Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam299
Toplam Ziyaret1681384

KARAİSALI'YI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE:Resmî kayıtlardan alınan verilere göre; 1923-2004 döneminde yaklaşık 1500 kadar maden arama ve işletme izni verilmişken, 2004-2009 tarihleri arasında 43.500 adet maden arama ve işletme izni verildi.

Karaisalı ve çevresinde şuan 6 tane maden ve taş ocağı çalışıyor. Özellikle de Hasan Dağında 9 şirketin taş ocağı açmak için ruhsat aldığı biliniyor. İlçenin geleceği için büyük tehlike arz eden bu gelişmeye dikkat çekmek için başlattığımız yazılara olumlu tepkiler devam ediyor.

"Ormancılığımızdaki Yasal Sorunlar Ve Çözüm Önerileri” konulu düzenlenen bir çalıştayda, genel sorunlara parmak basılmıştır. İlçemizdeki bu soruna da ışık tutması bakımından raporun özeti olarak ara başlıklar altında şöyle toparlayabiliriz:

  • Ülke çapında yürütülen madencilik faaliyetlerinin ülke yüzey alanının % 27,2’sini kaplayan ormanları etkilediği bir gerçektir
  • . Orman alanlarında maden ocağı açmak ve işletmek yönündeki artışların, doğal orman ekosistemlerine önemli zarar vereceği kaçınılmazdır. Resmî kayıtlardan alınan verilere göre; 1923-2004 döneminde yaklaşık 1500 kadar maden arama ve işletme izni verilmişken, 2004-2009 tarihleri arasında 43.500 adet maden arama ve işletme izni verilmiştir
  • Madencilik ve diğer faaliyetlerinde ÇED raporu hazırlanmasında halk toplantıları uygun yapılmamakta, halkın toplantılardan haberi olmamakta mutat ilan araçları açıklayıcı şekilde kullanılmamaktadır. Böylece yöre halkının alınan kararlardan ve ruhsatlardan haberi olmamaktadır
  • Ormanların korunması ve geliştirilmesinden sorumlu olan ve tüzel kişiliği bulunan Orman Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatı maden izinlerini dosya aşamasında çoğunlukla evrak üzerinde inceleyen ve bu izinlerin uygulanmasına zemin hazırlayan bir birim halini almıştır.
  • Diğer taraftan izin prosedürü esnasındaki yoğun politik ve siyasi baskılardan dolayı orman idareleri tarafından düzenlenen heyet raporları çoğunlukla ruhsat izni aleyhine çıkmamaktadır.

 

 

  MADEN VE TAŞ OCAKLARI İZİN UYGULAMALARINA YÖNELİK ÇALIŞMA GRUBU RAPORU:

  İ.Ü. Orman Fak. Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Kantarcı (Başkan), İ.Ü. Orman Fak. Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. O. Devrim Elvan (Başkan Yrd),Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü’nden Erdal Örtel ve Orman Yük. Müh. Dr. Ali Kavgacı’ dan oluşan  “3213 sayılı maden yasası ile 6831 sayılı orman yasasının 16. maddesi kapsamında gerçekleştirilen maden ve taş ocakları izin uygulamalarına yönelik çalışma grubu” raporuna göre, ülkemizde Anayasanın emredici hükmü gereğince ormanlar, mülkiyetlerine bağlı olmaksızın Devlet’in denetim ve gözetimindedirler. Kamu hukuku kurallarının egemen olduğu yönetim anlayışında, Devlet mülkiyeti ve işletmeciliği esastır. Ancak usul ve esasları yasal düzenlemelerle belirlenen çerçevede, şahısların ormanlardan yararlanmasına izin veren istisnai hükümler de mevcuttur. Koruma-kullanma dengesinin çoğunlukla ormanlar aleyhine bozulduğu günümüzde, bu tür tartışmaların artarak süreceğini tahmin etmek de zor değildir. Çünkü Türkiye’de madencilik alanında çalışacaklara bankacılık yolu ile sağlanan sermaye ve kredi desteği için kurulmuş olan Etibank özelleştirilip, yok edilmiştir. Yetersiz kalan yerli girişimciler yabancı sermaye ile ortaklığa veya işbirliğine yöneltilmiştir.

 

   Diğer taraftan, ülke çapında yürütülen madencilik faaliyetlerinin ülke yüzey alanının % 27,2’sini kaplayan ormanları etkilediği bir gerçektir. Ancak, madencilik faaliyetlerinden elde edilen faydaların ormanların sağladığı faydalardan (Üstün Kamu Yararı) üstün olup olmadığı, orman alanlarında madenlerden elde edilecek gelirler uğruna meydana getirilen tahribatların büyüklüğü ve geri dönülemez etkisi, konuyu tartışmalı hale getirmektedir. Madenlerin çok çeşitli sanayi dallarında kullanılması, madenlere olan talebi de hızla artırmaktadır. Artan bu talep ve tüketim hızına bağlı olarak bazı önemli madenlerin de yakın gelecekte tükeneceği tahmin edilmektedir.

  Tükenebilir kaynaklardan madenler için orman alanlarından izin talepleri son yıllarda büyük artış göstermiştir. Orman alanlarında maden ocağı açmak ve işletmek yönündeki artışların, doğal orman ekosistemlerine önemli zarar vereceği kaçınılmazdır. Resmî kayıtlardan alınan verilere göre; 1923-2004 döneminde yaklaşık 1500 kadar maden arama ve işletme izni verilmişken, 2004-2009 tarihleri arasında 43.500 adet maden arama ve işletme izni verilmiştir (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı). Bu izinlerin toplam alanı ise 288.000 km2 alanı kapsamaktadır. Orman alanlarında verilen maden izinlerinde 2004 yılından sonraki artışın sebebi orman ve maden mevzuatlarında yapılan değişikliklerdir.

 

SORUNLAR:

1)   Çevre ve Orman Bakanlığı, ormanlarda madenciliğe ilişkin izinlerin verilmesinde, ÇED raporlarının uygunluğunun denetlenmesinde, potansiyel maden alanlarının tespiti ve bunlara ilişkin tasarruflarda ve buna benzer uygulamalarda tek yetkilidir. Bu güçlü yetki son yıllarda madenciliğin çıkarlarını gözetmekte ve ormanların dolayısıyla doğal ekosistemlerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Ayrıca, ormanların korunması ve geliştirilmesinden sorumlu olan ve tüzel kişiliği bulunan Orman Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatı maden izinlerini dosya aşamasında çoğunlukla evrak üzerinde inceleyen ve bu izinlerin uygulanmasına zemin hazırlayan bir birim halini almıştır. Diğer taraftan izin prosedürü esnasındaki yoğun politik ve siyasi baskılardan dolayı orman idareleri tarafından düzenlenen heyet raporları çoğunlukla ruhsat izni aleyhine çıkmamaktadır.

 

  2) Madencilik ve diğer faaliyetlerinde ÇED raporu hazırlanmasında halk toplantıları uygun yapılmamakta, halkın toplantılardan haberi olmamakta mutat ilan araçları açıklayıcı şekilde kullanılmamaktadır. Böylece yöre halkının alınan kararlardan ve ruhsatlardan haberi olmamaktadır

  3) 6831 Sayılı Orman Kanununun 16. maddesi, Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda maden aranması ve işletilmesine Çevre ve Orman Bakanlığının izin verebileceği şeklinde düzenlenmiştir. Adı geçen bu koruma alanlarında ormancılık uygulamaları dahi yapılmazken ve bu yerlere özel önem verilirken bu yerlerin madencilik faaliyetlerine konu olması oldukça düşündürücü bir yaklaşımdır. Yine benzer durum, 3213 Sayılı Maden Kanununun 7. Maddesi hükmünde göze çarpmaktadır, buna göre, Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları gibi yatırım alanları da potansiyel maden alanları olarak karşımıza çıkmaktadır. Belirtilen bu değerler ve yerlerin materyalist bir yaklaşımla bu kadar kolay gözden çıkarılması çevre ve doğanın onarılmaz ölçüde tahribinin yanı sıra insanlık kültür tarihi ve insanlığın geleceği açısından son derece sakıncalıdır.

  4) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının verdiği ruhsat ve izinlerde, izin konusu alanların statüleri hakkında ilgili idarelerden görüş alınmamaktadır.

  5) Madencilik arama ve işletme izinleri verilirken uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan yükümlülükler dikkate alınmamaktadır. Örneğin, Avrupa Peyzaj Sözleşmesinde ülkeye özgü karakteristik peyzajların korunması gerekliliğine karşın bu yükümlülüğe uymayan çok sayıda yanlış uygulamanın bulunduğu bilinmektedir. Kaz Dağları’ndaki siyanürle altın ocağı işletmeciliğine izin verilmesi bu durumun dikkate alınmadığının güzel bir örneğidir.

  6) 3213 Sayılı Maden Kanununda 2004 yılında yapılan değişiklikle kapsamı genişletilen I. Grup madenler:

(a) İnşaat ile yol yapımında kullanılan ve tabiatta doğal olarak bulunan kum ve çakıl

b) Tuğla-kiremit kili, Çimento kili, Marn, Puzolanik kayaç (Tras), çimento ve seramik sanayilerinde kullanılan ve diğer gruplarda yer almayan kayaçlar ile II. Grup madenler olarak tarif edilen kaynakların maden kanununda düzenlenmesi ve bu alanlarda ruhsat ve izin mekanizmalarının Çevre ve Orman Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkisine de girmesi ve bu yetkinin doğal ekosistemlerin dengesi ve devamlılığının gözetilmeden kullanılması, özellikle ormanlarda kum, taş ve mermer ocakları sayısında patlamaya yol açmış ve ormanlarda ciddi geri dönülemez tahribatlara neden olmuştur

  7) Maden arama ve işletmeye konu orman alanlarının sahip olduğu biyolojik zenginliğe (biyoçeşitlilik ve endemizm) ait çalışmalar yeteri biçimde gerçekleştirilmemektedir. Bu ise bir zenginliğin daha tespit edilemeden kaybolması tehlikesini de beraberinde getirmektedir.

  8) Orman içindeki maden işletmelerinin kullandığı sahalarda ortaya çıkacak madenin getirisi ile, orman ve orman dışı tüm alanların uğrayacağı zararın ekonomik analizi ve sosyal etki değerlendirmesi yapılmamaktadır.

  9) Orman alanlarında madencilik faaliyetleri esnasında atmosfere salınan havayı kirletici gazlar, hidrokarbonlar, tozlar ve benzeri kirleticilerin verdiği zararların kontrolü ve önlenmesi esnasında orman mevzuatında yeterli düzenlemeler bulunmamakta ve konuya ilişkin mevcut düzenlemelerin örneğin Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği gibi düzenlemelerin bu sahalarda uygulanması ve denetiminde sıkıntılar bulunmaktadır.

  10) Ormanlarda madencilik faaliyetleri esnasında yer üstü ve yer altı sularının kirlenmesi ile bu suların akış yollarının ve rejiminin değişmesi ormanlar ve canlı çeşitliliği için tehdit oluşturmaktadır. Örneğin Antalya Kurşunlu, Doyran köyleri kırma taş ocakları ile Ergene havzası eosen kireç taşı kuşağında kırma taş ocakları açma girişimi sonucu yer altı suları kirlenmeye ve rejimi değişmeye başlamıştır. Başlatılan hukuki mücadele ile bu girişimler engellenmiştir.

  11) Orman alanlarında maden arama ve işletilmesi konusunda orman içi ve bitişiğinde yer alan yerleşim yerlerine mesafesi konusunda kısıtlayıcı hükümler bulunmamaktadır. Buralarda, su kaynaklarında azalmalar görülmekte, tarım alanlarının ve meyveliklerin verimi düşmekte, yaşayan insanların sağlığına ve yaşama kalitesine de olumsuz etki yapmaktadır. Ayrıca söz konusu yerleşim yerlerinde bu durum sosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle yerleşim yerlerinin ulaşım yollarını tahrip etmekte ve yerel halkın ulaşım hakkı engellenmektedir. Çıkan tozlar çevreyi, insanları ve evcil hayvanları rahatsız etmektedir.

  12) 3213 Sayılı Maden Kanununu 7. Maddesine getirilen ek bir madde ile tanımlar kısmında DPT müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın başkanlığında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, yatırımcı kurum ya da kuruluşun bağlı olduğu bakan(lar), yatırım kararına onay veren kurumun ilgili olduğu bakan, olmak üzere asgari üç kişiden oluşan Kurulun görev tanımı verilmiştir. Buna göre söz konusu kurul kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi durumunda kamu yararının ne olduğunu belirlemeye yetkilidir. Yani kurul temelde; Maden işletme faaliyetleri ile diğer yatırımların kamu yararı açısından önceliğini ve önemini tespit ederek karar vermekle yükümlüdür. Ancak buradaki kamu yararının; Anayasa Mahkemesi kararında olduğu üzere; orman varlığını sürdürmedeki kamu yararı değil; kamu yatırımlarından doğan yarar olduğu belirtilmelidir. Ayrıca, kamu yararı kavramının belirlenmesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşılayıp karşılamadığı konusu ise tartışmaya açıktır. Kaldı ki orman alanlarında madencilik faaliyetlerinde üstün kamu yararının ne olduğu somut bir şekilde ortaya konulması gereken bir konudur.

  13) 3213 Sayılı Maden Kanununun 9. Maddesi gereği madencilik faaliyetleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen teşviklerden yararlandırılmaktadır. Bu ormansızlaştırmanın devlet eliyle teşvik edilmesi demektir.

  14) 3213 Sayılı Maden Kanunu’nun 14. Maddesinde maden gruplarına göre %1 ile % 4 arasında değişen oranlarda devlet hakkı yüzdeleri belirlenmiştir. Hatta yurt içinde ve kendi tesisinde işleyip ek katma değer sağlayanlardan bu oranların yarısı talep edilmektedir. Ancak, uygulamada maden işletmelerinin devlet hakkının tespit edilmesinde çıkan madenin miktarı ve kalitesi konusunda yanıltıcı beyanlar verilmekte ve uygulamada yeterince kontrol edilemediği için devlet zarara uğratılmaktadır

  15) Ormanlarda madencilik faaliyetleri esnasında açılan maden ve taş ocağı alanları ile çukurlarının doldurulması, düzenlenmesi ve ağaçlandırılması (rehabilite edilmesi) aşamalarında çok ciddi sıkıntılar ve yanlış uygulamalar ortaya çıkmıştır. Özellikle dolgu malzemesi olarak hafriyat, inşaat ve yıkıntı atıklarının orman alanlarına dökülmesi, bu işlem sırasında kontrolün zorluğu ve orman idaresinin konuya özel yeterli kadrosu bulunmaması ormanlara dökülen atıkların verdiği zarar ve etkileri (yeraltı suyu ve diğer) konusunda düşündürücü sonuçlar doğurmaktadır.

  16) Maden arama ve işletme alanlarının altyapıları ve yolları yapılırken kazı materyalleri eğimli yamaçlardan gelişi güzel aşağı dökülmektedir. Bundan sonra devam eden ormanlarda madencilik çalışmalarında da çıkan pasa materyali aynı şekilde yamaç aşağı dökülmektedir. Bu usul çok geniş orman alanlarının geri dönülemez (ağaçlandırılamaz) ölçekte tahribine sebep olmaktadır.

  17) Ormanlarda maden arama ve işletme sahalarında maden işletmeleri aradığı madeni veya kaliteyi bulamaması durumda sahayı tahrip ederek terk etmekte veya başkalarına devretmeye çalışmaktadır.

  18) Orman içindeki maden işletmelerinde orman yollarına verilen zararlar maden işletmesi tarafından telafi edilmeye çalışılmaktadır. Fakat diğer yandan ormana ulaşım yolları maden işletmesinin ağır araçları tarafından ciddi şekilde tahribata uğramaktadır. Herhangi bir yangın halinde orman yangın araçları ile ekiplerinin ormana ulaşımı imkânsızlaşmaktadır.

  19) Orman alanlarında faaliyet gösteren maden işletmelerinin atık barajlarında özellikle siyanür ve benzeri zehirli maddelerden oluşan atıkları (sıvı, yarı sıvı ve çamur halindeki atıklar) depolayan işletmelerin, bu tesislerinin orman içinde sağlam yapılar olduğu iddia edilen depolarda bırakılması her zaman tehlike arz etmektedir. Bu durum, muhtemel deprem sel ve benzeri doğal felaketler sonucu insan ve çevre sağlığını tehdit eden sonuçlar ortaya çıkarabilir., 

  20) Mahkeme kararlarının idareciler tarafından uygulanması konusunda sıkıntılar bulunmaktadır. Kararların gecikmeli çıkmasının yanı sıra kararların uygulanması esnasında geçen zaman ormanların ve doğanın aleyhine gelişmektedir.

  21) 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 92. maddesi maden alanlarında aşım konusunu hapis cezası ile açık bir şekilde cezalandırmasına rağmen bazı yerel mahkeme ve savcılık soruşturmalarının kanuna uygun yapılmadığı görülmektedir. Örneğin bir Cumhuriyet Savcılığı soruşturmasında suçun idari para cezasını gerektirdiği ve ceza takibatına yer olmadığına karar verilmesi ve ayrıca yerel bir mahkemenin suçun taksirle düzenlenemediği için eylemin taksiren işlendiği ve bunun beraat hükmünü gerektirdiği konusunda karar vermesi aşımlar konusunda işletmeleri cesaretlendirecek ve orman alanlarına usulsüz saldırlar devam edecektir.

  22) Orman içinde maden işletmelerinin daha sonra başka amaçlarla kullanılması konusunda beklentiler ve niyetler olduğu bilinmektedir.

  23) Yapılan bilimsel bir çalışmada, maden mevzuatının çevreye etkisi hukuki bir analizle ortaya konmaya çalışılmış, çıkan sonuçlarda madenciliği etkileyen mevzuatta özellikle gürültü kirliliği, yaban hayatı sağlığı, bitkisel unsurların sağlığı ve toprak yapısının korunması konusunda mevzuatın yetersiz kaldığı görülmüştür.

 

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

  1) Çevre ve Orman Bakanlığı’nın orman alanlarında başta madencilik izni olmak üzere ormanlara ve doğaya zarar verebilecek kararların her aşamasının tek elde toplaması objektif sonuçlar doğurmadığı için bu yetkiyi ormanların korunması ve işletilmesinden kanunen sorumlu olan Orman Genel Müdürlüğü’ne devredilmelidir. Verilecek izinlerin doğaya olabilecek zararını ortaya koyan ve hazırladığı raporların da kanunen bağlayıcılığı olan bağımsız teknik kurullar (Eski “Fen Kurulu” gibi) oluşturulmalıdır.

  2) ÇED toplantılarında yöre halkının katılımı neticesinde alınan kararların bağlayıcı olması gerekmekte ve mevzuatta buna yönelik değişikliğe gidilerek kanunen tarifi yapılan üstün kamu yararının olduğu durumlar ise istisna tutulmalıdır

  3) Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda ve korunan alan statüsüne giren hiçbir alanda madencilik faaliyetlerine izin verilmemeli bu konuda yasada acilen bir değişikliğe gidilmelidir

  4) Orman alanları ile koruma alanlarında maden veya taşocağı ruhsatı almak için başvuru merci Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olmamalıdır. Bu izinlerin ilk başvuru ve değerlendirilmesi, koruma ve geliştirilmeden sorumlu olan ilgili idarece yapılmalıdır.

  5) Madencilik arama ve işletme izinleri verilirken uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklere uyulmalı ve verilen taahhütler yerine getirilmelidir. Bu konuda gerek yasa koyucular gerek yargı organları taraf olunan söz konusu sözleşmelere riayet etmelidirler.

  6) Maden kanununda maden olarak sayılan I ve II. grup madenlerden taş ve kayaçların maden kapsamından çıkarılması, bu kaynaklardan faydalanılması konusunda yöre ihtiyaçları ve üstün kamu yararı (ulusal güvenlik, kamu güvenliği ve kamu sağlığı açısından) gözetilerek orman ve peyzaj bütünlüğünü bozulmayacak şekilde sınırlı izinler verilmeli ve bu Orman Kanununa göre düzenlenmelidir. Ayrıca Maden İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre madencilik faaliyetlerine konu alanların 1/100000-1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planlarına işlenmesi ve bu planların değiştirilmemesi gerekmektedir.

  7) Maden arama ve işletmeye konu orman alanlarının sahip olduğu biyolojik zenginliğin (biyoçeşitlilik ve endemizm) ayrıntılı olarak ortaya konması ve ÇED raporlarında da bu verilerin kullanılması zorunlu hale getirilmelidir.

  8) Orman içindeki maden işletmelerinin kullandığı sahalarda ortaya çıkacak madenin orman ve orman dışı tüm alanların uğrayacağı zararın ekonomik analizi ve sosyal etki değerlendirmesi her maden arama ve işletme faaliyeti öncesi yapılmalıdır, bu yasal zorunluluk haline getirilmelidir.

  9) Orman alanlarında madencilik faaliyetleri esnasında atmosfere salınan havayı kirletici gazlar (SO2), tozlar (CaO) ve benzeri kirleticilerin verdiği zararların kontrolü sıklıkla yapılmalı bu konuda mevcut yönetmeliklere orman alanlarında salınan işletmelerin saldığı gaz ve tozlara ilişkin sınır değerleri konmalı ve ciddi şekilde takip edilmelidir.

  10) Ormanlarda yer üstü ve yer altı sularının kirlenmesi ile bu suların akış rejiminin değişmesini engelleyecek özel düzenlemelere gidilmesi özellikle karstik arazilerde başta dinamit patlatma yöntemi kullanılması yasaklanmalıdır.

  11) Orman içi ve bitişiğinde yer alan yerleşim yerleri ile orman alanlarında maden arama ve işletmeleri arasında çevre ve orman sağlığını etkilemeyecek derecede orman idarelerinin belirlediği en az 5 km mesafe bırakılmasına yönelik düzenlemeye gidilmelidir.

  12) 3213 Sayılı Maden Kanununu 7. Maddesinde belirtilen kamu yararı kararını belirleyen kurul yapısından derhal vazgeçilmeli ve özellikle kamu yararı ve üstün kamu yararı açısından değerlendirilerek orman alanları için bölgesel ve yöresel biyolojik ve ekolojik değerlerini gözeten bir sınıflandırma yapılmalı (Yapılmış olan sınıflandırmalar kullanılmalı) ve bu kavramlar açık bir şekilde belirtilmelidir. Yetki ve sınırları yasal olarak belirtilen ormancılık ve doğa bilimleri konusunda hukukçu ve uzmanlardan oluşan bağımsız “Doğa Koruma Kurulları” oluşturulmalı, bu kurulun kamu yararı ve öncelik konusunda kararları bağlayıcı olmalıdır.

 13) 3213 Sayılı Maden Kanununun 9. Maddesinde belirtilen madencilik faaliyetleri için söz konusu teşvikler orman alanlarından çıkarılan madenleri kapsamamalı ve yasada bu belirtilerek ormansızlaştırma devlet eliyle teşvik edilmemelidir. Keza Anayasanın 169. Maddesi Devleti, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koymak ve tedbirleri almak ile yükümlü kılmıştır.

  14) Orman alanlarındaki maden işletmelerindeki madenlerdeki devlet hakkı payı orman alanlarının başta vejetasyon, toprak ve öngörülemeyen zararların ortaya çıkmasına istinaden en az %10’a çıkarılmalıdır. Ayrıca maden işletmelerinin yanıltıcı davranışlarına müsaade etmeyecek tedbirleri alınmalıdır. Ormanlardaki faaliyetlerde devlet hakkı tespit yetkisi Özel İdarelerin elinde olan bu kontrol yetkisi orman idarelerine devredilmelidir.

  15) Ormanlarda madencilik faaliyetleri esnasında oluşan çukurlar hiçbir atık madde ile doldurulmamalı, bu yerlerin doğaya uyumlu hale getirilebilmesi için bir yönetmelik veya kanuni bir düzenleme yapılmalıdır. Bu kanuni düzenlemeler ile söz konusu yerlerin, uygun bilimsel teknikler ve materyaller kullanılarak ağaçlandırılması ve ormanlardan beklenen diğer fonksiyonlar kapsamında düzenlenmesi gerçekleştirilebilir. Örneğin İstanbul Ağaçlı açık maden işletmeleri sonucunda oluşan çukurların gölet haline getirilerek biyoçeşitliliğin artmasına, aynı zamanda rekreasyon alanı ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlanması gibi.

  16) Dik yamaçlı arazilerde açılacak yollarda istinat duvarları yapılarak dağ tipi yol inşaatı yöntemi ile yapılması şarttır. Maden işletme aşamasında kazı materyalinin ilk aşamada orman idaresinin göstereceği yere dökülmeli, ilk kazı işlemi sonucunda oluşan boşluklara daha sonraki kazı aşamasında oluşacak pasalar bu alanlara taşınarak ve bu işlem tekrar edilerek yamaç aşağı hiçbir şekilde pasa dökülmemesi şeklinde mevzuat düzenlenmelidir.

  17) Ormanlarda maden arama faaliyetleri makineyle yarma açarak değil sonda ile örnek alınarak ve orman sahasında mümkün olan en az tahribatı yaparak gerçekleşmelidir. Sahayı tahrip ederek terk edenlere ağır yaptırımlar getirilmeli ve işletmelerini devrederek bu yoldan kazanç elde edilmesi ve bunun kazanç kapısı haline getirilmesi yasal olarak engellenmelidir.

  18) Orman içinde orman maden işletmelerinin kullandığı ve tahrip ettiği ulaşım yollarının maden işletmesi tarafından telafi ve tamir edilmesi şarttır. Aksi durumda meydana gelen zararların tazmini bu maden işletmelerinden talep edilmelidir.

  19) Orman alanlarında faaliyet gösteren maden işletmelerinde bulunan atık barajlarında özellikle siyanür ve benzeri zehirli maddelerin orman alanlarında depolanması yasaklanmalı ve akiferler ile yer altı suyu akış sistemi göz önüne alınarak ormandan ve ormana gelen derelere en az 5 km mesafede uzak bir yerde uygun şekilde sağlam ve sızdırmaz yapılar içinde depolaması zorunlu hale getirilmelidir.

  20) Öncelikle ormanlara çevreye ve doğaya verilen zararlara karşı başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere özel kanunlarında da şedit cezalara yönelik düzenlemeler yapılmalı ve idarecilerin bunu uygulamamaları konusunda yine mevcut düzenlemelerden daha ağır yaptırımlar uygulanmalıdır

  21) 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 92. maddesinde maden alanlarında aşım konusunu düzenleyen hükümlerin uygulanmaması hakkında kamuoyu oluşturulmalı ve bu konuya dikkat çekilmelidir. Ayrıca 6831 Sayılı Kanunda adı geçen iznin orman idarelerinin ormanlarda verdiği maden işletme izni olduğunun altı çizilmelidir.

  22) Orman alanlarında maden işletme izinlerinin bitimi ve sahanın teslimi sonrasında bu sahaların başka amaçla kullanılmasının tahsisi yasal olarak kati bir şekilde engellenmeli ve kanunda açık olarak belirtilmelidir.

  23) Maden mevzuatını ilgilendiren düzenlemelerde başta, gürültü kirliliği, yaban hayatı sağlığı, bitkisel unsurların ve toprak yapısının korunması konusundaki yetersizlikler kanun koyucuların dikkatine sunulmalı ve yapılacak düzenlemelerde bu eksiklikler giderilmeye çalışılmalıdır.

 

 



1477 kez okundu

Yorumlar

     26/06/2013 16:42

çok değerli yazar karaisalin ın atardamarlarını toplayayan dürüs yazar vayhit abi siz ben yillardır itdahılıyım kim ne derse desin bütün yazılarını hep takip ediyorum abı karaisalının faydasına yazıyorsun en son olay hasan dede olayı o güzelim ağaçları sevmen terkedilmiş liği harekete geçirdi şuan taş ocakları konusunda çok güzel konulara değinmişsin inşallah bu konuda çözülür abi eli öpülecek bir büyük abisiniz buğüne kadar yanlış yopiyon diyenler erğec doruyu bulacaklar ben nasıl size abi diyorsam onlarda niyeti iyiyse abi sen doğrusun derler Allah kolaylık versin Allah emeğini zayetmesin ve mutluluk dilerim
Misafir - bilen

Çağırın gelsin Ceyar'ı alsın soysun hıyarı     24/06/2013 21:46

Dinamit Nobel'in, Yılbaşı Noel'in, Mucurlar Moiz'in, Çatlak evler bizim.
Misafir - Kala-balık

Büyüklüğünüzü gene ispatladınız     24/06/2013 10:39

Sayın Vahit Bey bu ilçe ne yapsa sizin hakkınızı ödeyemez.Bu ilçenin sesi kulağı oldunuz.Sizin yaptığınız görevi yapması gerekenlerden hala ses ve seda yok.İLçeyi te başınıza sırtladınız götürüyorsunuz.ALLAH sizden razı olsun.İLçe halkının büyük çoğunluğunun arkanızda olduğunu bilmelisiniz.Böylesine büyük rant kokan bir haberi yayınlamak yürek ister cesaret ister.Ve bütün bu özelllikeri taşıdıgınızı ispatladınız.İLçe halkı adına size tşk. ederim.130 kez okunan bu haberi okuyupta birkaç kelime yazamaktan aciz kişileri de bilmem ki kime havale edeyim.
Misafir - Abdullah KÜÇÜKYÜCEL

Seyretmeye devam mı?     23/06/2013 12:48

Vahit bey Karaisalı için yaptığın haberler için ne kadar teşekkür etsem azdır.Marifet ilfifata tabiidir.Yaptığı iş her babayiğidin kaleme alabileceği yazı değildir.Sosyal bir sorunu Tez,antitez ve sentez yoluyla bizlere sunuyorsunuz. Eminim bizden bir beklentisi de yok. Kendi vicdanını rahatlatmak için yaptığına inanıyorum.Sadece yanında olduğumuzu hissettirelim. Bizlerin beş duyusu olmaya devam etsin.
Misafir - Meçhule giden biri

AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398