Ali Maralcan-E.Kurmay Albay
alimaralcan@hotmail.com
BÜYÜK ZAFERİN 97. YILDÖNÜMÜ
30/08/2019
YÜCE TÜRK ULUSUNUN ÜZERİNE HÜRRİYET VE İSTİKLAL GÜNEŞİNİN DOĞDUĞU 30 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ ZAFERİNİN 97. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN. Bundan tam 97 yıl önce Mustafa Kemal Paşa’nın 26-30 Ağustos 1922 tarihinde yönettiği Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile dört gün içinde Yunan Ordusuna indirdiği ağır darbeler sonucu, onları İzmir’de denize dökmüş ve bunun sonucunda, Türk ulusu özgürlük ve egemenliğine kavuşmuştu. Bu anlamlı ve gurur dolu günleri, Ulusumuza armağan eden kahraman Ordumuzu, şehit ve gazilerimizi minnet, saygı ve hürmetle anıyoruz. MİLLİ ŞAİR MEHMET AKİF ERSOY BÜYÜK ZAFERİ
NASIL DEĞERLENDİRİYORDU ”Ne Muazzam Zaferdi O” “Allahım ne muazzam zaferdi o, ortalık
hercümerç oldu; beş altı saat içinde bir başka dünya doğdu. Ve biz mest olduk...
Artık benim ne düşünecek, ne yazacak, hatta ne yaşayacak takatim kalmıştı.
Bizim dilimiz tutulmuştu, ordu bizzat yazıyordu...” (M. Akif, Haziran 1936) Haziran 1936’da Mehmet Akif’le (Ersoy)
son bir röportaj yapıldı. Röportajı yapan gazeteci yazar Kandemir, “Ya, Büyük Zafer
üstadım, O anda ne duydunuz?” diye sordu. Akif’in bu soruya verdiği yanıtı
Kandemir’den aynen aktarıyorum: “Kalbi durmuş gibi sarsılıyor, sonra bir anda
yeniden canlanmış gibi, nereden geldiğini bilmez bir ışıkla gözlerinin içi
gülerek, ‘Ah’ diyor. Ve bir lahza bırakıyor kendini bu eşsiz sevincim
koynuna... Dalıyor. Ve sesinin ta içten dudaklarına dökülüşünü Seziyorum: ‘Allahım
ne muazzam zaferdi o, ortalık hercümerç oldu, beş altı saat içinde bir başka
dünya doğdu.’ Tekrar gözlerini yumuyor. ‘Ve biz mest olduk’. ‘O zaman bir şey
yazmadınız mı?. ‘Artık benim ne düşünecek, ne yazacak, hatta ne yaşayacak
takatim kalmıştı. Bizim dilimiz tutulmuştu. Ordu bizzat yazıyordu...” Mehmet Akif’in yazmadığını Nazım Hikmet yazacak; adını da Kuvâyi Milliye Destanı koyacaktı. Orada, “şayak kalpaklı adam”, sarışın bir kurttan söz ediyordu: “Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı / Yürüdü uçurumun kenarına kadar eğildi durdu / Bıraksalar, ince uzun bacakları üstünde yaylanarak / ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak / Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı...”
BÜYÜK TAARRUZDAN ÖNCE YUNAN ORDUSUNUN MEVZİİ SAVUNMA HAZIRLIKLARI Sakarya Meydan Muharebesini kaybettikten
sonradır ki Yunanlılar, artık bir
taarruz gücü olmaktan çıktılar. Eskişehir-Afyon doğusu hattında savunmaya
geçtiler, 26 Ağustos 1922› ye yani Türk
genel taarruzuna kadar bu hatta kaldılar. 1921 sonbaharından 1922 yazına kadar cephelerde sessizlik vardır. Yunanlılar, bir yandan Türk ordusunun genel bir taarruzunu imkânsız görüyorlar, bir yandan da Afyon savunma hattını yeni mevzilerle güçlendiriyordu. Bölgedeki bu mevzileri inceleyen bir İngiliz kurmay subayın verdiği raporda, “Türkler bu mevzileri dört-beş ayda geçebilirlerse, bir günde düşürdüklerini iddia edebilirler” diyordu. Hâlbuki aylarca önceden Yunan ordusu tarafından çok çeşitli ve değişik engellerle güçlendirilmiş bu Yunan mevzilerini kahraman Türk Ordusu 4 günde yardı ve yerle bir etti. Ankara’da ise Büyük Türk Ulusu, tüm
komutanlık niteliklerini kişiliğinde toplayan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya bu
büyük evladına, hak ettiği armağanı vermekte gecikmedi. T.B.M.M. 22 Ağustos - 13 Eylül 1921
tarihlerinde dünyanın zayiatı en çok ve en uzun Sakarya Meydan Muharebesini kazanan
Mustafa Kemal Paşa’ya 19 Eylül 1921 tarihinde Mareşallik rütbesini ve Gazi unvanını
verdi. Efendiler, düşman ordusunun cephe ve
teşkilat durumu ile, ona karşı, Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerimizin esas olarak iki
ordu halinde kurulup düzenlenmiş olduğunu söylemiştim. Öteden beri tasarlamış olduğumuz saldırı
plânımızın ana çizgilerini de bildireyim: Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve mümkün olduğu kadar dış kanadında toplayarak, bir imha meydan savaşı vermekti. Bunun için elverişli bulduğumuz durum, .ana kuvvetlerimizi, düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat gurubu güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan alanlarda toplamaktı. düşmanın en hassas ve önemli noktası orasıydı. Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla mümkündü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu bakımdan gerektiği gibi bizzat incelemeler
yapmışlardı. Hareket ve saldırı plânımız çok önceden tespit edilmişti. FEVZİ (ÇAKMAK) PAŞA TARAFINDAN
HAZIRLANAN TAARRUZ PLANININ ÖZÜ VE ESASI NEYDİ? Fevzi Paşa›nın hazırladığı planın özü ve
esası şöyleydi. Aylardır üzerinde çalışılan planın esası, silahça ve sayıca
bizden üstün olduğunu bildiğimiz düşmanı, bir darbede çökertmektir. Bunu ancak
bir baskınla sağlayabiliriz. Bunun için kuvvetimizin büyük kısmını, tam bir
gizlilik içinde, Afyon’un güneyinde toplayacağız. Afyon ile 40 km. batısındaki Çiğiltepe
arası, asıl taarruz cephesidir. Asıl taarruzu Birinci ve Dördüncü Kolordumuz
yapacak. Asıl taarruz cephesinde düşmandan üç kat daha fazla kuvvet
toplayacağız. Kalecik Sivrisi ile Tınaztepe arasındaki 12 kilometrelik kesim,
yarma yeridir. Bu kesimde düşmandan 6 kat daha fazla kuvvetimiz olacak. 2.
Ordumuz, karşısındaki düşman kuvvetlerini oyalarken bu kolordularımız düşman
cephesini yaracak, Süvari Kolordusu ile birlikte Sincanlı ovasına inecekler.
Böylece düşmanın İzmir’le her türlü bağlantısını kesmiş olacağız. Bu düşmanı
çevirip “imha ettikten sonra kalan parçaları kolayca yakalar ve yeneriz. Çünkü
her yerde düşmandan daha üstün bir durumda olacağız.” BAŞKOMUTAN KOCATEPE’DE 26 Ağustos 1922, Cumartesi... Başkomutan Atatürk sabah saat 04.00 civarlarında uyandı. Emir erini uyandırıp kahve istedi. Yaver Muzaffer (Kılıç) uyanıp giyinmeye başladığı sırada Atatürk’ün çadırının önünde “Allahım! Sen Türk milletini ve ordusunu muzaffer eyle!” dediğini duydu. Kahvesini içti. Gün doğmasına bir saat kala, atıyla Kocatepe’nin zirvesine doğru ilerledi. Birkaç er fenerle yolu aydınlatıyordu. Atatürk konuşmuyor, sadece ufka bakıyordu. Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Nurettin Paşa da Kocatepe’deydi. Türk topçusu, saat 04.30’da ateşe
başladı. Ateş 05.30’a kadar sürdü. Bu sırada avcı hatları karanlıkta ilerleyip
Yunan mevzilerine yanaşmıştı. Saat 06.30’da Tınaztepe alındı. Saat 07.00’de
Toklutepe ve Kaleciksivrisi alındı. Saat 09.00’da Belentepe zapt edildi. 12.000
süvari (Fahrettin Altay’ın 5. Süvari Kolordusu) Sincanlı Ovası’na akıp
Dumlupınar’ın doğusuna ilerledi. İzmir-Afyon demiryolu tahrip edildi. 27 Ağustos Pazar sabahı saat 04.00’te Kurtkayatepesi, saat 08.00 civarında Erkmentepe düştü, gözler Çiğiltepe›ye çevrildi. 57. Tümen Komutanı Albay Reşat Bey, zamanında Çiğiltepe›yi alamayınca Atatürk telefonla “Niçin hedefinize varamadınız?” diye sordu. Albay Reşat Bey, yarım saat sonra hedefe ulaşacağını belirtti. Atatürk yarım saat sonra Albay Reşat Bey’i aradığında, kendisine şu notu okudular: “Yarım saatte size o mevzileri almak için söz verdiğim halde sözümü tutamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.” Albay Reşat Bey intihar etmişti. Çiğiltepe o gün saat 17.30 civarlarında alınacaktı. Aynı gün 20.30’da da Afyon ele geçirildi. 28 Ağustos’ta Yunan ordusunun asıl cephesi yarıldı. Güneyden ve doğudan ilerleyen Türk kuvvetleri Yunan ordusunu ayırıp kuşattı. 29 Ağustos’ta da taarruz başarılı bir şekilde gelişti. Düşmanın kuzey kanadı, Eskişehir cephesi bozuldu, güneydeki kuşatma da devam etti. O akşam düşmanın iki kolordusu Türk ordusunca çevrildi. ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR İLERİ! Başkomutan Atatürk, bozguna uğrayıp İzmir›e doğru kaçan Yunan ordularının tekrar toparlanmalarına fırsat vermemek için 1 Eylül 1922’de Türk ordulara şu emri verdi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları... Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun esas unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ederek büyük ve necip (soylu) milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. (...) Ordular! İlk hedefimiz Akdeniz’dir, ileri!” Türk orduları, 9 Eylül’de İzmir’e girdi,
18 Eylül’de Anadolu’da Yunan askeri kalmadı. Türk ordusu 15 günde savaşa savaşa
400-500 km yol kat etti. Orgeneral Ali Fuat Erden buna “Motorsuz Yıldırım
Harbi” demiştir. Burada, yeri gelmişken, “Atatürk,
ordulara Ege Denizi’ni işaret ettiği halde neden Akdeniz dedi!” sorusuna da
yanıt verelim. Birincisi, Osmanlı coğrafya kitaplarında Anadolu’yu kuşatan
deniz; İstanbul Boğazı’na kadar Akdeniz veya Adalar Denizi, İstanbul
Boğazı’ndan sonra Karadeniz olarak adlandırılıyordu. Ege adı ise Yunan
mitolojisine dayanıyordu. Ege Denizi kavramı bizde 1941’deki I. Coğrafya
Kongresi’nden itibaren kullanılmaya başlandı. İkincisi, Sevr Antlaşması’yla Türklerin Akdeniz›le bağı kesilmiş,
Türkiye bir kara devleti olarak Anadolu’nun ortasına sıkıştırılmıştı. Atatürk,
“Akdeniz” hedefiyle bu çemberi kırıp Türkleri yeniden Akdeniz’e indirmek
istedi. Yani “Akdeniz” hedefinin hem coğrafi hem siyasi bir anlamı vardı. 1
Eylül 1922 itibarıyla, bırakın 12 Ada’yı ve Ege Adaları’nı, Akdeniz (Ege) de
elimizde değildi; kara ve deniz düşman işgalindeydi. Atatürk, Büyük Zafer’i
kazanarak sadece Anadolu’yu, İstanbul’u ve Trakya’yı yeniden vatan yapmadı,
aynı zamanda Türkleri de yeniden Akdeniz’e indirdi. 26-30 AĞUSTOS 1922 MEYDAN MUHAREBESİNE
NEDEN BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ DENİLDİ? Türk ordusu düşmana kesin darbeyi 30
Ağustos’ta vurdu. 30 Ağustos günü düşmanın beş tümeni (40-50 bin kişi) Türk ordusunca
kuşatılmış, çıkış yolları kapatılmıştı. Başkomutan Atatürk, 30 Ağustos’ta saat
14.00’te başlayan savaşı Çalköy yakınındaki 11. Tümen Karargahı olan
Zafertepe’den (Dum- lupınartepesi) bizzat yönetti. Düşmanın
bir bölümü imha edildi, bir bölümü teslim oldu, kurtulanlar ise İzmir’e doğru kaçmaya
başladı. Atatürk’ün, bir gün sonra, 31 Ağustos’ta
savaş alanında gördüğü manzara şuydu: “Karşıdaki sırtların gerilerindeki bütün
vadiler, bütün dereler, bırakılmış toplarla, otomobillerle, sayısız donanım ve
gereçlerle, bu kalıntıların arasında yığınlar teşkil eden ölülerle, toplatıp
karargahımıza sevk edilen sürü sürü esir kafileleriyle hakikaten bir kıyamet
gününü hatırlatıyordu...” 30 Ağustos 1922’deki bu savaşı, Aslıhanlar-Çal-İşören bölgesinde ve Çalköy›ün doğusunda bizzat 1. hatta 11. Tümen yanında bulunan Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk yönettiği için, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa bu savaşa «Başkumandan Muharebesi» adını verdi. Atatürk, 4 Ekim 1922’de TBMM’de Büyük
Taarruz’u anlattığı uzun konuşmasında, bir yıl kadar önce başkomutan olurken
söz verdiği gibi “Yunan ordusunun harimi ismetimizde tamamen boğulduğunu”
söyledi. “Bu savaşın sonucu Yunanların ve Rumların kalbini sındırmıştır. Bu
nedenle bu savaşa Rum Sındığı Meydan Savaşı demek çok uygun olur” dedi. 1363
Sırpsındığı Savaşı, Türklerin Rumeli’de tutunmasını sağlamıştı, 1922 Büyük
Taarruz ise Türklerin Anadolu’da tutunmalarını sağladı. Büyük Taarruz bir “mevzi” savaşı değil
“imha” savaşıdır,“topyekun” bir savaştır. Atatürk, Büyük Taarruz’la, yenilmiş, dağıtılmış,
silahları elinden alınmış, subayları esir edilmiş bir orduyu yeniden kurarak
“bir husumet dünyasına” karşı zafer kazandı. Büyük Taarruz’u tarihte eşsiz
kılan da budur. SONUÇ OLARAK Büyük Taarruzdan sonra esir düşen Yunan Başkomutanı
General Trikopis Mustafa Kemal Paşa’ya: “ Siz bu muharebeyi nereden idare
ediyorsunuz? “ Atatürk, işte tam o süngülerin
parıldadığını söylediğiniz yerde, askerlerin yanındaydım. “ işte harp böyle kazanılır. Yoksa; 550
kilometre uzakta, durum gözle görülüp hüküm verilmeksizin bir harita üzerinde pergelle
ölçülerek, İzmir körfezinde bir yattan idare edilmez. Edilir ama, netice böyle
olur. . .” Lloyd George kendisini Anadolu’dan çıkarmaya çalışan Mustafa Kemal için İngiliz Parlamentosunun kürsüsünden şunları söyledi: “Yüzyılda bir dahi yetişir, bu yüzyılın dâhisi Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelir! Diyerek aczini ifade ediyordu. Dört yıl süren Milli Mücadele’de ordunun
insan kaybı, kazanılan zafere ve mevcuduna kıyasla hafiftir. Savaş alanlarında,
çeşitli hastalıklardan ve muharebelerde şehit olan subay sayısı 980’i bulurken
36.239 erde şehit olmuştu. Bu zafer, bugünün Türk askerine, gerektiğinde
nelerin başarılabileceğinin örneğini verirken jeopolitik bir düşünceyi
doğurmuştur. “Anadolu istila edilemez.” Mondros, Mütarekesiyle başlatılan ve Serv
Anlaşması ile gerçekleştirildiği zannedilen Türk Milleti’ni Anadolu
topraklarından çıkarmak ve tarihten silmek isteyen zihniyetin son temsilcileri
de Türk Bayrağı’nı selamlayarak, 13 Kasım 1918 günü M. Kemal Paşa’nın Adana’dan
İstanbul’a geldiğinde 61 parça İtilaf Donanmasını gördüğünde söylediği
“Geldikleri gibi giderler” vecizesine uygun şekilde: “geldikleri gibi gittiler.” 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Savaşı’yla Anadolu’yu yurt yaptık, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’la Anadolu’nun yurt kalmasını sağladık. Her iki zaferimiz de kutlu olsun... Bu mutlu ve gurur dolu günleri bizlere
armağan eden, bizlere özgürlük ve egemenliğimizi bağışlayan, bizleri ay
yıldızlı bayrağımıza kavuşturan ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile
şehit ve gazilerimiz huzurunda saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad olsun! SONSÖZ Saygıdeğer vatandaşlarım ve sevgili hemşerilerim! 28 Temmuz 1922’de Akşehir’deki komutanlar toplantısında devamlı olarak itiraz eden Mustafa Kemal Paşa’nın Harp Okulundan strateji hocası Yakup Şevki Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasında 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık zaferinden sonra aralarında ilginç bir görüşme olur. Mustafa Kemal Paşa’nın üstün komutanlık yeteneğini ve plan üzerindeki haklılığını kabul eden Yakup Şevki Paşa baın onku nasıl övüyor. Ona nasıl hak veriyor. Büyük komutanlar Adala’daki 2. Ordu
karargâhında törenle karşılandılar. Yakup Şevki paşa Mustafa Kemal Paşa’nın önüne
geçti. Elini uzattı: “Paşam sen haklı çıktın ver elini öpeyim” Mustafa Kemal Paşa: “Estağfurullah, Ben sizin ellerinizden öperim” Yakup Şevki paşa: “bu zafer senin azmin sayesinde kazanıldı” Mustafa Kemal Paşa: “Hayır paşam,
milletin gayreti, sizin emeklerinizle kazanıldı. Bu zafer hepimizin” Yakup Şevki Paşa “sana son bir kez daha
itiraz edeceğim dedi” Hayır! Benim gibilere kalsa daha yerimizde sayıyorduk. Sen bu millete Allahın bir lütfüsün diyerek ona hayranlığını belirtti. MEYDAN MUHAREBESİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR? Askerlik ve kumandanlık sanatının en
büyük oyunu, Meydan Muharebeleridir. Çünkü, Meydan Muharebelerinde, yalnız
silahlar karşılaşmaz. Kumanda adamının zekası, iradesi, olayları ve gelişmeleri
kapsama gücü, önsezisi, görüş ve karar kudreti, hulasa bir insanın, bir anda,
bir arada harekete getirebileceği en üstün vasıflar da hep birlikte işler.
Atatürk bu çok önemli savaş yönetim kuralını Başkomutanlık Meydan Muharebesinde
hatasız ve çok başarılı bir şekilde kullanarak Türk Ulusunu hürriyet ve istiklal zaferine kavuşturmuştur. GERÇEK KOMUTAN, KOMUTANLIK SANATI VE ATATÜRK Komutanlık yalnızca., bir birliğe komuta
etmek, bir harekâtın yapılması veya işlerin yürütülmesi için emir vermek demek
değildir. Komutan komuta ettiği birliğin, barışta savaşta; hem eğiticisi, hem
öğreticisi, hem yöneticisi ve hem de gözeticisidir. Komutanlık büyük bir haslettir. Yalnız rütbe ve makam sahibi olmakla komutan olunamaz. Geniş bilgisi ile, kuvvetli iradesiyle, adaletiyle tutum ve davranışı ile kıtasına kim sahip çıkabiliyorsa, zor şartlar altında, tehlikeli durumlar karşısında kıtasını kim peşinden sürükleyebiliyorsa, işte “Gerçek Komutan” odur. Atatürk’ün, komutanlık sanatının en ince
noktalarını şahsında topladığı, gerçek komutanlığın bütün niteliklerine sahip olduğu,
yabancı ülkelerin ünlü komutanları ve devlet adamları tarafından da takdir ve
kabul edilmiştir. Ünlü Fransız Mareşali Ferdinand Foch, Yunan Başbakanı
Venizelos’a Atatürk›ten ve Türk askerinden bahsederken şunları
söylemiştir: “Bana 600 bin kişilik bir ordu verseler, Mustafa Kemal’in 50 bin askerinin üzerine gitmeye tereddüt ederim.” Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur
Aktaş “30 Ağustos halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir” diyerek talihsiz
bir açıklamada bulunmuştur. Kendisini 30 Ağustos Zafer Bayramını ne anlama
geldiğini Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 tarihinde Dumlupınar da yaptığı konuşmasından
kısa bir vecizesi ile cevap veriyorum: “Saygıdeğer Efendiler, Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz hayatı burada şeref tacını giydi Bu meydanda akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçuşan şehit ruhları, devlet ve Cumhuriyet’imizin ölmez koruyucularıdır. “ İşte 30 Ağustos Zafer Bayramı›nın tarihi gerçeğini Atamız bu güzel vecizesi ile size rehber olabilir. Alinur Aktaş Lütfen bu konudaki tarihi bilgilerinizi yeniden gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Bu mutlu ve gurur dolu günleri bizlere
armağan eden, bizlere özgürlük ve egemenliğimizi bağışlayan, bizleri ay
yıldızlı bayrağımıza kavuşturan ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile
şehit ve gazilerimiz huzurunda saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad olsun! KAYNAKÇA: 1. NUTUK, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 2. TEK ADAM CİLT 2 ŞEVKET SÜREYYA
AYDEMİR 3. GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER KAHRAMAN
YUSUFOĞLU 4. YÜZYILIN KİTABI SİNAN MEYDAN 5. ŞU ÇILGIN TÜRKLER TURGUT ÖZAKMAN 6. İHANET BASINI AYDIN KELEŞOĞLU 7. ÇANKAYA FALİH RIFKI ATAY 8. BAYRAK MÜCADELEMİZ VE İSTİKLAL MARŞI
YAŞAR ÇAĞBAYIR 9. KÜLLERİNDEN DOĞAN ÜLKE VE MUSTAFA
KEMAL REFİK BAYDUR
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ATATÜRK ULUSAL KURTULUŞA NEDEN ADANA'DA KARAR VERDİ - 03/01/2020 |
"Toros dağlarının tepelerinde tek bir Türkmen evinin bacası tüter halde kalmış ise ben bu milletten umudumu kesmem; bayrağımı göğsüme sarar, milletimin istikbali uğruna ölürüm." |
24 KASIM GÜNÜNÜN TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ - 25/11/2019 |
Yeni Türkiye´nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari devrimler çok büyük, çok önemlidir. Bu devrimler, sayın öğretmenler, sizin toplumsal ve fikri devrimdeki başarınızla desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet siz |
ÖLÜMSÜZ ATATÜRK İLE SONSUZA DEK - 10/11/2019 |
"Büyük adamlar yetiştiren bir ırk, herhalde büyük ırktır. Bir kavmi anlamak için, onun ırkını, liderini tetkik etmekten daha iyi vasıta yoktur |
HARF İNKILABININ 91. YILDÖNÜMÜ - 06/11/2019 |
“Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Yeni Türk harflerini her vatandaşa, kadına, erkeğe, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. B |
CUMHURİYET IŞIĞI 96 YAŞINDA - 28/10/2019 |
Bundan tam 96 yıl öncesi bugün, Osmanlı İmparatorluğunun 624 yıllık tarihinde insan haklarından yoksun, çağdışı mutlakıyet yönetiminin sona erdiği |
ATATÜRK ÜZERİNE - 01/01/2019 |
‘ ALLAH´IN BANA BU EVLADI VATANI KURTARMAK İÇİN GÖNDERDİĞİNE İNANIYORUM.‘ |
TEOKRATİK VE MONARŞİK SALTANAT DÜZENİNİN YIKILIŞI ÇAĞDAŞ BİR DEVLETE DOĞRU - 09/11/2018 |
"Bir gün gelecek, ben hayal zannettiğiniz bütün, inkılâpları başaracağım. Mensup olduğum millet bana, inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır. .Din ve devlet birbirinden ayrılmalı, şarktan benli |
TÜRK ULUSUNUN ÇAĞDAŞ CUMHURİYET YÖNETİMİNE KAVUŞMASININ 95. YIL DÖNÜMÜ KUTLAMASI - 29/10/2018 |
ATATÜRK UYARMIŞTI |
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN - 29/08/2018 |
"Bu meydanda akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçuşan şehit ruhları. devlet ve Cumhuriyet´imizin ölmez koruyucularıdır. " Mustafa Kemal Atatürk |
Devamı |