin yeri bir şekilde dolar. Öyle havalara falan girme. Emekli olanların çoğunun yüzüne bile bakılmıyor hayatta. Benim bakan olur ama, olmaz mı yoksa? 
     Son günümde Aile Sağlığı Merkezine girerken iki senaryo var kafamda: Ya tüm personel kapıda ellerinde çiçekler beni bekliyor olacaklar ya da herkes odasında -bu adam bugün de çalışır nasılsa- giderken yaparız töreni deyip odalarında olacaklar. Belki de zaman zaman her işyerinde yaşanan sorunlardan birini yaşarken ayrılacağım? Kimse yüzüme bakmayacak o gün, ben gidince de pastalar kesilip gülüşmeler olacak? Belki de o pasta odamda kesilecek. Masada pasta ve çiçek, etrafında beraber çalıştığım personel, sosyal medyada paylaşılacak fotoğraf için bir poz vereceğiz, sonra bir iki özlü söz eklenip paylaşacağız sosyal medya hesabımızdan reklam yapar gibi… Oooo , ne çok şey düşünüyorum? Boşver pastayı falan bunlar göstermelik, sosyal medya malzemeleri…
     Son bir defa daha yalnız kalacağım odamda. Çevremi son kez süzeceğim. Bir sürü anı gelecek aklıma. Hayat sona ermiyor ya, yepyeni bir başlangıç seni bekliyor üzülme diyeceğim kendi kendime. Sonra sen üretkensin, üretmeden duramazsın, uğraşacak bişey mutlaka bulursun diyeceğim. Son kez çekmeceleri gözden geçirip, bilgisayar çantamı elime, ceketimi koluma takıp bir daha dönmemek üzere ayrılacağım içimde hüzünle arkama bakamadan…
     Emekliliğim büyük ihtimal bu şekilde başlayacak.


411 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Kimler Vekilimiz Olmalıdır (Son) - 10/12/2020
Ziya Hocam ile polemiğe gireceğim diye biraz kafa yorunca
Kimler Vekilimiz Olmalıdır? (2) - 24/11/2020
Kimler Vekilimiz Olmalıdır başlıklı yazım sonrası 15 gündür Ziya Polat hocamdan cevap gelip de polemik uzayacak, ben de bu şekilde çok okunup ünlü
Kimler Vekilimiz Olmalıdır? (1) - 03/11/2020
Geçtiğimiz günlerde Karaisalıhaber.net sitesinde yayınlanması için bir yazı yazmıştım.
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398